Yaşam, bize sunulmuş tek ve eşsiz bir olanak. Kendi irademiz dışındaki nedenlerle dünyaya gözümüzü açtığımız, anamıza, babamıza muhtaç, çok da bilince çıkararak yaşayamadığımız çağda başkayız, aklımızı kullanarak kendimize bir yaşam tarzı seçmeye çalışarak, iyiyle kötüyü kendimizce ayırarak, hep daha iyisine ulaşmaya çabalayarak ulaştığımız yetişkinliğimizde başka… Acısıyla, tatlısıyla hayat avuçlarımızın içinden akıp gidiyor. Yakınlarımızdan birileri, can bildiklerimiz kopup giderken, yerlerine yenileri geliyor, bizden genç başka bireyler tanıyor önemli, çevre değişikliklerine uğruyoruz…
Bu yaşam kaygısı, telaşı, sevinci, acıları, hayal kırıklıkları, başarı saydıklarımız arasında bize düşen nedir diye sorulursa, benim yanıtım çoğalarak yaşamaktır oluyor. Bizleri diğer canlılardan ayıran en önemli yetimiz, kullanabildiğimiz aklımız… Bu akıl, yalnızca bize daha iyi koşullarda yaşayabilmek için bilinçle davranabilmek olanağı sunmakla kalmıyor, aynı zamanda bedensel varlık olarak ulaşamayacağımız, beş duyumuzla deneyimleyemeyeceğimiz bir şeylerin de farkına varmamızı sağlıyor.
Yazıyı öğrenen insanoğlu, bunu çok farklı alanlarda kullanarak büyük adımlar attı. Bizden çok uzak dünyalara ve duygulara okuyarak ulaşabilme olanağını bulduk. Belli ölçüde kötüye kullanılsa, insanları yanlışa yönlendirmeye yol açsa da, iyi, güzel ve doğru şeyleri okuduğumuzda önümüze inanılmaz geniş ufuklar açılıyor.
Kendimi bildim bileli okurum. Yaş yetmişi geçti ama, hâlâ çocukluğumdaki gibi sabahın köründe kalkıp okuyorum; okuduklarımı yaşamın terazisine vurup, okuduklarımı birbiriyle tokuşturup yeni şeyler kaleme alıyorum. Öğrenmenin ve çoğalarak dünyayı görmenin yaşı yok…
Özellikle de son çeyrek yüzyılda çoğalan bir azimle sürdürdüğüm okumalar, yaşam felsefesi, dünya görüşü bakımından bana çok şeyler kattı.
Onlarca yıldır okuduklarımın ışığında son olarak Attilâ İlhan ve Amin Maalouf’la ilgili kitapları yazmış, yeni kitaplar ısmarlamış ve farklı alanlara dalmıştım ki, Maalouf’un “Labirent / Batı ve Hasımları” adlı kitabı çıktı. Mart- Ekim 2024 tarihleri arasında beş baskı birden yaptı.
Attilâ İlhan’ı, özellikle çok güçlü bir dönem romancısı olarak sevdim. Köylülüğe, Köy Enstitüleri’ne ve enstitülü yazarlara karşı neredeyse hasmane bir tutum aldığı için eleştirdim. Siyasi tarihimizde Dr. Hikmet Kıvılcımlı gibi bir büyük araştırmacıyı, mücadele insanını görmezden gelmiş olması da onun en büyük sorunlarından biri olarak karşıma çıkmıştı.
Maalouf da başarılı bir romancı. Romanlarını duyguyla, coşkuyla, edebiyat hazzıyla okuyorum. Yapıtları dünyanın hemen tüm dillerine çevriliyor; on milyonlarca okuru olduğunu sanıyorum.
Maalouf’un en büyük sorunu da, yeryüzünü kana ve ateşe bulayan, yoksul coğrafyaları sömüren, halkları birbirine düşman eden emperyalizmi görmezden gelmesi, hatta dünyanın geleceği için umut beslediği sistem olarak temize çıkarmaya çalışması…
Yeni kitabı Labirent’te ilk kez kapitalizm ve emperyalizm sözcüklerini kullandığını görünce çok şaşırdım. Benim eleştirilerimi okudu da, gerçeğe doğru yaklaşmaya mı çalışıyor diye bir kuşku bile düştü içime. Sovyet Devrimi’ne karşı da nesnel bir biçimde yaklaşmaya çalışmıştı. İlerleyen sayfalarda Maalouf, bildiğimiz o eski Maalouf oldu. Sonradan kişi tapıncının ve “parti diktatoryası”nın bozguna yol açtığı o devrimin komşusu, emperyalizme karşı büyük bir Kurtuluş Savaşı vermiş Türkiye’yi “Batı ve Hasımları” kitabı içinde görmezden gelmesi bu genel değerlendirmede büyük bir boşluk olarak kalmıştı.
“Maalouf’un Labirenti”nde, emperyalizm ve kapitalizm sözcükleri içi boşaltılmış birer sözcük olarak kullanılmış. Onun için de kitabın adını, hemşerisi, namuslu aydın olarak bildiğim “Edward Said’e Selam İle” diyerek tamamlamıştım.
Dünyanın en büyük sorunu, aydın sorunudur. Birçoğu, okuduklarıyla namuslu birer devrimci olup diğer insanları da uyandırmaya çalışmak, bilinçli davranışlara çağırmak yerine kendi öznel niyetlerini öne çıkarıyor. Yaşamın adaletsizliği içinde kendilerine sunulmuş olanakları çoğaltmaya, yaşamın diğer tarafına kendi öznellikleriyle bakmaya çalışıyorlar…
“Maalof’un Labirenti” yazısı yirmi güne yakın bir zamanımı aldı. “www.academia.edu” sayfalarında yayına aktardım. Eğer kitabıma biraz ilgi olur da 2.baskıyı yapabilirsek, oraya da eklenecek… Bunca çaba içinde kitaplarımın yeterince bilinmemesi, dağılmaması da benim için üzücü bir durum.
Ben yalnızca üzerime düşeni yapmaya çalışıyorum. Bu gece de 04.00’te kalktım bu yazıyı kaleme almak için.
Selam olsun okuyana, yazana, selam olsun yaşamı çoğaltmaya çalışana, selam olsun doğruluktan, iyilikten, güzellikten yana olanlara…
Gününüz aydın olsun sevgili dostlar…