AŞİRET EGEMENLİĞİNDE LAİK OLUNAMIYOR, OLUNAMAYINCA DA…
Bir “Hababam Sınıfı” filminde, öğretmen Doğu Anadolu’nun coğrafi durumunu soruyor, İlyas Salman da yanıtlıyordu: “Doğu aşiretlere bölünmüştür, en böyük aşiret de babam Bilo Ağa’nın aşiretidir.”
O film çevrileli 50 yıl oldu yaklaşık, Doğu’da fazla bir şey değişmedi. Aşiret yapılanmasının dini algılama biçimi ise, “Bana mısın?” demedi tüm değişim ve gelişmelere. Hatta dış güçlerin telkin ve yönlendirmeleriyle daha da katılaştı, acımasız hoşgörüsüz oldu.
Hazreti Muhammed, aşiret yapılanmasını aşan, kıran, Arap toplumunu uluslaştırmayı amaçlıyordu. Onun ölümünden sonra, Arapların soy-sop, kabilecilik bağnazlıkları yeniden hortladı.
Kürtler, bu aşiretçi yapılanmayı hiçbir zaman kıramayan bir etnik grup. Kürt aşiret yapılanması, İslam Dini’ni kendi dar anlayışının içine hapsederek asırlarca insanları din adına kullanıp güttü. Cumhuriyetin getirdiği laiklik anlayışı bu yapılanmayı Atatürk dönemi dışında çözmek için zorlamadı. Aşiret ağaları ve Şıhlar, el ele vererek laikliğe karşı direndiler, bugün de direniyorlar. Bugün oralarda Nakşilik ve Nurculuğun hükmü geçiyor, birçok siyasetçi de bu yapılanma ve anlayışla mücadele etme yerine, siyasal açıdan yararlanma yolunu seçiyor.
Laiklik insanı, sürüden çıkarıp özgür düşünceli birey yapar, bu bireylerle uygarlaşma süreci hızlanır. İster mi bunu aşiretçilikten beslenenler…
GÖKALP’İN ÖRGÜTLEDİĞİ VERGİ İSYANI
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yerleşik bulunan “milli” adlı aşiretin mensupları, Sultan Abdülhamid’in kurduğu Hamidiye Alayları’na katıldıktan sonra, yörede tam bir baskı, tehdit ve terör düzeni oluşmuştu. Milli Aşireti’nin önderi İbrahim Paşa, halktan zorla vergi almakta, vermek istemeyenlerin mallarını yağmalatmaktaydı.
O yıllarda, memleketi Diyarbakır’da bulunan Ziya Gökalp, halkı örgütleyerek bu çeteyle silahlı mücadeleye girişti. 1906 yılında başlayan mücadele, 1907 yılında da sürdü. Sonunda Sultan Abdülhamid, İbrahim Paşa ve alayını, başka bir İl’e göndermek zorunda kaldı.