GÖRKEMLİ BİR ETKİNLİĞE DÜŞEN GÖLGELER ÜZERİNE…

GÖRKEMLİ BİR ETKİNLİĞE DÜŞEN GÖLGELER ÜZERİNE…

Ardahan’da bu yıl 16. sını gerçekleştirdiğimiz Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri, Halk Tv’de, Serhan Asker’in GÖRKEMLİ HATIRALAR programında da anılınca, bu program Ardahan’dan üç saatlik bir canlı yayın yapınca büyük bir sıçrama yaptı; ulusal anlamda ses getiren “görkemli” bir etkinliğe dönüştü. Gerçekten de çok çileli, kahırlı, çok özverili emeklerin ürünüdür Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri… Büyük engeller aşılarak, büyük badireler atlatılarak bugünlere gelinmiştir.

Etkinliğin bu yılki yankıları, bunca yıldır verilen emeklerin bereketli bir harmana dönüşmesi gibiydi… Buna karşın yıllardır sürmekte olan bazı rahatsızlıkların yeniden depreşmesine de yol açtı… İç karartan, moral bozan sonuçlar da doğurdu.

Yıllardır, yakınlarım, programa koymakta ısrar ettiğim “Çıldır Gezisi” maddesini duyurulardan çıkarmamı önerirler. Ben de, inatla, konuklarımın kışın buz üstünde at kızaklarının insan gezdirdiği, çevresinde dünya güzeli yayla ve kır çiçeği manzaralarının sergilendiği 2076 metre yükseklikteki Çıldır Gölü’nü görmesini, o göle özgü “Sarı Sazan”ı tatmasını, Dursun Akçam’ın yöreye her gelişinde hemen her gün, Kemal Gültekin ve yörenin diğer mücadele insanları, halktan kişiler, sık sık uğrayan saz âşıkları ile fıkralar, türküler eşliğinde büyük haz aldığı söyleşilere katılmak için gitmek istediği göl kıyısındaki “Atalay’ın Yeri”ni tanımasını isterim… Her yıl da yaptığım açıklamalarda, Dursun Akçam Kültür Sanat Vakfı’nın Dursun Akçam’dan eşi Perihan’a kalmış küçük bir emekli maaşı ile çarkını döndürmekte olduğunu, zaman zaman benim katkılarımla ayakta durabildiğini, arkasında bir şirket parası, bir kamu gücü olmadığını söyleyip konuklarım dışında Ardahan’dan katılacakların kendi yiyeceklerinin ve içkilerinin paralarını vermelerinin uygun düşeceğini söylerim… Ancak, hemen her yıl oraya vardığımızda benim ayırttığım yer sayısının üç katı, dört katı insanın daha biz oraya gitmeden masalara yerleşmiş olduğunu görürüm. Garsonlar hizmet etmekte zorlanırlar, kiloluk rakılar gidip gelir masalara ve sonuçta yer sahibi Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı’na hiç küçümsenmeyecek, ödenmesi gereken bir fatura kalır. İş Bankası’ndaki ortak bir hesapla vakfın ve Kültürevi’nin yürütülmesi için kocasından kalmış emekli maaşını bana aktarmış olan annem Perihan da her seferinde sorar bana, “oğlum bu rakıların, yenen balıkların parasını hep sen mi veriyorsun?” Yutkunup kalırım. Zaman zaman bazı dostların katkıları dışında, Dursun Akçam Kültürevi’nin Ardahan’ın amansız kışlarında iki aylık, üç aylık, ısınma ve diğer giderlerini karşılaşacak bir parayı oraya öderken üzülürüm, aynı zamanda öfkelenirim.

Bu yemek ve özellikle içki meselesi, on beş yıldır benimle Ardahanlı bazı kişiler arasındaki soğuklukların, gerginliklerin de baş nedeni oldu. Ben, Ardahan Ölçek köyünde köylünün hortlak basmış diyerek kaçtığı değirmende gece bekleyerek bacadan duvardaki taşa düşmüş, köylünün hortlak sandığı gagaç (kurumuş büyük bitki) gölgesini tokatlayarak elini yaralayan, yaylaya tebelleş olup bütün milleti ve köpekleri sindirmiş “Kâftarküski’yi (muhtemelen çok büyük bir sırtlan türü olan Kafkas Sırtlanı) çeperden aldığı bir taşı yükleterek yaralayıp kaçıran, köye baskına gelen Ermeni çetelerine karşı “Pikalluk”tan kurşun sıkarak köyünü savunduğu için söz konusu çeteler tarafından gıyabında ölüme mahkûm edilen ve bir yıl boyunca uzak dağ köylerinde kaçak yaşayan Deli Eyüp’ün en sevdiği ve kendisine çok benzettiği torunuyum; 12 Eylül paşaları ve dünyanın tüm egemenlerine kafa tutmuş, Mehmet Başaran tarafından “Koçero” diye adlandırılmış Dursun Akçam’ın büyük oğluyum. Lafımı sözümü esirgemem, konuşurum, yazarım, Kültürevi’nin üç kuruşluk gelir kaynağını keyif için ezenler için öfkeyle konuşurum. Sonuçta, “Ben 68 kuşağıyım,”, “Ben 78 kuşağıyım,” diyerek gezen bazı kişiler arkamdan olmadık şeyler yakıştırırlar,  yolda beni görünce, bir yerde karşıma çıkınca başka yerlere bakarlar. Onların büyük çoğunluğu zaten Dursun Akçam Kültürevi’nde etkinlik konuşmacıları bildirilerini sunarken (Bu yılki değerli konuklarım Ahmet Özer ve Prof. Dr. Ali Cengizkan’a özel hazırlıkları için ne kadar teşekkür etsem azdır) Çamlıçatak Ormanı’nda şişenin dibini bulmaya çalıştıklarını duymuşluğum vardır… Onlar sunulan bildirileri, oynanan tiyatroları, gösterilen filmleri izlemeye tenezzül etmeyecek kadar her konuda bilgili ve yetkindirler çünkü… Yiyip içerken nutuk atmayı, marş söylemeyi severler.

Bu yılki etkinlikte paydaşımız Ardahan Belediyesi ve Başkan Faruk Demir birçok konuda çok yardımcı oldu, konukların yol, konaklama ve ulaşım ücretlerini, birçok masrafı üstlenip bizi çok rahatlattı; baştan kendileri de söyledi, ben de asla isteyemezdim; özel geziler, hele hele içkinin de içildiği yemeklerin bedelini belediye ödeyemezdi, benim de böyle bir şey istemeye hakkım yoktu. Cumartesi günkü “Fidan Dikimi ve Kır Şenliği” sırasında yenilen yemeğin bedelini seve seve karşıladım; bu arada Ölçek Köyü’ne kadar aracımızı götürüp benim mücadele arkadaşım Koço Kömürcü’nün (ışıklar içinde olsun) yeğeni Yılmaz Kömürcü ve çok ekmeğini yiyip çayını içtiğim eşini evlerinden aldım (özel bir araçları yoktur)… Ölçekli yiğit insan Kor Kerim’in oğlu Nuri, yakınım Servet Sarıçam, Aydın Karataş ve daha birçok Ölçekli kartdeşim, eşleri, benim onur duyarak ağırladığım konuklarımdı…

Pazar günkü Çıldır ayağında yirmi kişilik yer ayırttığım halde yine 40 kişi olduk ve bana 3000 TL’lik bir hesap çıktı, Onca konuşmama karşın yalnızca etkinlik boyunca zaten bana çok yardımcı olmuş Akçam yeğenlerim ve Turgut Şentürk kardeşim hem de fazlasıyla yediklerinin parasını ödediler. Dursun Akçam Tiyatrosu’nun emektarı, düzenli bir işi bile olmayan Deniz Dark kardeşim ve bir değerli konuğum da ödemiş yediklerinin parasını… Gerisi de bana kaldı. Yine olumsuz bir tablo oluştu; hele bazı kişilerin “Ben ödeyecektim ama zaten belediye ödemiş” gibi aslı astarı olmayan ve çirkin dedikodulara yol açacak şeyler söylemesi bardağı taşıran son damla oldu…

Bu yemek işi öncesinde de bu yıl etkinliğimizin bir paydaşı olan “Ardahan Kültür Sanat Bilşenleri”nden bazı katılımcıların afişlerde adları olmadığı için bana tavır koymaları ve Kars’a kadar karşılamaya gittiğim halde aracımıza binmemeleri (bu nedenle havaalanında iki saat fazladan beklemiş oldum), arkasından etkinliğin kendi katılacakları saatine kadar Kültürevi’nin semtine bile uğramamaları da farklı bir boyut oldu. Oysa ki dönem sözcülerine ve Belediye yetkililerine söylemiştin, bir afişte otuza yakın katılımcı adının yer alması mümkün değildi; ancak özgün bildirilerle katılacak olanlar (Terekemelerle ilgili kitap yazmış Şanver Sarısaltun, Ardahan halkının büyük bir ısrarla katılmasını istediği şair Adem Çimli gibi) ve Ankara’dan, İstanbul’dan katılacak değerli konukların adları afişlerde yer alacak, diğer tüm konuşmacı ve sanatçılar program bildirilerinde duyurulacaktı…

Görkemli bir etkinliğe düşen bu gölgeler kürsüden de yapılan kimi serzenişlere de dönüştü. Dün, Kültürevi önünde rastladığım bazı katılımcılara durumu açıklamak zorunda kaldım; bana hak verdiler ve Vakfımıza önemli miktarda bağış yapanlar oldu. Selam sabah vermeden ayrılıp gidenler ve Ardahan halkının bilmesi için de tüm bunları yazmak zorunda kaldım.

Önümüzdeki yıl yapacağımız etkinlikte akrabalarıma “Siz haklıymışsınız” deyip “Çıldır Gezisi” gibi bir maddeyi duyurulara hiç koymadan, özel konuklarımı kimseye duyurmadan gizlice oraya götürürsem, bu durumdan kim utanacak acaba?

Her şeye karşın hep imececi bir anlayışla yürüttüğümüz etkinliğimize katılan, emeğini esirgemeyen herkese çok teşekkür ederim.

Gölgeleri daha az olan yeni Dursun Akçam Kültür ve Sanat Günleri aydınlıklarında buluşmak umuduyla gününüz aydın olsun…

About Post Author