Atatürk’ün demokrasi deneyimi Serbest Fırka

Atatürk’ün demokrasi deneyimi Serbest Fırka

Serbest fırka olayı, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin yaşadığı zamansız ve yersiz Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası olayından sonra, bizzat Atatürk tarafından gerçekleştirilen ikinci çok partili yaşam denemesidir.

 

100 gün yaşayabilmiştir Serbest Fırka, 9 Ağustos 1930’da doğmuş, 17 Kasım 1930’da kendi hayatına kendisi son vermiştir. Bu kısa ömrüne karşın, demokrasi tarihimizin önemli bir sayfasını oluşturmaktadır. Bu konum ve öneminden dolayı, birçok araştırmalara, tezlere ve makalelere konu olmuştur. Serbest Fırka’ya edebiyatçılarımız da bigâne kalmamışlardır. Anılar yanında, önde gelen romancılarımız da ya doğrudan doğruya bu olayı roman konusu yapmışlar ya da romanlarında bu olaya yer vermişlerdir.

Önce şu önemli sorunun yanıtını aramamız gerek ama: “Neden ve nasıl kuruldu Serbest Fırka?”

Meydanların boş kalması, bu boş meydanlarda İsmet Paşa’nın istediği gibi at koşturması Atatürk’ü rahatsız ediyordu. O’nun en büyük ideali ve özlemi, Meclis’te iktidar partisi yanında bir de muhalefet partisinin bulunması ve böylelikle denetimin daha etkin biçimde yapılabilmesiydi. Bir muhalefet partisinin varlığı çok şeyi değiştirecekti.

“Ülkede hoşnutsuzluklar ve şikâyetler de Atatürk’ün gözünden kaçmıyordu. Ekonomik durumun bozukluğundan şikâyetçiydi. Tek parti ile ne bunların düzeltilebileceğini ne de halk egemenliğinin ve özgürlüklerin tam olarak sağlanabileceğini anlamıştı.”[1]

Atatürk bu düşüncesini gerçekleştirmek için eski dostu ve mücadele arkadaşı Ali Fethi Bey’i (Okyar), büyükelçi olarak görev yaptığı Paris’ten çağırıyor. Yalova’da 23 Temmuz 1930 tarihinde buluşuyorlar. Fethi Bey’in kendisine yapılacak tekliften haberi yoktur.

Peki neden Fethi Bey? Birkaç nedeni var bunun, en önemlileri Kılıç Ali’nin belirttikleri:

Atatürk kurulacak muhalefet partisinin başına güvendiği bir kişinin gelmesini istiyordu. Fakat partinin başına gelecek kişinin bunu bir muvazaa şeklinde görmemesi, görevin önemine ve ülkede bir muhalefet denetiminin gerekliliğine içten inanmış, yetkin ve yetenekli bir kişi olması gerektiğine inanıyordu. Yeni devletin üzerine kurulduğu esaslar ve devrimler henüz istikrar bulmamıştı. Yol üzerindeki tehlike ve arızalar henüz devam ediyordu. Bir devrimci olan Atatürk’ün böyle bir zamanda eserinin yıkılmaması için tedbirli davranması hakkıydı.”[2]

Ali Fethi Bey, Atatürk’ün teklifini kabul ediyor ve yeni fırka böylece kuruluyor. Kurucuların adlarını da yazalım: Nuri Bey (Conker), Ahmet Bey (Ağaoğlu), Senih Bey (Hızıroğlu), Tahsin Bey (Uzer), Mehmet Emin Bey (Yurdakul), Nakiyeddin Bey (Yücekök), İbrahim Bey (Dalkılıç), Refik İsmail Bey (Kakmacı), Süreyya Paşa (İlmen), Ali Haydar Bey (Yuluğ).

Atatürk vergilerden yakınan kız kardeşi Makbule Atadan’ı da bu partiye yönlendiriyor.

Fırka kuruluyor ve birdenbire tüm gerici, cumhuriyet ve devrim karşıtları, Atatürk düşmanları oraya doluşmaya başlıyorlar. Partinin kurucularının istediği bir durum değildir bu. Ama önüne de geçemiyorlar. Ve Türkiye kaynamaya başlıyor. Kılıç Ali Bey, anılarında Serbest Fırka’nın mitinginde yoğun tezahürat arasında polis tarafından atılan bir kurşunla ölen 15-16 yaşlarındaki bir gencin cesedinin, babası tarafından getirilip Fethi Bey’in önüne konulduğunu “İşte ilk kurbanınız” dendiğini aktarıyor. İsmet Paşa bağlamında da anlattıkları var:

“Az sonra İsmet Paşa içeri girdi. Çok üzgündü. Yüzü gözü birbirine karışmış gibiydi. Üzüntüsünü mümkün olduğu kadar gizlemeye çalışıyordu. Fakat bu üzüntü ve asabiyetini daha fazla saklamayı başaramadı. Atatürk’e şunları söyledi:

‘Aziz Paşam, Hükümetin otoritesi ve şerefi söz konusudur. İzmir’de fotoğraflarıma kurşun sıkıyorlar. Resimlerimi sokaklarda sürüklüyorlar. Müdahalenizi rica ederim. Çünkü böyle devam ederse hükümet olarak Fethi Bey’i tutuklamak zorunda kalacağım.’”

Serbest Fırkanın kurucularından Ağaoğlu Ahmet Bey, İzmir Mitinginde gördüklerini şöyle anlatmıştı: “Yüz bin başlı kalabalığın ne kadar korkunç bir varlık olduğunu ben ilk kez İzmir’de gördüm. Onun sevgisi de husumeti de korkunç bir musibettir.”[3]

Bütün bunlara karşın Atatürk kararlıdır, Serbest Fırkayı yaşatacaktır. Gelgelelim Fethi Bey, direşken ve uzun soluklu bir mücadeleyi sürdürecek dirayet ve dirençte değildir, rahatından ve huzurundan ödün verecek özveriyi göstermek gibi niyeti ve cehdi de yoktur.

Ve Atatürk’e gelerek “Ben bu işi yapamayacağım” dedi.

Atatürk’ün yanıtını ve sonrasında varılan kararı, Kılıç Ali Bey şöyle anlatır:

“‘Benim tavsiyelerimi dinlemiş olsaydın, hislerine kapılmadan hareket etseydin, pekâlâ yapardın. Şimdiden sonra da yapman mümkündür. Hatta istersen, gayet samimi olarak söylüyorum, ben reisicumhurluktan çekileyim, partin başına geçeyim. Gelecek nesillere ders olacak şekilde seninle karşılıklı murakabe ve mücadele vaziyetine geçelim.’

Atatürk’ün bu samimi önerisi Fethi Bey’i ürküttü: ‘Paşam seninle hiçbir zaman mücadele edemem, buna muktedir değilim’ dedi. Bu cevaba Atatürk’ün karşılığı şu oldu:

‘O halde bu vebali üzerine alma, partini şimdi feshet!’

Böylece Fethi Bey’in Atatürk’ün emri ile kurduğu fırka, Fethi Bey’in yanlışları yüzünden yine Atatürk’ün emriyle kapatılıyordu.”

İşte bu, Serbest Fırka olayının aslı, faslı budur! Serbest Fırka olayını bahane ederek Atatürk’e diktatörlük suçlaması yapmak namussuzluktur.

 

[1] Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali Bey’in Anıları

[2] Aynı eser

[3] Ahmet Ağaoğlu-Serbest Fırka Hatıraları

About Post Author