İsmet İnönü Kürt düşmanı mıydı?

KÜRT DÜŞMANI (!) İNÖNÜ İLE KÜRTÇÜ (!) MECİT HUN’UN CHP’DE BULUŞMASI

 

“Mecit Hun, Polatlı’da Topçu Süvari olarak askerliğini ifa ederken, zamanın Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, Polatlı’yı ziyaret eder. O münasebetle iki oğluna (Merhum Erdal ve Ömer İnönü) matematik dersi verecek birisini arar.

Erzurum Lisesi birincisi olduğu öğrenilen Mecit Hun, bu işle görevlendirilir. Böylece kendisi, sık sık Pembe Köşk’e gidip iki kardeşe matematik dersi verir.”[1]

“İsmet İnönü’nün kızı Özden Toker Hanım o günlere ait anılarında şöyle der:

‘Daha sonra isminin Mecit Hun olduğunu öğrendiğim esmer uzun boylu bir genç düzenli olarak Pembe Köşk’teki evimize gelerek her iki ağabeyime matematik dersi veriyordu. Bir gün annem bu genç adama merakla sordu:

‘Çocukların durumu nasıl?’ Mecit Hun ciddi bir ses tonunda cevapladı:

‘Erdal’ın durumu fena değil ama Ömer’in kafası almıyor.’”[2]

Ben bu ders verme işini biliyordum, babamdan duymuştum. Babam Iğdır’da üç yıl Ziraat Bankası Müdürü olarak görev yaptı, o yörede yaşayan Kürtlerden de, Azerilerden de çok yakın dostu vardı. Bunların başında Mecit Hun gelirdi. Mecit Hun, Iğdır’daki Kürtlerin lideri konumundaydı ve CHP’li idi. “Ayrılıkçı bir Kürt” olduğunu duymuştum Atatürk Üniversitesinde okuyan ülkücü Azeri arkadaşlarımdan. Iğdır’a gittiğimde babama sordum bunu bir gün.

Babam: “Oğlum, Mecit Bey, Kürtçülük yapsa bu Iğdır’da kan gövdeyi götürür, burada bir bakıma huzurun ve sükunun sigortasıdır o” dedi ve bana Mecit Hun’un İnönü’nün çocuklarına pembe köşkte matematik dersi verdiğini anlattı ve sordu bana: “İnönü, istihbaratını yaptırmadığı birisini evine sokar mı, çocuklarına ders verdirir mi?”

Verdirmez!

 

Verdirmez ama kazandığı halde hakkında olumsuz istihbarat raporu olduğu ve sakıncalı görüldüğü için Ankara Hukuk Fakültesine kaydı yapılmayan Mecit Hun, gün olur, Kürt ayrılıkçı hareketi tarafından ‘Kontr-gerillanın Kürdistan’daki en önemli adamı’ olarak ilan edilir.

Mecit Hun’un oğlu yazar Mücahit Özden Hun’un satırlarını okuyalım:

“1991 Erken Genel Seçimlerinde Merhum Erdal İnönü başkanlığındaki Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) ile Halkın Emek Partisi (HEP) seçim işbirliği yaparlar. 1950’li yıllardan beri CHP’li ve Sosyal Demokrat bir aileye mensup olan Atila Hun, o yıllar Iğdır henüz il olmadığından, SHP listesinden Kars’tan milletvekili adayı olur ve seçilir. Gelişen bazı menfi olaylar nedeniyle, Genel Başkan İnönü, HEP kökenli milletvekillerini partiden uzaklaştırır, onlar da HEP’e katılırlar. Çok geçmeden HEP kapatılınca bu kez DEP’e üye olurlar. Bu süreçte SHP listesinden Milletvekili seçilen Atila Hun’un üzerinde DEP’e katılması yönünde baskı oluşturulur. Atila Hun öneriyi kabul etmeyince HUN ailesi hakkında topyekûn bir karalama kampanyası başlatılır ve hedef gösterilir. Bunun orkestra şefi de Yaşar Kaya’dır.

DEP Genel Başkanı ve aslen Iğdırlı olan Yaşar Kaya 1994 yılında yurt dışına kaçar, PKK yandaşı Özgür Gündem gazetesinde başyazar olarak görev üstlenir, öteden beri siyasi nüfuzundan rahatsız olduğu Mecit Hun’u ‘Kontr-gerillanın Kürdistan’daki en önemli adamı’ olarak ilan eder. Bu makalenin yayınlanmasından birkaç ay sonra Mecit Hun’un Iğdır’daki evi bombalanır. (Yaşar Kaya, 1973 Genel Seçimlerinde Cumhuriyet Halk Partisinden aday olmak ister ancak Mecit Hun’dan istediği desteği göremez. Anlaşılan, geçmişe dayalı bir hesaplaşma da devreye girmiştir.)

Yaşar Kaya, sahibi olduğu Özgür Gündem gazetesinde uluorta önüne geleni hedef gösterme gibi bir saplantıya kaptırır kendisini. 02.12.2012 tarihli Yeni Asır gazetesine demeç veren Güldal Mumcu, Yaşar Kaya’nın kocası Uğur Mumcu’yu kendi köşe yazısında hedef göstermesinin ardından öldürülmesini manidar olarak değerlendirir.”[3] 

Bütün bu alıntıları yapmamızın nedeni şudur: Ne Mecit Hun’u evine sokup çocuklarına ders verdiren İnönü Kürt düşmanıdır, ne de temel insan hakları ve yurttaşlık hakları bağlamında Kürt haklarını savunan ama bunu ülkenin bütünlüğü çerçevesi dışına taşırmayan Mecit Hun “ayrılıkçı bir Kürt”tür.

 

KÜRT RAPORUNA YAZDIKLARI VE ŞEYH SAİT İSYANINDAKİ TUTUMU MU?

İsmet Paşa’ya “Kürt düşmanı diyenler”, Şeyh Sait isyanı gibi isyanlardaki tutumunu ve yazdığı Kürt raporundaki önerilerini anımsatırlar hep.

O rapordan önemli ve özet aktarımlar yapalım önce:

“- Ağrı’da Kürtlerin medenileşip, sükûnet bulmaları bile kârdır. Karaköse, hükümete bağlı bir Kürt şehridir. Erzincan Kürt merkezi olursa Kürdistan’ın kurulmasından korkarım.

– Iğdır’da Kürtlerin yerinden oynatılmasına ne lüzum ne imkân vardır.

-Van ve Erzincan’da acele olarak, Muş Ovası’nda tedricen ve Elâzığ Ovası’nda kuvvetli Türk kitleleri vücuda getirmek zorundayız.

-Diyarbakır, kuvvetli Türklük merkezi olmak için tedbirlerimizi kolaylıkla işletebileceğimiz bir olgunluktadır.

– Düşman unsurlar içinde saldırgan olan teşkilat Kürt reisleri ve adamlarıdır. Fransız istihbarat zabitleri her istedikleri anda Kürt reislerini çeteler halinde memleketimize saldırtmağa muktedirdirler.

– Mardin vilayetinden çıkarılacak Hıristiyan ve Arapların yerlerini Kürtler derhal dolduracaklardır. Bu hal bizim için pek zararlıdır.

-Siirt Türklüğe hevesli bir Arap şehridir. Hükümete yakın itaatkâr halkı vardır. Havası gayet iyi olan Siirt susuz, pis bir trahom merkezidir. Siirt vilayetinde başlıca kuvvetimiz; idare merkezlerimiz, memurlarımız ve zabitlerimizdir. İdare merkezlerimiz çok kuvvetli olmalı. İcabında konulup kaldırılmak üzere özel adliye rejimi kurulmalıdır.

– Bitlis, Hizan ve Mutki arasında suni olarak daima devlet kuvveti ile vücuda getirilmiş bir Türk merkezidir. Bitlis olmasaydı bizim onu yaratmamız gerekecekti.

– Van halkı derlemedir. Bütün halkın ümidi devletin göstereceği ilgidedir. Sağlam bünyeli şarkta Cumhuriyetin çok önemli bir temeli olacaktır. Böyle bir temel Türk hakimiyeti için her bakımdan lazımdır.

– Malazgirt kadar bitkin ve fena bir yer güçlükle tasavvur edilebilir. Halbuki buranın, yeni temiz bir Türk şehri Türk merkezi olarak kurulması bizim için pek kıymetli olacaktır.

– Kürtleri verimli topraklardan nereye göndereceğiz? Hudut üzerinde bulunan yerleri derhal Kürtlerle dolacak.

-Bundan 10 sene sonra Sarıkamış’ın ordugahına askeri olarak ihtiyacımız olacağını zannediyorum.

– Erzurum’un kalkınmasını az senelerde temin edebilirsek, şimalde hududa karşı ve içeride Kürtlüğe karşı sağlam bir Türk merkezini yeniden kurmuş oluruz.

– Türkler ve Kürtleri ayrı ayrı okutmakta yarar yoktur. İlk tahsili birlikte yapmalılar. Bu, Kürtleri Türkleştirmek için etkili olacaktır.

– Dersim Vilayeti’nin teşkili ile askeri bir idare kurulması ve Dersim ıslahının bir programa bağlanması lazımdır.

– Memur yetiştirecek büyük müesseseler güneyde yoktur. Orta mektebe girecekler içerisinde Kürtlerden de müracaat olursa, onları da reddetmemeliyiz.”[4]

Çetin bir Kurtuluş Savaşı vererek daha yeni kurulmuş bir devletin, kendini bölecek silahlı başkaldırılara anında ve silahla karşılık vermekten gayrı seçeneği olabilir miydi, var mıydı?

Ve soralım açık yüreklilikle: O isyanlar olmasaydı, bu devlet Kürtlerin bu ülkenin tümlüğünü bozmayacak etnik haklarının hepsini vermekten geri durur muydu? O isyanlar olmasaydı, İsmet Paşa’nın raporundaki önerilen önlemler istenilebilir miydi?

O gün için Cumhuriyet yönetiminin başka seçeneği yoktu. Bugünden o güne bakıp hüküm vermek, bizleri ulusça yanlışa götürür.

 

CHURCİLL’İN İNÖNÜ’YE KURMAK İSTEDİĞİ KÜRT TUZAĞI

Ve İnönü neler yaşamıştır neler… İşte bunun gibi:

“Musa Anter‘i tanır mısınız? Musa Anter Kürt bağımsızlık hareketinin 20’ci yüzyıldaki en etkili teorisyenidir. Musa Anter ‘Hatıralarım’ adlı 2 ciltlik otobiyografisinde Kürt Dilinin nasıl katıksız bir dil olduğunu kanıtlamak için övünçle Numan Menemencioğlu‘nun şu anısını nakleder: ‘Churchill ve Roosevelt harbe girmemiz için 1943’te İnönü ve beni Kahire’ye çağırdılar. İnönü harbe yanaşmıyordu… Bir ara şöyle bir olayla gözümüzü Kürt meselesiyle korkutmak istediler. Malum, İslam alemine geldikleri için, beraberlerinde her dili bilen birçok şarkiyatçıyı getirmişlerdi. Yekten, Churchill İnönü’ye dedi ki: ‘Paşa sen Kürtçe bilir misin?’ İsmet Paşa şaşırmıştı. Ben araya girdim ve hemen ‘Ekselans, biz Kürtçe bilmeyiz. Zaten bizde Kürtçe konuşulmuyor ve böyle bir dil de yoktur’, dedim. Churchill adamlarından birine sordu. ‘Öyle mi mister, Kürtçe diye bir dil yok mudur?’ deyince, adam daha önceden hazırlıklı, hemen ayağa kalktı, ‘Olmaz olur mu efendim? Çok zengin bir Kürt dili ve edebiyatı vardır. İsterseniz, …Diwana Ciziri’den bir şiir okuyayım.’ dedi. Churchill oku dedi. Anlamıyorduk ama Farsça’ya yakın, nefis ahenkli bir şiir okudu ve bu şiirin Kürtçe olduğunu söyledi. ‘Öyleyse bu şiiri bize yaz’ dedi, yazdı. Churchill ‘bunu İngilizce’ye çevir’ dedi. Çevirdiler. ‘Bir de Fransızca yapın’ dedi. Onu da yaptılar. Bir de Türkçeye çevirdiler. Ve bana, ‘Mösyö, sen de gel bakalım, bu üç dilden aynı fikri ifade etmek için, bakalım metne kaç yabancı sözcük alma mecburiyeti olmuştur’ dedi. Fransızcada hiç yoktu. İngilizceden üç-beş Latin kökenli kelime çıktı. Kürtçe aslında dört-beş Arapça kelime bulundu. Ama Türkçe nüsha gelince ‘dır’ ve ‘ile’ den başka, Türkçe bir şey kalmamıştı. Kimisi Arapça kimisi Farsça ve diğerleri de Avrupa’nın çeşitli dillerinden alınma sözcüklerdi…”[5]

Menemencioğlu’nun Kürtçe diye bir dil yoktur sözü elbette bir Dış İşleri Bakanına yakışmayan bir sözdür ve zaten ayıbı yüzüne vurulmuştur Churchill tarafından. Ancaak şu soruyu da sorma hakkımız vardır: Churchill’in yanında getirip Diwana Ciziri’den şiir okuttuğu o kişi kimdi acaba? Zeki ve kültürel birikimli her insan, ünlü İngiliz İstihbaratının çevirdiği bir dalavere ile karşı karşıya olduğumuzu kolayca algılar.

Türkiye’nin Kürt sorunu konusunda yanlışları çoktur kuşkusuz ama çabaları da vardır.

Yıllar geçip koşullar farklılaşınca neler olmuştur neler?.. İsmet İnönü’nün oğlu Erdal İnönü, SHP’nin başındayken, o partinin programı Kürtçe’ye çevrilmiştir, SHP’nin ortağı olduğu koalisyon hükümeti “Kürt realitesi”ni kabul etmiştir. Erdal İnönü, Sarıkamış’ta kürsüden ‘Resmi dil Türkçe olarak kalacak ama Kürtçenin önündeki tüm engelleri kaldıracağız, Kürtçe öğretim sağlayacağız’ dedi, ben de oradaydım, tanığım.

 

BUCAKLARDAN BİR BUCAK, YALANLAR KUCAK KUCAK

İsmet İnönü’yü bu konuda suçlayanların tamamı, saplantılı, kuyruk acılı ve kötü niyetli insanlardır.

İşte onlardan bir örnek: Mustafa Remzi Bucak. Bir de kitabı var Doz Yayınlarından, İsmet İnönü’ye yazdığı açık mektup oluşturuyor kitabın iskeletini. Adı da öyle zaten: “Bir Kürt Aydınından İsmet İnönü’ye Mektup”.

Türkiye’de tutuklanmaktan korktuğu için önce Fransa’ya, oradan da ABD’ye köşe bucak kaçan bu Bucak, 1964 yılında İnönü başbakanken yazmış bu açık mektubu. Neler diyor verelim özetle, yanıt da verelim:

-Öncelikle Türkiye’de o gün için 8 milyon Kürt olduğunu söylüyor ve sayılar, oranlar veriyor. Bunlarda bazı yalanlar yakaladım. Yazayım onları:

Maraş, Kırşehir ve Nevşehir’de de Kürtler varmış ve oranları %45-%65 arasında değişiyormuş. Külliyen yalan. Taş çatlasa %15’i geçmez Maraş’ta. Kırşehir ve Nevşehir’de ise %5 bile yoktur.

Kars ve Erzurum’daki Kürt oranı ise %65 ila 85 arasında değişiyormuş. Bu da yalan, en iyi bildiğim iki ildir. Erzurum’da %30’u geçmez Kürt oranı, Kars’ta da %40’ı. Bunu o illerde yaşayan insanlar bilirler zaten, kim kimi kandırıyor ki?

-Diyor ki İnönü’ye “Siz Kıbrıs’ta federasyon istiyorsunuz, bunu Türkiye’de Kürt-Türk Federasyonu olarak neden düşünmüyorsunuz?” Kıbrıs’ın ve Türkiye’nin apayrı geçmişleri, sosyolojileri, pratikleri var, Türkiye ve İnönü bunu dikkate alarak o öneriyi getirdiler hâlâ da bu tez geçerli. Türkiye federasyon olarak kurulmadı, bu biiir, iki bugün yaşasaydın belki sen de bu önerini geri çekerdin, Kürtler bu ülkenin her yerinde yaşıyorlar, Kürt federe devletini nerede kuracaksın?

-“Yüzbinlerce masum Kürdün kanına giren sağır”ın ceddi Bitlis Kürtlerindenmiş. Evet öyle Kürümoğlu adlı bir sülaleden baba tarafı, annesi de Deliorman Türklerinden. Eeee ne çıkar bundan? İnönü için Türkiye’nin bütünlüğü önemlidir, Kürtlük, Türklük değil, senin gibilerin kafası bunu almıyor.

-Şeyh Sait isyanı meğer mahalli bir isyanmış, jandarmanın gayretkeşliği yüzünden çıkmış, o günün başbakanı Ali Fethi Okyar “Ben bu isyanı, oradaki yerel milislerle bile bastırırım” demiş de Atatürk ve İsmet Paşa bunu denememişler, Okyar’ı istifa ettirip İsmet Paşa’yı Başbakan yapmışlar, sıkıyönetim ilan edip, ordu sevk etmişler o bölgeye ve masum Kürtleri kırmışlar. O masum dediğin isyancılar, neredeyse bölgenin tamamını ele geçirmişler ve kendileri gibi düşünmeyenleri katletmeye başlamışlardı.

-Ve İstiklal Mahkemesi tutanakları… Orada senin Şeyh Sait Efendi’nin dedikleri yazılı, neyi kimden saklamaya uğraşıyorsunuz? Alın işte o sözlerinden birisi: “Bir Türk öldürmek yetmiş gavur öldürmekten eftaldir” dedin mi diye soruyor mahkeme başkanı, “dedim” diyor. Kaynak da vereyim: Prof.Dr. Ergün Aybars, İstiklal Mahkemeleri.

-Şeyh Sait’in cesedi Başvekil İsmet Paşa’nın emri ile kaybedilmiş. Gerekçe ise şu imiş: “Mezarı Kürt Milletine türbegâh olmasın.”

Eyy Bucak Efendi, ölmüş gitmişsin ama senin gibi düşünenler pek çok, onun için onların şahsında sana sesleniyorum: Senin o sığındığın ve pek beğendiğin Amerika, öldürttüğü terör örgütü elebaşılarının cesetlerini bilinmeyen yerlere götürüp denize attırmıyor mu? Neden öyle yapıyor?

-İsmet Paşa, Kürdistan’daki liseleri kapatmış. Üniversite mi? Ohoo Kürde üniversite ne lazımmış. Haa Erzurum’da bir Doğu Üniversitesi açılmış ama (o Üniversitenin adı Atatürk Üniversitesi, ben o üniversitenin mezunuyum) Kürtler doktor çıkmasın diye Tıp Fakültesi yokmuş, yargıç olmasın diye de Hukuk Fakültesi… E yuh yani, ben 1967 yılında girdim o Üniversiteye, Tıp Fakültesi bina ve araç-gereç olarak tamamlanmadığı için Ankara Hacettepe’de okuyorlardı 2 yıl, ben 3’üncü sınıftayken Tıp Fakültesi her şeyiyle Erzurum’da faaliyete geçmişti.

Bozuk plak gibi bir yerlere takılıp, onları tartışılmaz tek doğru olarak kabul etmek; Cumhuriyete, onun kurucu ve onu kollayıcı büyüklerine durmadan suçlamalar ve iftiralar yöneltmek, olmayacak önerileri savunup Kürt gençlerinin beyinlerini bulandırmak, kanlarına girmek…

Yaptıkları budur! İnanmamak gerek bunlara!

 

KÜRT DÜŞMANI (!) İNÖNÜ SAYESİNDE 74 YIL BEDAVA ELEKTRİK KULLANAN KÜRTLER

“Türkiye’de 1948 yılında ilk petrol üretiminin gerçekleştiği Raman Dağı’ndaki petrol kuyuları ile iç içe olan Yakıtlı köyüne, ücretsiz elektrik verilmeye başlandı. Kuyuların açılışını yapan dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün talimatı ile başlayan ‘ücretsiz elektrik’ uygulaması, 74 yıl sonra sonlandırıldı. Konuyla ilgili Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) Batman Bölge Müdürlüğü’nden yapılan yazılı açıklamada, son yıllarda 30- 35 haneye çıkan köyde kullanılan enerjinin maliyetinin yıllık 5 milyon 700 bin TL olduğu belirtildi. Açıklamada “Kullanılan bu enerjinin TPAO tarafından karşılanması nedeniyle köyde hane sayısı gün geçtikçe kat be kat artmakta ve bu durum enerji kapasitemizi zorlayarak bazı kuyularımızın stop etmesine sebebiyet vermektedir” denildi.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün kendilerine imkân sağlandığını, şimdiyse bunun ellerinden alındığını belirten Yakıtlı köyü muhtarı Abdulsamet Gezici, 55 yıl önce başka illerden gelip kuyuda çalışanlar ve aileleriyle birlikte köyde 70 hanenin bulunduğu, sadece seçmen sayısının o dönem 365 olduğunu söyledi. Gezici, ‘Petrol çıkınca köyümüze müjdelerle gelen İnönü, o tarihlerde ilkokul yaptırdı. Köyümüzü, önce Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü (MTA) ardından da TPAO, ‘kardeş köy’ ilan etti. 1950 yılında 5 derslikli ilkokuldan mezun olanlar, daha sonra petrol mühendisi oldu. Ben de bu okuldan mezun olup, TPAO’da çalıştım. MTA’dan sonra TPAO Genel Müdürlüğü ile bakanlık görevini sürdüren Korkut Özal da köyümüzün TPAO’nun imkanlarından yararlandırılması için dönemin yetkililerine talimat vermişti. 55 yıl önce köyümüzde sadece seçmen sayısı 365’ti. Şimdilerde hane sayımız 12. Yıllardır TPAO ile iç içeyiz. Hiçbir sorunumuz olmadı. Şimdi de köyümüze verilen enerjinin kesilmesine anlam veremiyoruz’ dedi.”[6]

 

 

[1] https://www.indyturk.com/node/474486/t%C3%BCrki%CC%87yeden-sesler/ara%C5%9Ft%C4%B1rmac%C4%B1-m%C3%BCcahit-hun-i%C4%9Fd%C4%B1r-sevdas%C4%B1n%C4%B1n-arkas%C4%B1nda-yatan-serhat

[2] http://hunacademy.com/husnu-bingolun-siyah-sayfasi/

[3] http://hunacademy.com/siyah-beyaz-ve-gri-husnu-bingol-1/

[4] Saygı Öztürk- İsmet Paşa’nın Kürt Raporu/Doğan Kitap

[5] https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ali-nail-kubali/demokratik-ozerklik-ve-13-sehit-1415014

[6] https://www.birgun.net/haber/ismet-inonu-nun-karariyla-74-yildir-ucretsiz-elektrik-kullanan-koyun-enerjisi-tpao-tarafindan-kesildi-387482

About Post Author