Anıt-Kabir’e hiç gitmeyip hacca, umre’ye koşanlar ve kafa yapıları
Ülkücüler ve İslamcıların içinde hayatı boyunca hiç Anıtkabir’e gitmeyen çok sayıda insan var, bu çok sayıda insanın çoğu, hac ve umre için Arabistan’a gitmiştir.
Bu neden böyledir? Çarpıcı bir örneğini verelim:
Mehmet Rıfat Yüksel… Benim yarım yüzyıllık arkadaşım… Tarihçi, ülkücü ve de hacı… Facebook sayfasında “Anıt-Kabir’in Sırları” başlıklı çirkin bir paylaşıma yer verdi. Okuyalım o yer verileni:
“ANITKABİRİN SIRLARI:
Anıtkabir tapınağına giderken herkesin önüne dikkatlice bakmaları için aralıklı döşenmiş taşlar arasında yürünür. Yolun sağında ve solunda Süleyman tapınağında olduğu gibi 12 şer yani toplam 24 aslan figürü vardır. Yahudilerde sağ bedeni sol ruhu temsil eder sağdaki 12 aslan yahudinin dünyadaki konumunu soldaki 12 aslan ise ulviyetini temsil eder aynı zamanda yahudiler 12 boya ayrılır.
Anıtkabir’e Tandoğan kapısından girildiğinde barış parkı içerisinde uzanan yoldan aslanlı yolun basındaki 26 basamaklı geniş merdivenlere ulaşılır. Merdivenin hemen başında biri hürriyet diğeri istiklal olan iki kule vardır yahudi israil devletini simgeleyen hürriyet kulesinde ki kabartmada elinde kağıt tutan melek figürü ile meleğin yanında şaha kalkmış bir at tasviri vardır. Şaha kalkmış at yahudinin özgürlüğünü temsil eder. Meleğin elindeki kâğıt ise “Yahudi hürriyet beyannamesi” ni temsil eder.
Kulenin önünde üç erkek figürü vardır sağdaki erkek erkek başına miğferi ve kalın kaputu ile Hz. Süleyman’ı sola olan is elinde tevrat ile Hz. Musa’yı sembol eder ortada Hz. Davut vardır. Heykellerin yüzlerinde derin bir acı ifadesi vardır ve buda yahudi halkının bağımsız bir devleti olmamasının hüznüdür.
Diğer kulenin önündeki heykelde ise elinde kılıç tutan Süleyman figürü bulunur ama bu kılıç Osmanlı kılıcı değil tapınakçıların ayin kılıcıdır. Elini ileriye uzatmış diğer heykel ise Osmanlı’nın Filistin’den kovuluşunu simgeler. O elin altında küçük bir ağaç vardır o ağaç Kudüs’ü ve ilerde kurmayı hayal ettikleri israil’i simgeler ağacın altındaki küçük tümsek siyon tepesini işaret etmektedir. O ağacı koruyan bir erkek figürü yahudi milletini simgeler.
Kulenin iç duvarında çiftçilik yapan yahudiler ile onları koruyan kılıcını uzatmış bir yahudi figürü vardır bununla Filistin’e göçecek yahudilerın korunmasına işaret edilmiştir. 23 nisan kulesine baktığımızda ayakta bir kadın ve elindeki kağıtta 23 nisan 1920 yazar diğer elinde ise anahtar vardır
Misak-ı milli kulesinde ise dağınık yahudilerin bir araya toplanması tasvir edilmiştir yanında bir kılıç kabzasını kavramış üst üste dört el vardır Kudüs’teki tapınağı temsil eder. Yanında zayıf ve güçsüz elin tuttuğu sönmek üzere olan bir meşale vardır buda Osmanlı’yı sembolize eder. Hemen yanında güçlü bir elin gökyüzüne doğru kaldırdığı ışıklı bir meşale daha vardır bu Hanukayı temsil eder. Hanuka ışık bayramıdır.
Mozoleye çıkan 42 basamak kabalada ki mertebeleri simgeler şeref holunun 27 kirişten oluşan tavan ve yan tavan kirişleri Hz. Süleyman’ın 27 yasında ölen israil oğullarını doğuran hanımını temsil eder. Şeref holünün yan duvarında 12 bronz meşale vardır bronz sertlik sıkıntı ve sabrı temsil eder İsrailoğulları 12 boyun birleşmesinden oluşur
Şeref holündeki lahit tasının altında bulunan mezar odası ise yahudilerce kutsal olab sekizgendir yahudilerde sekiz yeniden doğmayı ve başlamayı simgeler onlara göre Kamal burada yeniden hayata başlamıştır zohar ve kabalada 8 in anlamı çok derindir yahudilere göre tanrı yaratışının 8.günü tekrar işine geri dönmüştür böylece 8. gün yeni bir başlangıcı temsil eder sağ tarafta iki at bir genç bir kadın ve bir erkek figürü vardır bunlar yahudilerin Filistin’den sürgününü simgeler genç erkek ise yumruğunu havaya kaldırmış “birgün dönüp öcümüzü alacağız” cümlesini temsil eder hemen solunda iki yahudi kadın ve bir çocuk ve üzerlerinde Kamal’a çelenk sunan bir yahudi zafer meleği vardır.
Kamal Atatürk mumyalanmıştır.
Anıtkabirde hiç İslami sembol yoktur.
Cenaze töreni resmi de yoktur.
Aslanlı yolda bulunan aslanların Oğuz boyu ile ilgisi yok niye kurt değil?
Çünkü yahudilikte aslan ve geyik kutsal sayılır.”
Bu arkadaşımın Anıt-Kabir’e bir kez bile gittiğini sanmıyorum, kafa yapısını biliyorum. Tarihçi şapkası ile Anıt-Kabir’e varıp oradaki belge ve bilgileri inceleyebilirdi, başka kaynaklara da başvurabilirdi. Bunu yapmıyor, çünkü Atatürk’e ve Anıt-Kabir’e karşı önyargıları saplantıları var.
Yorum yapıp yanıt verdim bu eski dostumuza:
Cazim Gürbüz:
Bu saçmalıklara, çirkin yakıştırmalara, alçaklıklara bir yorumun olmadığına göre hepsini doğru kabul ediyorsun. Dostum, anıt-kabirdeki tüm simgelerin anlamları bu ülkeyi kuran cumhuriyet kadroları tarafından verilmiştir. Bunların ayrıntısı vardır ve birçoğu yakında çıkacak olan “100’üncü Yılında Cumhuriyeti Savunmak” adlı kitabımda da bulunmaktadır. Anıt-Kabir hakkında, meydanı boş bulup, senin bu paylaşımındakine benzer laflar eden D. Mehmet Doğan gibilerin ağızlarının payını da bu kitapta vermekteyim. Çıkınca görürler, görürsünüz. Ne güzel yahu, otur, uydur uydur, bu ülkenin kurucusunun kabrini Yahudi yapısı ilan et.
Cazim Gürbüz:
Alıntı yaptığın kişinin sayfasına girip baktım bu arada, belli kara bir zihniyetin, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanı bir kafanın ve yapının kusmukları ile dolu. Belli ki senin de bunlara zaafın ve eğilimin var. Yazık, ben seni bilimsel özeni ve namusu olan objektif bir tarihçi bilirdim.
Bu yorumlarıma yanıt gelmedi arkadaşımdan.
Anıt-Kabir’deki tüm simgelerin ve objelerin bir anlamı ve nedeni vardır. Bunları “100’üncü Yılında Cumhuriyeti Savunmak” adlı kitabımda ayrıntılı olarak yazdım. O kitapta yazmadığım, daha sonra görüp okuyup öğrendiğim bir güzel gerçeği de şimdi aktaracağım:
“Ankara’daki Anıt
Başkentimiz Ankara’nın bulunduğu yörede bir zamanlar Hititler yaşardı. O yaman halkın başkenti ile tapınaklarını aslan heykelleri korurdu. Bayrağımızdaki ay yıldızı da kutsal sayar taparlardı.
Ankara ovasını çevreleyen sırtlardaki Anıttepe’de bir anıt var. Anadolu halkı, yurdunu kurtaran ve Türkiye’yi kuran büyük evladı Atatürk sonsuz uykusunu orada sürdürsün diye yaptırdı onu. Bu anıtın eski zamanlarda atalarının Tanrılarla kahramanlar için yapmış oldukları kadar güzel ve görkemli olmasını istemişti.
Dünyanın en ünlü mimarlarının da katıldığı yarışmayı Türk mimarlarının tasarısı kazandı ve onlar yaptı bu Anıtkabir’i. Çünkü halkın ne istediğini, bu anıtın nasıl olması gerektiğini onlar sezip kavramışlardı. Anadolu’nun geçmişini bugüne bağlayan tarih ile uygarlıkların bütünlüğünü simgeleyen bir anıt yaptılar. Zaten Atatürk de böylesini isterdi. Ulusuna tarihini, şanlı geçmişini hatırlatsın diye…
İon incelik ve güzelliğiyle Hitit görkemliliğinin bireşimi olan o Anıt’a giderken, başkentin caddelerinde Hitit aslanlarıyla karşılaşırsınız. Anıtkabirde de giriş yolu boyunca karşılıklı dizilmiş yine o aslanlar var. İleride gönderde dalgalanan bayrakta da Hititlerden biz miras kalan ay yıldız.
Yüce, ulu Anıt… Anadolu kültürünün yedi bin yıllık birikiminin ve şanlı tarihimizin belgesi, ulusumuzun birlik ve bütünlüğünün simgesi.”[1]
ANIT-KABİR’E GİTMEYİP ŞEYTAN’A TAŞ ATMAK VE AYVALIK’TAKİ ŞEYTANIN AYAK İZİ
Ülkemin hacıları, şeytan taşlarlar hacda. Üç şeytan taşlanır, önce “küçük şeytan”, sonra “orta şeytan” ve “büyük şeytan”a yedi taş atılır, toplam 21 taş eder. İkinci gün aynı taşlama devam eder. Üçüncü gün yedi taş daha atılır ve toplam 49 taş atılmış olur.
Şeytan dedikleri Suudilerin yaptıkları beton platformlar, Suudiler taşları parayla satarlar hacılara. Atılan taşları toplarlar ve yeniden yeniden yeniden satarlar.
Peki anlamı ne bu ritüelin? Eski Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Süleyman Ateş, şeytan taşlama sırasında meydana gelen izdiham sebebiyle 769 kişinin ölümüyle sonuçlanan bir felaketten sonra “Şeytan taşlamak farz değildir. İslam kültüründe var. Hz. İbrahim döneminden kalan bir uygulamadır. Biz o sütunlara taş atarken aslında içimizdeki nefis şeytanını taşlamaktayız. Ama insanlar bu hikmeti düşünmeyip o taş sütunları şeytan sanıyor ve heyecanlanıp var güçleriyle onlara taş atıp duruyorlar. Kur’ân’da emredilen taş atmak değil, Allah’ı zikretmektir.” demişti.
Anıt-Kabiri Yahudi tapınağı sananlar, ne dersiniz buna?
Ya bu ne peki?
[1] İskender Ohri-Yurdumuzun Öyküsü/Zafer Matbaası 1977