Güzel insanlardı onlar. Varlıklı, soylu bir ailenin çocukları… Kaymakam evlerinde büyümüşler, Fransalarda öğrenim görmüşler. Önlerine ve ellerine farklı olmak, ayrıcalıklı kalmak, bugünkü bazı fırsatçılar gibi herkese ve her şeye tepeden bakmak olanağı bin kere çıkmış karşılarına… Tüm çıkar ve iktidar basamaklarına dönüp bakmamışlar bile. Kendileri yurtlarına, halklarına, yoksul insanlarına, geleceğin mimarı olacak genç kuşaklara adamışlar. Anıları önünde saygıyla eğiliyoruz.
Önderleri, ağabeyleri Sabahattin olmuş. Üniversite hocalıklarından, Talim Terbiye üyeliklerinden Tercüme Bürosu yöneticiliğine, Maarif Şuralarına, oradan oraya koşturmuş ama kendisini “Üstad” diyerek saygıyla yanında çalıştığı İsmail Hakkı Tonguç’un, Baba Tonguç’un Köy Enstitüleri’nde tam ifade edebilme olanağı bulmuş. Yüksek Köy Enstitüsü’nde dersler vermiş, Köy Enstitüsü adlı, 17.000 basılıp tüm ülkede köy öğretmenlerine dağıtılan dergiyi çıkaran Yayın Kolu Başkanlığı yapmış…
1932 yılında İstanbul Üniversitesi kürsüsünde başladığı, kültür bilimcilerinin Batı Rönesansı’nın kapı açıcısı saydığı Rabelais romanının, Gargantua’nın çevirini, onca yoğun yaşam içinde Azra Erhat ve Vedat Günyol’un yardımlarıyla ölmeden hemen önce tamamlayabilmiş. 12 Mart faşist darbesi sonrasında yetmişe dayanmış yaşıyla sabaha kadar sandalye üstünde tutularak sorgulanmış, “Türkiye’de her sol düşüncenin, eylemin içinde senin parmağın var,” denmiş kendisine (Mehmet Başaran, Sabahattin Eyüboğlu ve Köy Enstitüleri, s 42)
Sabahattin Eyüboğlu, Rönesans’ı antik dünyanın yeniden bulunuşundan çok halkın uyanışı olarak tanımlar (Mavi ve Kara, s 48)
Sabahattin Eyüboğlu’nun en çok yadırgadığı olgulardan birisi de solcu geçinenlerin halka tepeden bakması, seçkin bir tavır almasıdır. “Bence solcuların halkı hor görmeleri sağcıların hor görmelerinden çok daha ayıp ve dünyamız için çok daha tehlikelidir. (…) Gerçek sosyalist halkı gerçekten sevendir.” (Mavi ve Kara s 20-21)
Sabahattin Eyüboğlu’nun 1967 yılında Yeni Ufuklar dergisinde çıkmış “Emperyalizm ve Kültür” başlıklı yazısında Pierre Loti için söyledikleri çok önemlidir. “O Pierre Loti ki batı kültürünü benimsemek isteyenlere karşı çarşaflı peçeli, inşallah’lı maşallah’lı doğu kültürünü sürdürmek isteyenleri tutuyordu. Batı emperyalistlerinin istediği buydu zaten; aman, doğulu doğulu kalsın.” (Aktaran Orhan Koçak, 1920’lerden 1970’lere Kültür Politikaları, Kemalizm, İletişim Yay, s 417) Sabahattin Eyüboğlu’nun bu saptamayı yaptığı tarihte, Ürdünlü araştırmacı Edward Said henüz “Şarkiyatçılık”ı yazmamıştır…
Ülkemizin üzerine çökmüş emperyalizm işbirlikçisi Orta Çağ karanlığına kapı açan liberal zevzeklerin “Gizli Oryantalist” olmakla eleştirdikleri Eyüboğlu, Oryantalizm’i kitabının yazılmasından önce tanımlamış da bizim “Ol Mahyiler ki derya içredür deryayı bilmezler,” suyunda yüzen aydınlarımızın umurunda bile değildir.
Dünya görüşü gereği, Cumhuriyet’e yaklaşımı da eleştirel bir içeriği kapsar: “Halk Partisi gerçekten halkın partisi olsa, olmakta diretseydi, halkın sırtından geçinenlerle ahbaplığa, pazarlığa girişmese, belki de yaşayabilmek için girişmek zorunda kalmasaydı, Yeni Türkiye bugün uygarlık yolunda bulunduğu yerin çok ilerisinde bulunacaktı.” (Mavi ve Kara s 49)
Halk kültürünü çözümleyici bir bakış açısıyla değerlendirir. “Hacivat mutlu azınlığın, Karagöz halkın sesidir.” (s 49) Halk oyunları için de “Güzel oynayan güzel düşünür,” der. Bu kültürdeki değişik görünüşleri de Anadolu’nun bir medeniyetler beşiği oluşuna bağlar.
Türkiye’nin de içinde bulunduğu “Yakın Asya” ve Orta Doğu’nun emperyalist politikalarla Orta Çağ karanlıklarında tutulmaya çalışıldığı bir dönemde Sabahattin Eyüboğlu’nun yaşamı bu coğrafyalarda yaşayanlar için, düne, bugüne ve yarına ilişkin çok önemli bir ışık tutmaktadır.
Aramızdan ayrılışının 51. yılında Sabahattin Eyüboğlu’nu ve tüm Eyüboğlu ailesini sevgiyle, saygıyla anıyoruz.
Ankara’daki dostlarımızı toplantımıza bekliyoruz
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…