BU TUZAKTAN KURTULALIM…

Emperyalizmin işi gücü tuzak kurmaktır, egemen olduğu bölgelerdeki kültürü, düşünce ve davranış biçimlerini kendi arzuladığı biçimde tutmak, kendi oluşturduğu kimi karşıtlıkları ve halkları kışkırtacak imgeleri kullanarak savaşlar çıkarmak, ayrımları ve karşıtlıkları giderilemez kılarak kendi sömürüsünü gözden gizlemek, mazlumların sefaletini, kendi gücünü ebediyete kadar uzatabilmenin yollarını aramaktır.

Emperyalizm, İslam ülkeleri üzerinde oynadığı oyunlarda en büyük tuzağı 1970’lerin ikinci yarısından sonra kurdu. “Medeniyetler Çatışması” tezi üzerinden insanlığı oldu olası birbirine düşman sayan, bir evren barışının mümkün olamayacağını söyleyen kışkırtıcı kuramcıları Samuel Huntington ile Başkan Jimmy Carter’ın danışmanı Brzezinsky’nin birlikte hazırladıkları 43 sayfalık gizli rapordan sonra İslam ülkelerinde El Kaide benzeri örgütler kurdurulup, para, silah ve ajanlar tarafından desteklendi, Arap ve Afganlı gençler Sovyetlere karşı savaşa sürüldü. Başka bir tetikçi ideologlarının deyimiyle Kuran sayfaları sokularak Sovyetlerin bin yerinden parçalanabilmesi için olmadık dolaplar çevrildi. Aynı yıllarda Pakistanlı laik ve antiemperyalist lider Zülfikâr Ali Butto idam ettirildi. Türkiye’nin önündeki yol da Brzezinky’nin deyimiyle, “Orta Doğu’ya dönüş” olarak belirlendi. Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta mezhep çatışması görünümlü katliamlar kışkırtılıp ülkemiz devlet güçlerinin de yardımcı olduğu faşist tetikçiler aracılığıyla sağ-sol çatışması ortamına, bir cinnete sürüklenerek 12 Eylül 1980’de “Our Boys” dedikleri faşist generaller aracılığıyla karanlık bir yönetimde gizlice kendilerinin egemen olduğu cemaat ve tarikatların boyunduruğuna alınmaya çalışıldı. Türkiye, deyim yerindeyse karanlık bir çağa doğru hızla sürüklendi ve bu karanlığın zirvesi cemaatler ortağı AKP iktidarı oldu.

Orta Doğu halkları, Gazze’de, Filistin’de, Afganistan’da ve tüm çevre coğrafyalarda İsrail saldırganlığı ile Hamas, Hizbullah, Işid benzeri emperyalizmin varlıkları için şükür ettikleri provakatör örgüt ve liderler arasındaki bir makasta her gün yeniden kanatıldı, her gün yeniden patlatıldı. Kadınlara ve çocuklara hayat zehir edildi. Gazze’de Hamas’ın başlattığı adaletsiz bir savaşta bugüne kadar 40.000’in üstünde masum insan canından oldu, şehirler, hastaneler bombalandı, İsrail geniş bir Arap coğrafyasını daha işgal etti.

Bu konuyu sıkça dile getiriyorum, bu tuzaktan çıkılması için neredeyse yalvarırca bir yerleri uyarmaya çalışıyorum. Muhalif kanadın önemli yayın organlarından bilinen “Tele 1 Tv” “Hamas- İsrail Savaşı” diye alt başlık geçiyordu, dayanamadım, mesaj çektim, “bu işbirlikçi terörün reklamını yapmayın” dedim.

Dün akşam da aynı kanalın Ankara temsilcisi Orta Doğu’ya gitmiş, bir Hizbullah temsilcisi ile yaptığı röportaj kanalda büyük bir hüner gibi yayına sunuluyor. Konuşulan kişi, kara sakallı, sarıklı ve cüppeli birisi, üstelik üstüne basa basa, tekrar tekrar söylüyorlar, “profesör” imiş. İsrail ile nasıl savaştıkları üzerine lafazanlıklar sayıp döküyor.

Tam da emperyalizmin arzuladığı bir tablo on milyonlarca yurttaşımıza imgesel olarak dayatıldı.

Neyin profesörü imiş acaba o sakallı, sarıklı, cüppeli kişi? Bilime inanmayan birisi nasıl bilim insanı ünvanı alır? Türkiye’de de yapılmak istenen de bu değil mi ve büyük ölçüde gerçekleştirilmedi mi?

Genç kuşaklar için bilimin, laik eğitimin, hayatı sorgulamanın olmadığı bir hayatı dayatmaya çalışan iktidarın karşısında yer aldığını söyleyenler, muhaliflik savı olanlar bu oyuna gelmemeli.

Başlarına gelebilecek birçok karşılığı, belki de ödeyecekleri bedeli göze alarak herkesin gözü önünde “Laik, Demokratik Cumhuriyet’ten” yana olduklarını söyleyen genç teğmenlerin varlığı ülke geleceği açısından bir soluk aldırabilecek gibi görünürken, aynı Cumhuriyet ilkelerini savunanların emperyalist tuzakların tanıtımlarına soyunmaları içimizi eziyor. Yeter artık bu kirli oyunlara katıldığımız, onun bir parçası olduğumuz…

Hâlâ ABD emperyalizmini demokrasinin geleceği olarak göstermeye çalışan Amin Maalouf’un bir zamanların Orta Doğu’sunu anlatan birkaç cümlesi ile sözümü bağlayayım.

“Hartum Üniversitesi’nde, Musul’un bahçelerinde veya Halep kahvelerinde Gramsci’nin kitaplarıyla; Berthold Breht piyesleriyle, Nazım Hikmet veya Paul Elaurd şiirleriyle, devrimci şarkılarıyla yaşayan, Vietnam Savaşı’na, Lumumba’nın öldürülmesine, Mandela’nın hapse atılmasına karşı gösteriler yapan öğrenciler, onların arasında Afgan ve Yemenli kızların ışıldayan gülümsemeleri…” (Uygarlıkların Batışı, s 64)

Hele de Afganlı kızların o ışıldayan gülümsemeleri…

Bir nebze akıl lütfen, bir nebze onurlu, bilinçli duruş.

Gününüz aydın olsun.

About Post Author