Tam da şimdi anmalıyız seni “Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi!”
Tam da şimdi… Emperyalistler Gazze’de çoluk çocuk demeden on binlerce insanı dünyanın gözü önünde yakarken; bombalara boğarken, evlerini başlarına yıkarken…
Akıl babaları Huntingtonlar “Medeniyetler Çatışması” uydurmasıyla Batı dünyasını Doğu’ya saldırtıp beyinleri yıkarken…
İslam inancının olduğu her yerde, emperyalizmin yerli ortakları, mazlum halklara tekbirli intihardan başka çıkış yolu bırakmazken… Kadın çocuk düşmanı din bezirgânları, cemaat ve tarikatlar cirit atarken…
Yerli – yabancı para babaları işbirliği içinde ülkemin sularına siyanür katarken, milyonlarca ton toprağı fidanlarımızın üstüne canlı canlı yıkarken…
Oysa sen ne diyordun kavruk Anadolu çocuklarının Baba Tonguç diye seslendiği İsmail Hakkı Tonguç ile birlikte Köy Enstitülerini kurarken. “Vatanın dağlarında, bayırlarında, hatta en ücra köşelerinde kendi başına açıp solan hiçbir kır çiçeği bırakmayacağız,”
O çocuklar, o gençler, o üç kuruş ekmek parası için toprak altında can verenler, okullardan alınmaya, erkeklerden ayrılıp birilerine haz ve hizmet nesnesi olarak kullanılmaya çalışılan kızlardı o kendi başına açıp solan kır çiçekleri…
Tam da şimdi anmalıyız seni… Meydanlarda, ekranlarda yalanın bini bir para olurken, millet parası elli beş milyon dolara alınmış biletlerle birileri uzay istasyonlarına çıkarken
Kibir, şan şatafat, saray savurganlığı milletin varını yoğunu tükenmeyen bir iştahla yutarken…
Tam da şimdi anlamıyız seni Cumhuriyet’in devrimci Maarif Vekili…
Ne demiştin kurduğun Ankara konservatuvarının diploma töreninde?
“Fakat o sözleri ve sesleri canlandıran biziz. Onun için Devlet Konservatuvarı’nın temsil ettiği piyesler, oynadığı operalar bizimdir, Türk’tür ve millîdir” (…) Ben Doğu ve Batı diye bir fark görmüyorum. İnsan eseri, insan ruhunun iştiyakları, kaygıları, korkuları zaman ve zemine göre değişse de özünde bir ayrılık varsa o, tutulan yol ve usüldendir. Garplı kafasının metoduyla duymasak şarklıda bu özü bulamazdık. Meselâ Mevlâna’nın Fîhi mâ fîhi kitabını Goethe’nin Eckerman’la konuşmalar’ı gibi okuyorum. İkinciyi okumaya alışmasam, kim bilir birinciyi şimdikinden daha az başarı ile söktürebilirim”
Tiyatronun, sanatın, özgür düşüncenin köküne kibrit suyu ekilirken, yeryüzünde dinler, diller ve kültürler arasında düşmanlar körüklenirken anmalıyız seni…
Seni ve kurulması için ter döktüğün Köy Enstitülerini.
Sen öncülük ettin Enstitü yasanının Meclis’ten çıkarılmasına… İlk kez o gün başını daha büyük bir inatla kaldırdı Gâzi Mustafa Kemal’in susturmayı başardığı Anadolu tefeci bezirgânlığı, taşra mütegallibesi, şehir kapitalistleri… Yüzün üzerinde milletvekili katılmamıştı oylamaya.
Yazarların, sanatçıların potansiyel suçlu sayıldığı bu çağda anmalıyız senin öncülüğünde Türkçeye kazandırılmış 496 Batı ve Doğu klasiğini.
Okumamışlar “muteber” artık çağımızda; okumamışlar “mübarek”, hatta tapılası oldu…
Ne yazmıştın o çevrilen klasiklerin önsözlerine? “Hümanizma ruhunun ilk anlayış ve duyuş merhalesi, insan varlığının en müşahhas şekilde ifadesi olan sanat eserlerinin benimsenmesiyle başlar (…) Bunun içindir ki, bir milletin diğer milletler edebiyatını kendi dilinde, daha doğrusu kendi idrakinde tekrar etmesi, zeka ve anlama kudretini o eserler nispetinde artırması, canlandırması ve yeniden yaratmasıdır” Senin hümanizman, bir ve büyük insanlık kültürünü kendi kavrayış gücünün insancıl yasallığı içinde tanımlamaya çalışmış, imgelem özgürlüğüyle çeşitlendirme, özgün örneklerle bezeme yolunda önemli adımlar atmıştı.
Sen hem bir gönül insanıydın, kutsal Mevlevi dedeliği kaynağından geliyordun, hem Batı’nın Rönesansçı bakış açısıyla bugüne ve geleceğe bakıyordun. 1932 yılında yayınlanmış üç kitabın ufkundaki genişliğin ışıklarını da taşıyordu. “Mevlana’nın Rubaileri”, “Goethe: Bir Dehanın Romanı” ve “Türk Edebiyatına Toplu Bakış” adlarını taşır.
Goethe ve Mevlana’nın bir yeryüzü kültürü anlayışı ile davrandıklarını bilerek, Gothe’nin “Weltliteratur” kavramı çerçevesinde Doğu ile Batı kültürleri arasında bir insanlık ve barış köprüsü oluşturmaya çıkmıştın Anadolu topraklarına…
Koymadı zalim beyler; koymadı onlarla birlikte Cumhuriyet’i otopsi masasına yatırmaya kalkmış liberal geçinen zevzekler…
Altmış üç yıllık özlemle anıyoruz seni, Cumhuriyet’in devrimci Maarif Vekili Hasan Âli Yücel’i…
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…
24 Şubat 2024, Alper Akçam