Bu Kafa Değişmeli…

Bu Kafa Değişmeli…

İnsanoğlu sorgulayan aklıyla yanlışı görmekle yetinmeyip yerine doğrusunu koyduğunda ancak yaşamını değiştirebilir, iyileştirebilir… Dünyayı açıklamak yetmez; değiştirmek için davranmak da gerekir…

Bunlar yüzlerce kez söylendi, binlerce kez yinelendi ama kendini devrimci sayan birçok insan, hâlâ devrimcilik ile deviriciliği birbirine karıştırıyor. Yeniçeri gibi aldığı akçeyi dişine vurup içindeki altın oranının azaldığını anladığında “İstemezük” diye kazan kaldırmak yetmez… İstemediğinin yerine neyin konacağını da bildirmen gerekir.

Ne çok özdeyiş vardır insanlık tarihinin derinliğinde olgunlaşarak bugünlere kalmış. “Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!”, “İğneyi başkasına, çuvaldızı kendine batır!” gibi… Babamın da çok kullandığı, benim çok sevdiğim bir yerel sözümüz var ki, çok şeyler anlatır: “Tezekten terazinin boktan olur dirhemi!”

Televizyona çıkmış öğretmen sendikası yöneticimiz, ver yansın ediyor ülkeyi yönetenlere; depremde kaç öğretmeni yitirdiğimizi saptayıp açıklamamışlar diye… Bir dedi, iki dedi; döndü, bir daha söyledi; verdi veriştirdi…

İçimden kaynar sular akıp akıp gitti. Yine bizim oraların bir sözü geldi aklıma; ”Sen neyin ögündesin?” (önündesin olarak anlayın)

Bir öğretmen sendikası için bundan büyük bir ayıp olabilir mi? Kaç meslektaşının öldüğünü ülkeyi yönetenlerin saymasını bekliyor… Hem de bu sendika kendini Köy Enstitülü öğretmenlerin kurucu ve yöneticisi olduğu Türkiye Öğretmenler Sendikası”nın (TÖS) devamı sayar, o gelenekten geldiğini arada bir sözlerinin arasına katar.

Öğretmen sendikaları onlarca yıldır günlük siyasi çekişmeleri birinci gündem maddesi yapıp eğitim ve öğretimin sorunlarını geri plana attılar. Televizyonda söz konusu açıklamayı yapan sendikanın yönetimi yıllardır siyasi yuvarlar, dar partici zihniyetler tarafından kelle hesabı ile oluşturuldu… Diğer sendikalarda ve demokratik kitle örgütlerinde de var bu zihniyet… Yedi bin yıllık antika geleneğimizin, tefeci bezirgân derebeyliğin solda da büyük yıkıcı etkileri oluştu. Adam bir kendini, bir de kendini ait saydığı yuvarı muhalif sayıyor; o varsa var, gerisi tufan!

Herhangi bir konuda eleştiri yapan bir insan, yerine hangi seçeneği koyacağını da düşünmeli, hatta açıkça ortaya koymalıdır. Eğitimde uygulanan müfredatı mı beğenmiyorsun; ders kitaplarından mı yakınıyorsun… Ayhay kardeşim… Peki senin önerin ne? Hazırladın mı bir seçenek “müfredat”; ülkeyi ve genç kuşakları aydınlığa kavuşturacak yeni ders kitaplarını ürettin mi?

Hayır… Ne gezer… O yalnızca “istemezük” demekle yetinir ve işinin orada bittiğini sanır.

O senin adını anmakla yetindiğin TÖS, eğitim ve öğretimin, eğitin emekçilerinin sorunlarını kendi mücadele sancağı tutarak ülkedeki bütün öğretmenleri kucaklamayı, bir arada tutmayı başarmıştı. Öylece de 1969 boykotunda bütün ülkeyi ayağa kaldırdı; diğer sendikalara de örnek oldu. “Devrimci Eğitim Şurası” ile bu alanda temelden değişiklik yapacak öneriler sundu. TÖB-DER’den başlayarak dar grupçuluk, siyasi çekişmeler öğretmen örgütlenmesine zarar vermeye başladı; somut demokratik ve ekonomik talepler yerine farklı siyasetlerin soyut tartışmaları baş gündeme oturdu…

Ardahan’da epeyce konuşup aynı sendikaya üye olmalarını sağladığım çok iyi niyetli, pırıl pırıl gencecik üç öğretmenimiz, sendikanın ilk toplantısında tartışılan şeylerin kendi sorunları dışında şeyler olduğunu görünce hemen istifa ettiler.

Hiçbir demokratik kitle örgütü, meslek odası, sendika, siyasi grupların tepiştiği yerler olmamalı, o yuvarların arka bahçesi sayılmamalı…

Depremde yitirdiği meslektaşlarının sayma işini de ülkeyi yönetenlere bırakmış, oradan bekleyen bir zihniyet, geleceğe yönelik somut adımlar atamaz; bu iktidar giderse, yerine buna benzeyen birisi gelir; o kadar… Aynı hamam, aynı tas devam ederiz…

Bu kafa değişmeli artık değerli dostlar…” Taşın altına el sokmak” demek, hayatın somut gerçeklerini akıl ve bilim ışığında irdeleyip iyiyi, güzeli, doğruyu yine somut olarak göstermek demektir… “Lafla peynir gemisi yürümez!”

Neyse ki onlarca yıl yerinde sayan ve bir kaşık suda fırtınalar koparan siyasi kanatlarımızdan birileri iş işten geçtikten sonra, memleketin ipliği pazara çıktıktan, ekmek kapıları birer ikişer satıldıktan, ülkenin ormanları yakılıp kesildikten, nehirleri, denizleri kirlendikten, çıkar uğruna yağmalanan doğa depremlerle on binlerce canımızı elimizden aldıktan sona iyice uyandı da, bir araya gelmeye başladı… Bu birleşmeler, bu buluşmalar somut iş üzerine, ülkenin geleceğini değiştirebilecek eylemler üzerine, davranışlar üzerine yoğunlaşmalı, kalıcı duruma gelmelidir…

Alıp satanlar, demagoji ve yalanla kafaları bulandıranlar yerine üretenler, yüreklerinde coğrafyamızın, doğamızın, halkın ve ülkenin sevgisini besleyenler geçmeli işin başına…

Köy Enstitüleri’nde olduğu gibi yaparak ve yaşayarak öğrenme, iş içinde eğitim öne çıkmalı…

Bu kafalar artık değişmeli ki, günlerimiz aydın olsun…

About Post Author