25 Aralık, İsmet İnönü’nün ölüm yıldönümü ve bu hafta da İnönü’yü anma haftası. Biz de iki ilginç ve güzel anekdotla analım Cumhuriyetimizin “İkinci Adam”ını.
Yıkılır Yüce Dağlar
1968 yılı idi sanırım, toprak işgalleri oluyordu Anadolu’nun birçok yerinde. Bu işgalleri daha çok devrimci öğrenciler yapıyordu, Aydın ilinde ise o günün “Milliyetçi Toplumcuları” olan ülkücüler yapmışlardı (sonra Türkeş onları uzaklaştırdı örgütünden).
Bu işgaller büyük yankı yaptı… Ortanın solu hareketinin öncülerinden olan o günün CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, bu işgallere “devrimci eylemler” demişti. CHP’nin sağ kanadından Kemal Satır ise “kanunsuzluk” diye Ecevit’e karşı çıkmıştı.
Gazeteciler sonunda İsmet Paşa’ya sordular… İnönü, kurt politikacı olmanın rahatlığıyla şöyle yanıt verdi:
“Hem devrimci eylemdir hem de kanunsuzluk!”
İnönü bu idi, bir denge idi, bir çözümdü… Elbette hataları da çoktu, ama o gitti, bu ülkeden çok şey de gitti… Söz buraya gelmişken eski Kültür Bakanı Nermin Neftçi’nin anılarından[1] okuduğum bir anekdotu buraya alayım. İnönü, Ecevit’e karşı kaybediyor, genel başkanlıktan istifa ediyor. O zaman Nermin Neftçi’nin aslen Kerküklü olan eşi Nizamettin Neftçi bir hoyratla durumu özetliyor en çarpıcı biçimde:
Zaman kalır
Gün geçer zaman kalır
Yıkılır yüce dağlar
Tozu her zaman kalır
İnönü de ağlar
Şükrü Saraçoğlu kabinesinde, O günün Cumhurbaşkanı İnönü’nün kurdurduğu Çalışmak Bakanlığının ilk bakanı, yazar Prof. Dr. Sadi Irmak… Sonraki yıllarda Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı da yapacaktır.
İşte bu Sadi Irmak anlatıyor:
“İnönü o günlerde bir yurt gezisine çıkmıştı. Köylerde çiftçi görünce soruyordu: ‘Kaç dönüm tarlan var?’
Yine böyle bir gezi dönüşünde milletvekilleriyle karşılamaya gittiğimizde, İnönü bana moralsiz ve hasta gibi geldi.
‘Neyiniz var?’ dedim.
‘Sormayın bana bir şey, moralim bozuk’ dedi.
‘Gelirken Polatlı’nın bir köyüne uğradım, bir köylüye ‘Kaç tarlan var?’ diye sordum. ‘Ne diyorsun sen Paşam? Geçenlerde çocuğum öldü, gömecek toprak bulamadım’ diye yanıtladı, dedi.
Koskoca İnönü’nün hıçkıra hıçkıra ağladığını gözümle gördüm. İçimden hayranlık duydum. Meydan savaşlarına katılmış, çelimsiz, ama Millî Mücadelenin temel taşı olmuş, Birinci Dünya Savaşının sorumluluk almış genç subayı, toplumsal bir mesele için ağlıyordu. Küçük çocuğa gömülecek yer bulunamaması onu perişan etmişti.
Sonra bize döndü. ‘Toprak Kanununu çıkartacaksınız’ dedi.
‘Paşam üzülmeyin’ dedik ama üzülünecek bir durumdu.
Yasa Mecliste görüşülürken çok az kişi lehinde konuştu; çoğunluk karşısındaydı. Ben de o gün konuşmak üzere söz istedim. Sıram 17. Olacaktı. 18. İse Behçet Kemal Çağlar’dı. Konuşma sırası belki bir hafta sonra gelir beklentisiyle ikimiz de koridora çıktık. Aniden benim adım çağrıldı, önümdekiler konuşmaktan vazgeçmişler.
Ben kürsüye çıkıp bildiğim ve Ulus Gazetesinde yazdığım şekilde Toprak Yasasının kesinlikle gerekli olduğunu, sosyal adaletin ve toprağın herhangi bir mülk olarak kabul edilemeyeceğini dilimin döndüğü kadarıyla ifade ettim. Ardından Behçet Kemal Çağlar da güzel, şairane anlatımıyla yasayı savundu. Bizden sonra konuşanlar yine karşısındaydı. Ne yazık ki Toprak reformu Yasası gerçekleşmedi.”[2]
[1] Demokrasinin Kilit Taşı Anılar
[2] Mustafa Bilgehan-Tanıkların Anılarıyla İsmet İnönü Sözler ve Dersler/Doğan Kitap