MUSTAFA KEMAL’İN ASKERLERİYİZ!

30 Ağustos 2024 günü yapılan Kara Harp Okulu Mezuniyet Töreni’nde dönem birincisi kadın teğmen öncülüğünde bir araya gelen genç teğmenler, eski bir geleneği yeniden yaşama geçirdi, kılıçlarını çekerek “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” sloganını attı ve “Laik, demokratik Cumhuriyet’e sahip çıkma sözü verdi…

Bu tablo iktidar sahiplerini ve yandaşlarını çok rahatsız etti…

Emperyalizm ve yerli ortaklarının altmış yılı aşkın bir süredir sinsice oynadıkları, kendi adamlarını kilit noktalarına getirme, orduyu devrimci geleneklerinden koparma ve Cumhuriyet sevdasından vazgeçirme planları da boşa çıkmış oldu.

Osmanlı çöküş döneminde ilk patlayışlarını gerçekleştiren, İttihat Terakki’den Teşkilat-ı Mahsusa’ya, Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’nden Kuvayımilliye milis güçlerinin örgütlenmesine öncülük etmiş bu güç, iktidarda kimin olduğuna ve ne yaptığına bakmaksızın yerel direniş kaynaklarını da kavrayarak 1909 yılında Abdülhamit’in ve kimi emperyalist güçlerin el altından kışkırttığı 31 Mart gerici ayaklanmasının bastırılmasına, 1913 yılında Edirne’nin düşman işgalinden kurtarılmasına, 1 Ocak 1919 tarihinde İngiliz emperyalizminin Ermeni ve Gürcü güçlerine teslim etmeye çalıştığı Kuzeydoğu Anadolu’da kadınlara seçme seçilme hakkından azınlıklara temsil olanağı sağlayan bir Anayasayı da kabul etmiş “Cenubi Garbi Kafkas Cumhuriyeti”ni kurulmasına kadar birçok olayda başrolü oynamış, Kurtuluş Savaşı’nın da öncülüğünü üstlenmişti. Aynı devrimci ruh, Gâzi Mustafa Kemal Atatürk’ün “Köylü milletin efendisidir” söylemiyle halkçı bir çizgiye de yönelmiş ve 1946 yılına kadar Köy Enstitüleri’nin de arkasında durmuştu.

Osmanlı çöküş ve yozlaşma döneminden başlayarak Cumhuriyet tarihini ele aldığım kitabımın ilk basımımda, yaşananların arkasındaki güçleri tanımlayabilmek amacıyla adını “Anadolu Rönesansı Esas Duruşta” olarak seçmiştim. Kitabın gözden geçirilmiş dördüncü basımı Literatür Yayınevi tarafından yapılıyor. Heyecanla bekliyoruz.

1946’dan sonra CHP içindeki gerici güçlerin Demokrat Parti ile birlikte başlattığı karşı devrimci kalkışma epeyce bir zaman devam etmiş, Mustafa Kemal’in izinde olduğunu söylemekten çekinmeyen genç subayların ülkeyi Orta Çağ karanlığına götürmek isteyen güçlere karşı verdikleri mücadele bu ülkeye 1961 Anayasası’nı ve Anayasa Mahkemesi’ni armağan etmişti. O tarihten sonra da yeryüzünü ve Anadolu-Rumeli coğrafyasını kendi sömürü alanında tutmak ve tüm karşı çıkış noktalarını yok etmek isteyen emperyalizm ile ona yardım ve yataklık yapan derebeyi Finans Kapital oligarşisi ile Orta Çağ artığı bezirgân sermaye, cemaat ve tarikatlar aracılığıyla, inanç istismarcılığını kullanarak türlü çeşitli oyunlar oynadı.

ABD başkanlarının “Our Boys” diye tanımladığı ordu tepesindeki fosillerin gerçekleştirdiği, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbelerinin asıl hedefi, çalışan yığınlara örgütlenme, her türlü siyasi düşünceye kendini ifade edebilme hakkı, kamusal ve laik eğitim, “sağlıkta sosyalizasyon” gibi Sosyal Devlet ilkeleri, Anayasa Mahkemesi ile somutlaşan demokratik erkler ayrılığı içeren 1961 Anayasası ve onun kurumlarını yok etmek idi. Bu iki darbede tam ortadan kaldırılamayan Cumhuriyet değerleri de, kendilerini aydın sanan kimi “liberal”lerin de 12 Eylül 2010 Referandumu’nda somutlaşan ihanetleri ile iyice ayaklar altına alındı; ülke otoriter, tekcil bir yönetime doğru sürüklendi.

Bu süreç içinde Cumhuriyet karşıtlarının kullandığı demagojik kavramlar içinde, Silahlı Kuvvetleri zan altında bırakmaya yönelmiş “darbecilik” ve “vesayetçilik” kavramları öne çıkarıldı. ABD ve Avrupa başkentlerinden beslenen bu demagoji, “Ergenekon” ve “Balyoz” gibi kumpas davalarına gerekçe tutuldu ama emperyalizmin beslediği cemaatlerin kanlı 15 Temmuz darbesi ile demagoji boşa çıkmış oldu. Asıl darbeciler kendileriydi, asıl darbeciler, Cumhuriyet karşıtları ve emperyalizme yardım ve yataklık edenler idi… Hâlâ onların himayesindeler, hâlâ onlar tarafından besleniyorlar.

30 Ağustos günü yapılan Kara Harp Okulu Mezuniyet töreninde genç teğmenler Cumhuriyet’e, “laik ve demokratik Cumhuriyet”e olan bağlılıklarını dile getirerek yıllardır sinsice oynanan oyunların kandaş toplum ve akıncı boylardan armağan devrimci geleneklerine diş geçiremeyeceğini göstermiş oldular. Bu yalnızca bir durum saptamasıdır. Kimse darbelerden medet ummasın, öylesi niyetler beslemesin.

Cumhuriyet’e gerçekten de sahip çıkılabilmesi için, bugüne kadar gerçekleştirilememiş ülke çapında bir üretim ve örgütlenme seferberliği yapılabilmesi, halkın iktidar basamaklarına kendi örgütlü gücüyle çıkabilmesi zorunludur.

Gazi Mustafa kemal Atatürk öncülüğünde kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet “payidar” olabilmesi ve Cumhuriyet düşmanlarının ele geçirdikleri olanakların geri alınabilmesi için başkaca bir yol bulunmamaktadır.

Selam olsun “Laik ve demokratik Cumhuriyet’e sahip çıkanlara!

Selam olsun Mustafa Kemal’in askerlerine…

Gününüz aydın olsun…

Dr. Alper Akçam

03 Eylül 2024,

About Post Author