103 yıl önce bu büyük parola ile Türkiye Orta Çağı kapatılıyor; dini bir ulviyet giydirilerek tartışılmaz kılınmış saray ve din adamları otokrasisine, tek kişi yönetimine son veriliyordu…
Bu parola, binlerce yıldır ezenler ve ezilenler, sömürenler ile sömürülenler arasındaki sınıf savaşlarının Avrupa ve Fransız 1789 Devrimi ile taçlanmış deneyimlerinde “Eşitlik, Kardeşlik, Hürriyet!” ilkeleriyle bütünleşmiş büyük bir değişimin özet anlatımını yansıtıyordu…
Çok geçmeden de Gâzi Mustafa Kemal’in devrimci önderliğinin yönettiği, o sınıflar savaşının Avrupa kanadında emperyalist evreye ulaşmış Fransız burjuvazisini de dize getirmiş Anadolu ve Urumeli’nin kutsal Kurtuluş Savaşı’nı yönetmiş Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde saltanat ve hilafet kaldırılarak büyük bir adım daha atılacaktır…
TBMM’nin açılışı Batı taklidi bir işlem değildir; tam tersine Batı’ya rağmen gerçekleştirilmiştir!
23 Nisan 1920 günü, Türkiye Büyük Millet Meclisi açılırken, Gazi Mustafa Kemal ve yanındaki arkadaşları, Kurtuluş Savaşı yıllarında büyük destek gördükleri, yardım aldıkları Sovyet devrimcileri gibi kalpak giymişlerdi…
Bugün, “kaderin cilvesine” demek yanlış olacak, üretici sınıfların örgütsüzlüğünün ana neden olduğu, din istismarına dayalı seçim oyunlarıyla ortalık bulandırılarak yüz üç yıl sonra Türkiye yeniden dini ulviyeti kendilerine kılıf olarak kullanan, bir ucu emperyalist gizli servislerle ilişkili cemaat ve tarikatların desteklediği bir politika dönüşümü ile yeniden tek kişi egemenliğine, tartışılmaz otokrasisine döndürülmüş durumdadır.
14 Mayıs seçimlerinde bütün bu tarihi gelişmelerden hangi dersleri çıkarmış olduğumuzu oylayacağız…
“Hâkimiyet”in kayıtsız şartsız halkta ve millette olduğu bir ülkede, parlamentonun, devletin denetleyen kurumlarının bilgisi dışında ülke varlıklarının saray masraflarına ve korumalarına aktarılması mümkün müdür? Bir belediye başkanının elli binden fazla insanın yıkıntılar altında inleyerek ve donarak ölümüne yol açmış, müteahhit yağmasına ve soygununa dayalı bir deprem felaketinden sonra çadırını su basmış bir deprem mağduruna “benim çadırımda yaşıyorsun, çık oradan” diyebilmesi mümkün müdür?
Meksika’da seçimleri kazanarak halk adına iktidara geçmiş Obrador, önceki başkandan kalmış lüks uçağını satarak iki hastane yapılmasını sağlayacakmış… Bizde aynı lüks uçaklardan on altı tane birden var deniyor… Ormanlarımız cayın cayır yanarken, müteahhit kafası ile, aracılar para kazansın diye, dış ülkelerden yangın uçağı kiralanıyor.
14 Mayıs seçimlerinin arka planında bir tarih ve bu somut durum sorgulanacak…
14 Mayıs seçimlerinde, “Hâkimiyet”in yeniden ve “kayıtsız, şartsız” olarak halka devri için bir tercih yapılacak…
14 Mayıs seçimleri beklenen hilelere, baskılara karşın kazanılabilirse, seçimlerinin sonrasında, eğer milletin egemenliği için bir araya gelebilmeyi başarmış farklı siyasi görüşlerin ittifakı, emperyalist başkentlerden bulunmuş paralarla değil, halkın kendi üretici gücüyle ve ülke olanaklarıyla iktidarda tutunmayı başarabilirse, millet egemenliği uzun ömürlü olabilecek…
Zor günler yaşıyoruz; çok zor… Gönlü “Millet egemenliği”nden yana olan herkese çok büyük sorumluluklar düşüyor…
Cami avlularını siyaset meydanlarına çevirip dine dayalı tek kişi otokrasilerini sürdürmek isteyenlere karşı tüm halk güçleri bir araya gelebilmelidir… Yeniden laik, sosyal devlet anlayışına dayalı, güçler ayrılığının yaşama geçtiği, parti içi demokrasilerin de sağlandığı bir demokrasiyi kurmak ve yaşatmak bizim elimizdedir…
Yaşasın Millet ve Halk Egemenliği…
Yaşasın 23 Nisan 1920 günü Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni açarak bize çok büyük olanaklar sağlamış ve bu kutsal günü çocuklara armağan etmiş Gâzi Mustafa Kemal’in ölümsüz hatırası!
Yaşasın “Milli Egemenlik ve Çocuk Bayramı”