Bugün 27 Aralık… Anadolu’ya, kimi bölgelerde azınlıklara yönelik saldırı ve kalkışmaları incelemek ve gerekli önlemleri almak üzere 9. Ordu Müfettişi olarak gönderilmiş, sonradan İngilizler’in de uyarısıyla pişman olunarak geri çağrılmış, emri dinlemeyince hakkında idam kararı çıkarılmış Mustafa Kemal’in bir direniş ve bağımsızlık hareketinin Başkent’i olarak seçtiği Ankara’a gelişinin 102. Yıldönümü…
Ankara girişinde, Dikmen sırtlarında atlı seymenler ve coşkulu bir kalabalık tarafından karşılanan Selanikli Mustafa Kemal Paşa, İngiliz ve Batı emperyalizmi desteğindeki Yunan’lılar’ın İzmir’den başlayarak Anadolu’yu işgale başlaması, Adana’dan Urfa’ya, İstanbul’a işgalci ülke bayraklarının dalgalanmasına karşı çıkmayan ve halkı uslu durmaya çağıran, bugün de birileri tarafından çok makbul makamlarmış gibi anılan saltanat ve hilafet sahiplerinin rütbelerini elinden almasına ve hakkında idam fermanı çıkarmış olmasına aldırmadan dünyaya örnek olacak büyük bir istiklâl ve yeniden doğuş isyanı başlatıp, Ekim 1917’de dünyanın ilk proleterya ihtilalini gerçekleştirmiş Sovyet Rusya’nın da desteğiyle unutulmaz bir destan yazmıştı…
Kim derdi ki, başka bir Selanikli diye anılan subay, Binbaşı Kemal Bey, Bekdik Beyliği kökenli (Anadolu’daki Bekdik Beyliği’nin bir kısmı Osmanlı tarafından Balkanlar’a gönderilmişti) ailesinin çok da onaylamadığı bir biçimde Mustafa Kemal’in yanında Kuvayımilliye saflarna katılacak, 26 Ağustos 1922 gecesi yaşanılan talihsiz bir olaydan sonra sorumlu bulunup önce Sinop Cezaevi’ne atılacak, bir süre sonra tahliye olup kendi isteğiyle Kazın Karabekir kuvvetlerine katılmak üzere Kars’a gönderilecek, daha sonra rütbeleri elinden alınınca da İstanbul’a dönmeyip, köy öğretmeni olarak atanacak, bugün Hanak’ta Öğretmenevi olarak kullanılan yapıyı ilkokul olarak yapacak, aynı zamanda nahiye müdür yardımcısı olacak, yöredeki Türkmen köylülerinin de Cumhuriyet aydınlığı ve adalet içinde yaşayabilmeleri için uğraşacak, yöredeki zorba beyler tarafından baskıya uğrayınca da Hanak’ın büyük ailelerinden Kayalar’ın kızı Selvi ile evlenecek… Kim derdi ki, Kemal Bey ani bir rahatsızlık sonucu vefat edince, yetim ve yoksul kalacak kızı Perihan, elde bavulu, önce yayan, sonra yanına emanet edildiği bir postacı amcanın arabasıyla Cılavuz Köy Enstitüsü’nün iki gün sürecek yollarına düşecek, öğretmen olduktan sonra orada tanıştığı Ölçek köylü, Ahıskalı Eyüp’ten olma, anası Kürt Naze, babası Ahıskalı Aslan Dede’nin kızı Seyhat’tan doğma Dursun ile evlenecek… Kim derdi ki, Ölçek Köyü ilkokulunu kendi elleriyle badana edip köylü çocuklarının başlarındaki bitleri ayıklayacak, onların okul önlüklerini dikecek, köylülere arıcılığı öğretip birçok bakımdan önderlik edecek Perihan ve Dursun Akçam, 1960 yılında Kırıkkale’ye, 1964 yılında Ankara’ya taşınacak; haneleri bir bilme ve aydınlanma ateşi, kötü buldukları bir şeyleri değiştirme telaşı içine atılacak, evlerine yapılan polis ve asker baskınları, cezaevleri, işkenceler, mahkemeler, sığınmacı olarak yurtdışına gitmelerle alt üst olmuş onlarca yıllık bir yaşamdan sonra, yeryüzünün birçok bölgesine dağılacak, Amerika’dan Avusturya’ya, Fransa’dan Yeni Zelanda’ya aileye birçok ülkeden yeni bireyler katılacak ve aile Türkiye’de bir araya gelemediği için 2021 yılının son günlerinde Viyana’da buluşup Perihan Akçam’ın etrafına toplanacak ve birlikte bir fotoğraf karesinde 2003 yılında sonsuzluğa uğurlanmış baba Dursun Akçam’ın ünlü dalgınlıkları, unutkanlıkları ve isyancı karakteri üzerine konuşup gülüşerek aile geçmişini anacak…
Her biri farklı bir alanda adını önemli yerlere yazdırmış, kendilerince hep adaletli, iyilikten, güzellikten, doğruluktan yana olmuş ve bu uğurda büyük bedeller ödemiş bir aile olarak Viyana’dan Ankara’ya selam gönderecek… Yarın aileye Avusturya’dan, Fransa’dan yeni katılımlar olacak. Fotoğrafta Taner’in kızı Helin, Yasemin’in oğlu Necdet Can, Alper’in damatları Yeni Zelandalı Mark, Ahmet Hamdi Kaynak, torunlar Güneş, Deniz, Dubaili Arya ve Kaya, Avusturyalı Strenzi (Tanya), Melina, Aris ve daha birçok eksik var. Yarın yeni katılımlar olacak ama iş programları ve okullar nedeniyle tamamının bir araya gelmesi belki de hiç mümkün olmayacak…
Viyana’dan Ankara’ya selam olsun…
Akçam ailesinin hep iyiden, güzelden, doğrudan yana sürmüş geleneği hayata armağan olsun…
Doğu, Batı, Kuzey, Güney, zengin, yoksul, beyaz, karaderili, uzak, yakın demeden, hangi dinden, hangi dilden, hangi renkten olursa olsun insan olmayı bilenlerin ve paradan, çıkardan ve iktidardan önce insanlığına ve üzerinde yaşadığı doğaya değer verenlerin günü aydın olsun…