Yine aynı günlere geldik. Kimi kavramlar, semboller üzerinden tartışmalar, ayrışmalar… “Müslüman Noel Kutlamaz” diyen sesler yükseliyor…
Kim dedi sana, Müslüman Noel kutluyor diye?
Müslüman’ın da yeryüzündeki farklı birçok halk ve kültürden milyarlarca insanın aynı zaman diliminde kutladığının da Yılbaşı olduğunu akıl verenler bilir de bilmezden gelir… Ayrıca kıyamet mi kopar, başkasının bir mutlu gününe ortak olunursa? Emperyalizm ve kapitalizmin ideolojisi ırkçı milliyetçilik Anadolu’da kardeşçe yaşayan halkları birbirine kanlı bıçaklı düşman etmezden önce Yılbaşı’ndan başka birçok ortak bayram vardı. Müslüman’ın Hıdırellez’i ile Nevroz’u Hıristiyanın Paskalyasına karışır, Saban Çıkarma, Koç Katımı, Bağ Bozumu gibi birçok doğal ritüel birlikte kutlanırdı. Zaten tek tanrılı dinlerden sonra dinlerin kendisine özel gün olarak seçtiği birçok bereket şenliğinin kökeni çok tanrılı dönemlere, güneşe ve benzeri sembollere tapınılan dönemlere ait mevsimlik mitolojilerle örtüşür.
Yüzlerce yıl öncesinden beri Anadolu’da, tüm halklar birlikte kışın yarılanmış olduğunu, günlerin artık uzadığını muştulayan bu ritüeli birlikte kutlardı. Köse, Saya, Arap oyunları düzenlenir, ateşli, kılık değiştirmeli, şölen sofralı şenliklerde ayrı kültürlerin içinde yaşayan tüm halklar (Müslüman, Hıristiyan, Yahudi) birlikte eğlenirdi. Metin And’ın Oyun ve Bügü adlı araştırma kitabından yılbaşından birkaç gün önceye denk düşen günlerde (25-28 Aralık gibi…) yılbaşı kutlamalarının Erzurum köylerini de içermek üzere Anadolu’nun birçok yöresinde yakın zamanlara kadar yapılageldiğini anlamaktayız. Artvin, Posof ve Ardahan köylerinde 31 Aralık gecesi yılbaşı kutlamaları yapıldığına ilişkin derlemeler de vardır (P. Naili Boratav, 100 Soruda Türk Folkloru, s 285.)
Divrik’in Çamşıklı köylerinde Kış Yarısı Bayramı 15 Ocak’ta kutlanmaktaydı.
Tarih konusunda Hıristiyan Batı dünyasında da tam bir birlik yoktur. Katolik ve Protestan kiliseleri İsa’nın doğum günü olarak 24 Aralık’ı kabul ederken Ortodoks Kilisesi için bu tarih 7 Ocak’tır.
Noel’in kökeninin de Asya, Anadolu’daki adının Nahıl olduğunu, ta İslam, Hıristiyanlık, hatta Musa öncesine, Frigyayılar’a kadar gittiğini görüp de görmezden gelir birileri…
Amaç üzüm yemek değil, bağcı dövmek olunca böyle oluyor. Kültür ve inanç ayrılıkları üzerinden halkları, milletleri birbirine düşürüp iki tarafa da silah satmak, tüm yeraltı ve yerüstü zenginliklerine kolayca konmak isteyen emperyalizmin ekmeğine de yağ sürülmüş oluyor…
Oysa ki, yılbaşı kutlamaları, ilkel toplumlardan bu yana, tüm dünyada mevsimsel bir kuttöre, özel bir ritüel olarak yaşatılmıştır.
Sümerolog Dr. Muazzez İlmiye Çığ ‘a daha birçok araştırmacıya göre yılbaşlarındaki kutlamalarda ağaç kullanılması eski Türkler’e ait bir gelenektir. Nardugan kutlamalarıyla ilgili bilgileri Azerbaycanlı Arif Esmail Esmailinia ve Adnan Atabek’te de bulabiliyoruz.
Türkler’in Orta Asya’dan göç etmeden ve tek tanrılı dinlere geçmelerinde önceki inançlarına göre, yerin göbeği sayılan yeryüzünün tam ortasında bir “Akçam ağacı” bulunur. Bu ağacın tepesi de gökyüzünde oturan tanrı Ülgen’in sarayına kadar uzanır ve buna “hayat ağacı” denir.
Eski Türkler ve buzul çağlarını yaşamış tüm dünya halkları için güneş çok önemlidir. İnançlarına göre, gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 21 Aralık’ta gece, gündüzle savaşır. Bu geceyi takip eden ilk dolunay ise yeni yılın ilk günüydü, çünkü 22 Aralık’ta güneş karanlığı yeniyordu. Güneşin dönüşünü Türkler Nar-Dugan şenliklerinde kutsal akçam ağacı altında kutlardı. Türkler’de bayramın adı “nardugan”, “nar=güneş”, “tugan/dugan” da “doğan.” Akçam ağaçlarının dallarına bantlar bağlayarak Tanrıya dileklerini iletirlerdi. Akçam, hayat ağacıdır. Anadolu’nun halı, kilim ve el örmesi yastık desenlerinde halen vardır. Türk inanışındaki yerden göğe kadar uzanan ağaç, Sümer geleneklerinde de bulunur. Sümerlerin, yılbaşına yakın kutlamalar yapan birçok halkın kutladıkları bu bayramlar hiçbir ırka, hiçbir etnik gruba ait değil, tüm insanlığın doğayla kucak kucağa yaşamasının ürünüdür. O gün de, güneşin yeniden doğuşu; bir “yeni doğum” olarak algılanır. Astronomik olarak o günden itibaren geceler kısalmaya, günler uzamaya başlar.
Bugün, yeryüzünü çıkar savaşlarıyla kana, ateşe, açlığa, yoksulluğa, karamsarlığa, karanlığa sürükleyen azınlık oligarşileri, bilinç bulanıklıklarını kullanarak, din istismarcısı işbirlikçileri aracılığıyla özellikle de eğitimsiz kitleler içinde kin ve nefret üzerinden siyaset yapan örgütler, cemaatler kurarak insanlığı baskı altında tutmayı başarıyor. Yakında örneklerini de gördük; sarıklı cüppeli birilerine adliye önlerinde “Kahrolsun Kâfirler” dile sloğan attırıp polis korumasına aldırıyor.
İnsanlığını yitirmemiş, aklını politikacılara ve başkalarına emanet etmeden yaşayanlar ise, birbirine elini uzatarak, paylaşarak, oyunla, gülmeceyle, barış, dostluk, kardeşlik, dünyayı başkasının gözüyle görebilme erdemliliğiyle direnmeyi sürdürüyor.
Kutlamayan kutlamasın; kutlayana da karışmasın… Madem öyle ister, kasvetinde, kahrında, kendi karanlığında kalsın…
Tüm insanlığın yeni yılı kutlu, yılbaşı umudun da başı olsun…