Bugün yasası çıkalı tam 84 yıl olmuş. Kapatılmasının üzerinden de 70 yıl geçmiş. Kendi kurucu düşüncesinin devrimci ilkeleri doğrultusunda yalnızca ilk altı yıl açık kalabilmiş.
Buna karşın ülkenin tarihine ve bugüne çok önemli bir iz ve ışık bırakmış…
Birleşmiş Milletler Bilim Eğitim Kültür Organizasyonu (UNESCO) tarafından da tüm dünyaya örnek eğitim modeli olarak gösterilmiş bir özgürleşme eylemidir Köy Enstitüleri; bir “Anadolu Rönesansı”dır.
Köy Enstitüleri olmasaydı, Cumhuriyet halkın gönlünde bu kadar büyük bir aşkla kabul görmeyecekti. Köy Enstitüleri olmasaydı, Cumhuriyet kurucu düşüncesinin “laik, demokratik, evrensel hukuk ilkelerine saygılı, kadına, çocuğa değer veren” çağdaş aydınlığı halk tabanında beslenme ve kendini sürdürme olanağı bulamayacaktı.
Ne yazık ki, Köy Enstitüleri üzerine bilerek konuşan insan sayısı çok az. Hele de sosyal medyanın bazı kanallarında, cin olmadan adam çarpmaya çıkmış kimi ukala lafazanların yazdıklarını, televizyon ekranlarında konuşmalarını gördükçe cinim tepeme çıkıyor.
Köy Enstitüleri, yozlaşmış, devşirmeler, cariyeler, şehzade boğdurmalar, entrikalar ile halktan çok uzaklarda, zevk, sefahat ve eklektik Divan kültürü içinde yaşayan, kendi kurucusu halkının dilini ve Türk sözcüğünü bile hâkir gören bir saltanat anlayışına karşı Anadolu ve Urumeli’nde yaşayan, büyük çoğunluğu Türkçe konuşan emekçi insanların kültürünün üzerindeki örtüyü kaldırmayı, halk kültürü ile evrensel bilgi ve estetiği buluşturma başarmış bir üretim ve özgürleşme eylemidir.
Köy Enstitüleri Âşık Veysel’dir, Köy Enstitüleri Ali İzzet’tir; Köy Enstitüleri doğaçlama seyirlik oyunlardır, Köy Enstitüleri, bilimci yöntemlerle yapılan balıkçılıktır, arıcılıktır, büyükbaş hayvancılıktır, tahıl üretimidir, kayısı, narenciye, pamuk üretimidir; Köy Enstitüleri, yaparak ve yaşayarak eğitimdir; Köy Enstitüleri serbest okumalar ve özgürce tartışmalardır; Köy Enstitüleri, sanat ve edebiyatla birlikte yaşamaktır; Köy Enstitüleri üretici kooperatifleridir; Köy Enstitüleri, Türkiye’de tüm sendikal eylemlere örnek oluşturmuş devrimci örgütlenmedir; Türkiye Öğretmenler Sendikası’dır (TÖS)… Köy Enstitüleri saatlerce anlatılsa da sonuna varılamayacak bir okyanustur.
TÖS, 12 Mart 1971 darbesinden sonra kapatılıp neyi var neyi yoksa elinden alınan tek kurumdur. ABD uşağı generaller tarafından yapılan darbelerin ilk amaçlarından birisi de Köy Enstitüleri’nin izlerini yok edip, o okuldan çıkan devrimci köylülerin başlattığı seküler yaşam yerine din bezirgânlığını sahneye sürerek Türkiye’yi Orta Çağ ve Orta Doğu bataklığına sürüklemekti.
1946 yılında, Cumhuriyet’in kurucusu Gâzi Mustafa Kemal’in sonsuzluğa göçüşünden sonra Anadolu’da yeniden başkaldırmaya başlamış, Anadolu köylüsünün bin yıllık belalısı Tefeci Bezirgânlık ile devlet kasalarında biti kabarmış Finans Kapital ağalarının emperyalist şirketlerle aynı yatakta buluşma istençleri sonucu ortaya çıkmış Demokrat Parti ile gericileşerek aynı yola koyulmuş CHP el ele verdiler; adım adım gerilettiler, bir süre sonra da kapattılar Köy Enstitüleri’ni. 1946 yılında Hasanoğlan Köy Enstitüsü Müdürü Rauf İnan, arkasından Köy Enstitüleri’nin kurucusu Baba Tonguç’un en büyük destekçisi Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel görevlerinden alındılar. Milli Eğitim’in başına Köy Enstitüleri düşmanı Reşat Şemsettin Sirer getirildi.
Köy Enstitüleri, “dalından koparılmış ham meyva” oldu ama ölmedi, yaşıyor, yaşayacak; bu halkın bağrında çiçek açtı, meyve verdi bir kere o; Anadolu ve Urumeli toprağında derin izler bıraktı.
Dursun Akçam, Köy Enstitüleri’nde yetişmiş bir çarıklı Anadolu çocuğudur… On bir doğum yapıp altısını yaşatabilmiş yoksul Seyhat Ana’yla, Ahıskalı Deli Eyüp’ün oğludur. Onun yaşam öyküsü, Köy Enstitüleri’nin hikâyesiyle birebir örtüşür.
Dursun Akçam, devrimci bir öğretmen, yazar, gazeteci olarak yaşadı; tutuklandı, ölüm tehditleri aldı, sığınmacı olarak yaşamak zorunda kaldığı Almanya’da, Hamburg’da adı bir kıyıya verildi. Ardahan’da Dursun Akçam Kültürevi’nde, Dursun Akçam Ormanı’nda, her yıl aralıksız yapılan kültür ve sanat günlerinde adı yaşıyor, yaşayacak.
19 Nisan Cuma akşamı Ankara’daki dostlarla buluşacağız; Köy Enstitüleri’ni ve Dursun Akçam’ı konuşacağız.
Toplantımız herkese açıktır.
Anadolu’nun 21 Köy Enstitüsü ocağından biri olan Cılavuz’da yanan ışık Ardahan’dan Edirne’ye kadar vuruyor, hep vuracak…
Köy Enstitüleri yaşıyor, hep yaşayacak…