EMPERYALİZM HAİNDİR, İKİYÜZLÜDÜR…

Emperyalist politikalar, kapitalizmde geri kalmış coğrafyaların sömürülmesine, mazlum halkların baskı altında tutulmasına, cahil bırakılmasına, dini inançları ve kültürel ayrılıkları bir silah gibi kullanılarak onları bir araya getirecek ulusal hareketlerin baltalanmasına, kardeş kavgaları çıkarılmasına dayanır. Bu politikalar, emperyalist metropollerdeki tüm siyasi partilerin üstünü örter, sol görünümlü olanları da kendi savundukları düşüncelere ihanete götüren bir ikiyüzlülükle sürdürtür. Milyonlarca insanın ölümüne yol açan birinci ve ikinci dünya savaşlarında sosyalistinden komünistine Batı’daki tüm siyasi partiler kendi ülkelerinin burjuva çıkarları için savaşı benimsediler; Kuzey Afrika’da, Yakın Asya’da, Anadolu’da işgal edilen topraklardaki ulusal kurtuluş savaşlarına, yerel direnişlere topla tüfekle saldıran politikalara karşı çıkmadılar, hatta katıldılar. En somut örnekleri Türkiye’de, Cezayir’de yaşandı.

18 Ocak 1919 tarihinde toplanan Paris Barış Konferansı’na katılan “Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı” teziyle dünyada sempati toplamış ABD Başkanı Woodrov Wilson da, konferansa çağrılmış Japonya’nın “Irklar arasında eşitlik” tezine sırtını dönecek ve Japon önerisi “utanç verici” bulunarak konferans katılımcıları tarafından reddedilecektir. Aynı konferans, Mısır’daki kanlı İngiliz saldırılarına karşı destek bekleyen Mısır halkı temsilcileriyle, Vietnam halkının taleplerini iletmeye uğraşan Ho Shi Minh ile görüşmeyi bile kabul etmeyecek, Türklerin çoğunlukta olduğu, Türkçe’nin en yaygın dile olarak kullanıldığı Anadolu coğrafyalarını da Sevr antlaşmasında olduğu gibi kendilerinin desteklediği azınlık halklara vermeye, ülke bütünlüğünü parçalamaya kalkışacaklardır.

Sovyet Devrimi sonrası Lenin’in Kuzey ve Doğu Anadolu’daki Rus askeri güçlerini geri çekmesi ve 3 Mart 1918 tarihinde imzalanan Brest Litowsk anlaşması ile Elviyei i Selâse vilâyetlerinin (Kars, Ardahan, Batum) bir halk oylaması yapılması koşuluyla Türklere geri verilmesi, iki sistemin karşılaştırılması bakımından önemli bir örnek oluşturur.

Mustafa Kemal Paşa, kutsal Kurtuluş Savaşı yıllarında kendisiyle görüşmeye gelmiş Batılı gazetecilere, “Biz aslında Yunanlılara karşı değil, İngiltere’ye karşı savaşıyoruz” demekten çekinmemişti, Batı’dan en küçük bir destek beklememişti.

Son zamanlarda, Türkiye’de aylar öncesinde başlayan, 19 Mart sonrası zirveye ulaşan, halkın seçilmiş temsilcilerinin yargı eliyle görevden alınıp tutuklanmaları olayının arka planında iktidar yetkililerinin ABD yöneticileri ile yaptığı görüşmelere dikkat çekilmektedir. 19 Mart sonrası yaşanan kimi hukuk karmaşası, arkasından başlayan sokak gösterileri ve mitingler sırasında “bağımsız yargı”, “hukuk düzeni” için verilen mücadeleyi gerçekten de insanüstü bir çabayla yürüttüğü gözlenen CHP lideri Özgür Özel’in Batı’nın ikiyüzlü tutumunu yer yer kibarca eleştirmekle birlikte zaman zaman da Batılı kimi siyasilerden adil davranış bekleyen tutumu dikkat çekti. Özgür Özel’in 26 Mart Çarşamba günü BBC’ye verdiği röportajda söyledikleri çok düşündürücüydü. “İngiltere’nin tepki göstermemesini anlamıyoruz! Nasıl bir gerekçesi var, nasıl bir sebebi var? Bütün Avrupa tepki gösterirken, İngiliz İşçi Partisi’nin bu konuda herhangi bir şey söylememesini gerçekten anlamıyoruz. Terk edilmişlik hissediyoruz.”  Özgür Özel, hiç terk edilmişlik hissetmesin, diğer Avrupalı tepkilerine de fazla değer vermesin; emperyalist ülkelerdeki ikiyüzlü parti ve politikalar yerine bu ülkenin gerçek sahiplerine, gençlere, halka, emekçilere güvensin.

Bizim sosyal demokratlarımızın, bazı sol çevrelerin, Kürt siyasi hareketini yürütenlerin Batı emperyalizmi konusundaki tutumları, tarihten ve yaşananlardan yeterince ders alamamış olduklarını açıkça göstermektedir.

Emperyalistler, kim İliç’te olduğu gibi altın arayan şirketlerinin dağı taşı parçalamasına, milyonlarca ton toprağı vatan evlatlarının üstüne dökmesine göz yumarsa ve bu işe ortaklık ederse, onlardan yanadırlar ve öyle olacaklardır. Kim çıkar karşılığı ormanların kesilmesine, kimyasal çöplerin ülke topraklarına dökülmesine ses çıkarmayıp parsa kapmaya çalışırsa, kim kendi yol açtıkları politikalar sonucu evleri başlarına yıkılmış sığınmacıları para karşılığı ülke topraklarında tutma sözü verip ayrıcalıklı insan gibi kabul ederse, onların tarafında yer alacaklardır.

Kimi ağızlar farklı konuşuyor gibi görünse bile, emperyalistler kendi soygun ve sömürülerine göz yumanlarla, ortak olup kendi paylarını isteyenlerden yanadırlar, öyle de kalacaklardır. AKP’nin iktidara geliş süreci, emperyalizmin kucağındaki adaletten uzak FETÖ hukukunun yürüttüğü adaletsiz ve kurmaca Ergenekon, Balyoz kumpas davalarında hiçbir Batılı ülkenin ses çıkarmamış olması, Türkiye’de yargı yönetimini ve yüksek yargıyı iktidar yetkilerine bırakarak yargı bağımsızlığını yok edecek 12 Eylül 2010 Referandumu öncesi ABD Ankara Büyükelçisi James F. Jeffry’nin toplantılar yaparak, tüm gücünü kullanarak “Evet” oyu için çalışması (aynı halk oylaması sırasında kimi liberal aydınların “yetmez ama evet” demeleri, o günkü Kürt siyasi hareketinin “boykot” çağrısı yaparak iktidarın işini kolaylaştırması da ek not olsun) çok örnek ve unutulmaması gereken olaylardır.

Siz bakmayın emperyalistlerin o ikiyüzlü politikalarına, birbirinden farklıymış gibi duran ideolojik kılıflarına… Emperyalizmin dini de imanı da inancı da çıkardır…

Güvenilecek tek güç kendi gençliğimizdir; yurt ve insan sevgimizdir; güvenilecek tek güç, üreten ve çoğaltan halkın gücüdür.

Gününüz aydın olsun…

Dr. Alper Akçam. 02- 04- 2025

About Post Author