Telefondaki görüşmemin olumsuzluk şokunu kıssa bir sürede üstümden attıktan sonra, yanıma aldığım siyah evrak çantasını açıp, normal trafik sigortasının yanında, Paris’ten yola çıkmadan önce, 50 Francs (herhalde şimdiki 50 Euros) karşılığında yaptırmış olduğum, yol sigortası poliçelerinin içeriğini okumak olmuştu. Sigortanın kapsadığı konuları okudukça, başka bir dünyanın keşfini yapmakta olduğumu zannediyor gibiydim.
Gerçekten de, Yol sigortasının kapsamını okumaya başladıktan sonra, derin bir nefes almıştım. Sigorta kapsamındakilerin hepsini yazmaya kalksam çok zaman alacağı için, kıssaca ve önemli başlıklarına değineceğim;
- Paris’te 24 saat ödemeli telefon açacağım, poliçede kayıtlı olan bir telefon numarasına istediğim zaman telefon açabileceğimi yazıyordu;
- Eğer, arabam bir parça arızasından yolda kalmışsa, parçanın ne olduğunu bildirirsem, ilk uçakla parçayı gönderebileceklerini;
- Eğer araba kaza yaptığım yerde tamir edilebilecek ise, yapılacak işlemlerin faturaya dökülmesi kaydı ile, ücretini bulunduğum ülke neresi ise, oraya en yakın bir acentaları vasıtası ile ödeme yapacaklarını;
- Fransa’ya arabam ile birlikte, beni geri götürebileceklerini;
- Kazadan sonra kaza konusu ile ilgili her tür harcamamı (otel, yemek dahil) harcamalarımı, faturaya dökmek kaydı ile, ödemesini yapabileceklerini;
- Eğer istersem, arabanın durumunu tespit ile ilgili eksperleri harekete geçirip, bulunduğum yere gelip, arabanın durumunu gösteren fotoğraflarla tespit yaptıracaklarını ve buna benzer, birçok moral verici yardım ve destek işlemlerini yazıyordu.
Tanımadığı bir ülkede kaza yapmış birisi için, okuduklarım moralimi, toparlamama yardımcı olmuştu. Hemen Paris’ te ki telefon numarasını bağlatmaya başladım. Saat nerede ise gece yarısı olmaya yakındı. Telefona cevap veren , çok güzel aksanlı bir Parisienne bayan karşımdaydı.
Kaza yaptığımı söyler söylemez, bana moral verecek ne kadar güzel sözler var ise söylemeye başlamıştı. Yukarıda yazı ile ifade ettiğim konular ve diğer benzerleri gibi.
Telefondaki bayan eleman, Kazayı nerede yaptığımı ve hangi önemli yerleşim merkizine yakın olduğumu soruyordu. Münih’e 80-100 Kilometre mesafede bir beldede olduğumu söylemiştim. Münih’te bir sigorta acentelerinin mevcut olduğunu söyleyip, acentenin telefon numarasını bana yazdırmıştı.
Ertesi gün saat 09:00 da ayakta idim. İlk işim Münih’teki telefonu bağlatmak olmuştu. Cevap veren yine kibar sesli bir bayan idi. Faransızca da biliyordu. Kaza yapmış olduğum için üzüntüsünü belirtecek bir tonda konuşuyordu. Kaza yaptığım yere 20 Kilometre mesafede bulunan Ausgbourg’dan bir eksperin gelip aracın resimlerini çekeceğini, ondan sonra, eğer arabanın tamir edilmesi olanaksız ise, benim istediğim yere gidebilmem için, bana yardimcı olabileceklerini, yapacağım harcamaları faturaya dökmem gerektiğini, Münih’e eşyalarım ile birlikte gidebilmem için, telefondaki sigorta şirketinin bayan elemanı; istersem özel bir araba veya taksi ile de gidebileceğimi ifade etmişti,.
Kahvaltı yapıp otel ücretini ödedikten sonra, yaptığım ödemenin faturasını da alarak otelden ayrıldım.
Arabamın çekildiği garaj çok uzakta değildi. Garaj sahibi garajını herhalde çoktan açmış olacak ki ben bekliyor gibi bir tavrı vardı.
Garaj sahibine, eşyalarımla birlikte Münih’e gitmem gerektiğini bunun için bana bir taksi bulmasını söylemiştim. Taksi yerine kendi arabası ile 200.00 Mark (o tarihlerde Euro yoktu) karşılığında, eğer istersem kenisi de beni götürebileceğini söylemişti.
Ben de kabul etmiştim. Kaza yaptığım arabamı, kaza yaptığım yerden kendi garajına kadar getirmesinin ücretinin, 260.00 Mark tuttuğunu söylemişti. Ben de, Münih’e vardığımızda, kendisine olan toplam ödemem gereken parayı ödeyeceğimi söylemiştim. Kendisi de bunu kabul etmiş idi.
Eşyalarımın çoğu kitaplardan oluşuyordu. Hepsini yavaş yavaş toplayarak, Fiat Marka arabasına yerleştirmişti. Eşyalarımın içinde, yükte ağır pahada hafif eşyalarımı kendisine hediyem olsun demiştim. Garaj sahibi buna çok sevinmişti.
Eşyalarımı yükleme işi bittikten sonra yola koyulmuştuk. Münih’e varınca ilk önce, sigorta şirketinin adresine yönelmiştik. Sigorta Şirketi eski bir taş binanın 5. Katında yer alıyordu. Otel faturası ile birlikte yaklaşık 500.00 Mark tutarında faturayı yanıma almıştım. Acenta kapısından içeri girmiştim. Telefonda konuştuğum eleman sandığım, bayan elemana, kendimi tanıttıktan sonra, faturaları uzatmıştım. Bayan, hiç teeddüt etmeden kasaya yönelmişti. Fatura toplamı parayı getirip bana ödemişti. Benim işimin henüz bitmediğini, tren bileti ve eşyalarımın taşınma ücreti için de tekrar geleceğimi söylemiştim. Günlerden Cuma günü idi, haftanın son günü oluyordu. Mesailerinin saat 17:00 de bittiğini, eğer gecikir isem bekleyeceklerini söylemişlerdi.
Aşşağıda beni bekleyen garaj sahibini fazla bekletmiştim. Hemen koşarcasına aşağı ya inivermiştim.
Garaj sahibinin 460.00 Mark ını hemen vermiştim. Çok sevinmişti. Şimdi de tren garının yolunu tutmamız gerekiyordu. Garaj sahibi eşyalarımı arabanın bağajından indirip, çevreden bulduğu karton ambalaj kutularına eşyalarımı doldurup, tren garının bağaj tartısına kadar getirmek için bana yardımcı olmuştu. Münih-İstanbul tren biletimi alırken, eşyalarımın benim bulunduğum tren katarında gelmesi
İçin biraz fazla ücret ödemiştim. Toplam 400.00 Mark civanda bir ödeme yapmıştım. Bu son ödediğm paranın da faturasını almıştım. Garaj sahibini yolculadıktan sonra bir taksi ile, sigorta şirketinin bürosuna doğru yol almıştım. Saat 17:00 civarıydı. Ajentanın kapısı henüz açıktı. Yol bileti faturasının karşılığı 400.00 Markı da, keş para olarak bana ödemişlerdi.
İstanbul Treni için aldığım bilet, Cumartesi akşamı içindi. Yani bir gece Münih’te geçirecektim.
1976 Yılı Kıssa Dönem Askerlik döneminden, Münih’te öğrenci olan bir başka arkadaşı aramıştım.
1972 Yılı Münih Olimpiyatları sporcuları için hazırlanmış olan otel tipi yapılar, öğrenci yurduna dönüştürülmüştü. Öğrenci arkadaşım da bu yurtlarda kalıyordu. Bana bir oda bulabileceğini söylemişti. Cuma gününü Cumartesine bağlayan geceyi, Olimpyat Yurdunda geçirmiştim.
Ertesi akşam saat 18:00 de tren yola koyulduğunda, Avrupa’ya elveda, ver elini Türkiye demiştim.
Böyle bir atmosferde, trenle, taka tuka, taka tuka derken, kaç saat sonrası olduğunu bilmediğim bir zamanda Edirne Kapıkule Tren İstasyonuna varmıştık.
Kapıkule’den içeri girdiğimiz andan itibaren, zaman ve mekan başka bir boyuta kaymış gibi gelmeye başlamıştı bana. 1978 Yılının Mart ayı başları idi sanıyorm Kapıkule’den içeri girdiğimiz zaman.
Kapkule Tren İstasyonunda, tam üç saat, pasaport kontrolü adı altında, tren bekletilmişti. Sonra tekrar yola koyulmuştuk. Sirkeci Tren Garı’na vardığımız zaman, hava kararmaya yüz tutmuştu.
“68 Kuşağı” dönemi, üniversite arkadaşım, Çatalca Belediye Başkanlığı da yapmış olan Fırat AYKUT’a, Münih’ten ayrılmadan önce, bilet aldığım tren saatini bildiren bir telgraf çekmiştim.
Fırat’ın beni karşılamaya gelmiş olacağını tahmin ediyordum. Eşyalarımın bağajının trenden inmesini bekliyordum. Bir müddet sonra bağajım gelmişti. Bağajlarımı çıkış kapısına doğru götürmeye başlamıştım ki, bir memur omuzuma dokunarak, gümrük kontrolörü olduğunu söyleyerek, eşyalarım için gümrük ödeyip ödemediğimi sordu. Ben de ne gümrüğü; “ben 8 yıl Fransa’da öğrencilik yaptım. Üniversiteyi bitirdim, memleketime döndüm. Eşyalarım ise; bu söylediğim süre içerisinde, yediğimden içtiğimden artırdığım paralar ile aldığım kitaplardan ibarettir. Elektronik eşya olarak, ikinci el bir plak çalar ve bir de fotoğraf makinam var” demiştim.
Gümrük memuru olduğunu söyleyen Bay, “bunlarada gümrük ödenmesi gerekir” demişti.
Almanya’da yaptığım araba kazasından daha büyük bir şok yaşıyor gibiydim.
Bu arada, çıkış kapısına da bir hayli yaklaşmış olduğum için, beni karşılamaya gelmiş olan, üniversite dönem arkadaşım Fırat’ın, siluetini görür gibi olmuştum. Ama daha ileriye gidemiyordum. Gümrük memuru olduğunu söyleyen şahıs engel oluyordu. Gümrük dairesinin içerisine büyük bir hızla dalıverdim ve içerideki personele bir göz attım, yüzü sempatik ve gerçek bir devlet memuru edası taşıyan bir bayan memureye yaklaştım ve dedimki; “ben 8 yıdan beri Fransa’da öğrenim gören bir öğrernci olarak, öğrenimimi bitirdim, memelekete hizmet etmek için kesin dönüş yaptım. Eşyalarımın yüzde 90 nı kitaplardan oluşmaktadır. Dışardaki Gümrük memuru olduğunu söyleyen birisi, kitaplara gümrük ödemeden benim dışarı çıkmamın mümkün olamayacağını söylüyor. Burasının bir sorumlu Müdürü yokmudur, konuşmak istiyorum” deyince, Bayan Memure Hanım, yerinden kalktı ve benimle birlikte kapıya kadar geldi. Çoğu kitaplardan oluşan eşyalarımı ancak bu şekıide, Sirkeci Tren Garı’ndan çıkartabilmiştim. 30.08.2020
DEVAMI GELECEK YAZIMDA.