FAKİRLERİN ZENGİNLİĞİ…

FAKİRLERİN ZENGİNLİĞİ…

O fakir çocukların, o kavruk Anadolu yiğitlerinin ateşiyle aydınlandı bu bahtsız topraklar. Onların yaşamımıza kattıklarıyla söyleyen dilimiz dinlenen dilimiz oldu; üreten elimiz saygı duyulan ele dönüştü…
Türkülerimiz kanatlandı; harmanlarımız bereketlendi…
Fotoğrafta tertemiz bir insanlık; dupduru sular akıyor üzerlerinden; yıl 1959 olmalı; Ardahan’da Dursun Akçam’ın evinin önü… Perihan Akçam, Fakir Baykurt ve Dursun Akçam… Fotoğraf için kucaklara bacım Yasemin ve küçük kardeşim Cahit sığmış… Onlar seçilmiş demek ki…
İki yoksul, iki fakir köylü çocuğu, biri Gönen, diğeri Cılavuz Köy Enstitüsü’nde Tonguç Baba’nın özgürleşme eyleminde pişmiş, öğretmenliğe geçmişler. Bugün, o fakirlerden birinin, Fakir Baykurt’un 22. Ölüm yıldönümü…
Yılanların Öcü adlı romanıyla Yunus Nadi roman ödülü kazanmış Fakir Baykurt, Demokrat Parti tarafından kovuşturmaya uğramış, öğretmenlikten alınıp yapı işlerine atanmış; sonraki süreç içinde, ta Artvin’in Şavşat’ında öğretmen… Efkâr Tepesi’ni yazacak ya…
Şavşat dönüşü Dursun Akçam’ın Ardahan’daki evinin önünde birlikte bir fotoğraf karesine girmişler.
Biri Burdur’un Yeşiovası’nın Akçaköy’ünden, diğeri Ardahan’ın Ölçek Köyü’nden; biri batısından Anadolu’nun, biri en kuzeydoğusundan; iki mücadele arkadaşı olmuşlar aynı zamanda. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu’ndan sonra Türkiye Öğretmenler Sendikası kuruluş ve örgütlenme çalışmasında omuz omuza vermişler.
Kitaplar yazmışlar bir yandan, Anadolu gerçekliğini halk kültürünün derin dip akıntılarıyla, onun değişimci gücüyle, devrimci yapısıyla kültürümüze aktarmayı, yeni ve farklı bir ekol olmayı başarmışlar…
Bir yandan Türkiye’de diğer işkollarına, tüm sendikacılığa örnek olan bir örgütlülük mücadelesi, ülke çapında tüm eğitimi üç gün durduran 1969 hak boykotu, bir yandan edebiyatın en has ve çileli damarı… Gecelerini gündüzlerine katmış, çeliğe su vermişler. İl il, köy köy gezmişler Anadolu’yu halkı tütünden buğdaya, balıktan çeliğe, ürettiğine sahip çıkmaya, örgütlenmeye çağırmışlar.
Tanıklık ettim o yıllara, basılan toplantılarına, taşlanmalarına katıldım, yiğitliklerine, boyun eğmemelerine tanıklık ettim, kandil ışıklarında, tütün mitinglerinde, çelik ocaklarında halkla yaptıkları konuşmaları dinledim.
Onlarla alevlendim; yandı tutuştu yüreğim… Direncim onlarla çoğaldı… Umudum onlarla kanatlandı…
12 Mart 1971 darbesinden sonra tutuklandılar.  Önce Mamak Muhabere Okulu’nda sonra Mamak Askeri Cezaevinde birlikte mahpusluğu tattılar; görüşlerine gittim… Yıllarca zindanlarda kaldılar; yargı karşısında aklanmaları yetmedi, sürüldüler, açığa alındılar, kovuşturmalara uğradılar. Hedef gösterildiler emperyalizmin ve onun ortağı yerli soyguncu müteahhit-tefeci gericiliğin tetikçiliğini yapan işbirlikçi pespaye sayfalarda, karanlık kafalarda… Birçok değerli arkadaşlarının kanlar içindeki cenazesini kaldırdılar…
Yaralı kuşlar gibi düştüler ülkelerinin tarih sayfalarına… Yurtdışında kalmak, yaşamlarını sığınmacı olarak sürdürmek zorunda kaldılar.
Yazdıkları, konuştukları, arka arkaya yayınlanmış kitapları sarstı, yerinden oynattı bir şeyleri…
Sonraki kuşaklara kaldı onların bıraktığı emanet…
Ne babam Dursun Akçam’la, ne amcam Fakir Baykurt’la konuşabildim ancak hekimlik yıllarımdan sonra olanak bulabildiğim kitapları üzerine yaptığım çalışmanın içeriğini… Mahmut Makal, Talip Apaydın, Mehmet Başaran, Adnan Binyazar, Emin Özdemir, Dr. Engin Tonguç (İsmail Hakkı Tonguç’un oğlu- saygıyla anıyorum aynı zamanda hekim ağabeyimi) amcalarımla Anadolu Rönesansı’na katkıları, yapıtlarında bulduğum Rönesansçı öğeler üzerine konuşma olanağı buldum. Onların gözlerindeki o farklı ışığı, bana yönelik sevgiyi, bana verdikleri değeri tattım; bir ölçüde de olsa, evlatlık görevini yerine getirmiş olmanın onurunu duydum…
Onlar bu ülkenin fakirlik üzerine kurulmuş en büyük zenginliğinin, insan onurunun, özgürleşme eyleminin temsilcileriydi…
Onların yapıtlarını “Köy Romanı” yaftası ile değersizleştirmek isteyen emperyalist-Şarkiyatçı kültür oyunlarına karşı göğüs gerdim; “Batı Romanında Rabelais, Türk Edebiyatında Köy Enstitülü Yazarlar” denemem uluslararası bloglarda en çok okunan yazılar arasına girdi…
“Karşılaştırmalı Edebiyat”ın duayen hocası Gürsel Aytaç’ın, “Alper, sen birilerini hiç ummadıkları bir ders verdin; sonuna kadar haklıydın,” sözünü bir onur madalyası olarak taşıyacağım ömür boyu.
Onların yaktıkları ışık sönmeyecek; Anadolu’nun, Urumeli’nin üretenleri, özgürlüğe gönül verenleri boyun eğmeyecek…
Fakir Baykurt amcamı ölümünün 21. yılında sevgiyle, saygıyla selamlıyorum…

About Post Author