Balıkesir’den sınıf arkadaşım Dr. Osman Nuri, önceki gün Saygı Öztürk’ün Sözcü gazetesinde yazdığı bir yazının ‘link’ini göndermiş bana. Sonuna da “keşke senden de söz etseymiş” diye bir not düşmüş. Osman Nuri, birkaç yıl önce Hacettepe Tıp 1975 mezunlarıyla birlikte Ardahan’da Dursun Akçam Kültürevi’ni ziyarete gelmişti; o kalabalık hekim grubu çok hoşnut kalarak ayrılmışlardı o yapıdan. Sonrasında birkaç tur gezisinde de uğrayanlar oldu Kültürevi’ne, orada kaldı iş.
Saygı Öztürk yazısında Ardahan’da önceki dönemler milletvekilimiz Ensar Öğüt’ün yeni yaptırttığı, bir kısmı belediye tarafından durdurulan otelden, meslektaşım Dr.Yusuf Bayraktar’ın Çıldır gölü kenarında yükselen mükemmel otelinden, yine aynı göl kenarındaki, benim de arada bir uğradığım, etkinlik için dışarıdan gelen konuklarımı ağırladığım, Dursun Akçam ile birlikte otuz yıl öncesinde neredeyse abonesi olduğumuz, o zamanlar bol sigara dumanlı, âşık âvâzlı, yöre devrimcilerinin buluştuğu bir mekân olan, şimdi epeyce adı duyulur olmuş balık lokantası “Atalayın Yeri”nden söz etmiş.
Ardahanlılar da Ankara’da yaptıkları “Ardahan’ın Değerleri” toplantısında Dursun Akçam’ı ve Kültürevi’ni söz etmeye değer bulmamışlardı zaten; Saygı Öztürk de bulmamış.
Saygı Bey benden söz etmese de olurdu da, yirmi yıldır aralıksız çok kısıtlı olanaklarla “Kültür Sanat Günleri” düzenleyen, Ardahanlı gençlerin tiyatro yaptığı, Ardahan halkının ücretsiz sinema seyrettiği, ‘19. Dursun Akçam Günleri’nde Ardahan Sinema Kulübü sözcülerinin yaptıkları açık oturumda “dünyanın hiçbir yerinde bu kadar özgürce sinema seyredilemez” diyerek övgüler dizdikleri, Ardahan’da özgür sözün, kültürün, sanatın, üretici haklarının, doğanın savunucusu olmuş Dursun Akçam Kültürevi’nden hiç söz etmemiş olması benim için çok üzücü bir tablo oldu.
Çoktandır çok üzülüyorum ben… 19. Kültür Sanat Günleri’ne davet etmek için en az ikişer kere telefon ettiğim, Ardahanlı, bir önemli tv kanalının genel yayın yönetmeni de, başka bir kanalda sık sık ekranlara çıkan, milyonlarca kişiye ulaşabilen, paylaşımları on binlerce beğeni alan Karslı bir gazeteci de telefonlarımı açmadılar, sonradan da beni aramayı gerekli görmediler. Daha öncesinden sözleri vardı, gelip etkinliğe katılacaklardı. Basından yalnızca Merdan Yanardağ ilgi göstermiş, Ardahan’a gelme sözü vermişti ama o da sonradan Almanya’ya gitmeyi yeğledi. Tele1’in internet sayfasında haber olarak yer aldı sanırım etkinliklerimiz. Hiçbir ulusal kanalda haber olmayı, hiçbir ulusal gazetenin sayfalarına girmeyi başaramadı… Yerel basındaki arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
Güzel bir konu başlığımız da vardı; “Şark İle Garp Arasında”… Nitelikli konuşmalar yapıldı, önemli bildiriler sunuldu; tiyatro oynandı, Dursun Akçam Ormanı’na fidanlar dikildi. Buralara kadar gelip üç değerli gününü bizlere ayıran, Ardahan için özel bir şiir yazan şair dostum Hüseyin Ferhad’a, ülkemize ve özellikle halk kültürüne çok önemli katkılarını sunmayı sürdüren Metin Turan yoldaşıma, Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel’e, yıllardır tarihi araştırmalarıyla, bilgisiyle etkinliği zenginleştiren, Ani uzmanı, güzel insan, üyemiz Sezai Yazıcı’ya, hiçbir karşılık beklemeden her yıl kendi olanaklarıyla koşarak buralara gelen vakfımız üyesi sanatçı dostum Turgay Demir’e, sunucumuz, üyemiz Çiler Boylu’ya ve etkinliğimize katılan diğer konuklarımıza ne kadar teşekkür etsem azdır. Onlar, bu her şeyin kâra ve çıkara, yarara göre ölçüldüğü ülkede erdemlilik örnekleri göstererek insanlık adına önemli katkılar sundular.
Geçtiğimiz günlerde, her yıl Kars’tan aldığım konuklarla geçerken yanına uğrayıp bir çayını içtiğimiz, bütün etkinliklere davet ettiğim, Cılavuz Köy Enstitüsü anıt yapılarının bulunduğu Susuz’un Belediye Başkanı Oğuz Yantemur da “Eğitim, Kültür, Sanat Şenliği” düzenlemiş. Bana haber vermeyi de gerekli görmemiş; sosyal medyada gözüme çarptı. Köy Enstitüleri ve Cılavuz için bunca yıldır gösterdiğim çabanın bir anlamı yok demek ki… Bir kez daha üzüldüm.
Saygı Öztürk’e, yazısında adlarını geçirdiği kişiler için “hayırlı kazanç” dileyen bir not yazdım; kuşkusuz çoğunluğu kamu kaynakları ile satın alınmış, iktidar şakşakçılığına soyunmuş ülke çapında büyük basın organlarının dışında görünen basınımıza da çok iş düşüyor olsa da, onlar da yazılarında belli “yararlarla” hareket etmek durumunda kalıyorlar.
Dursun Akçam Kültür ve Sanat Vakfı kurucusu kardeşlerimden birisi “senin yaşın ilerledi, yavaş yavaş bu işi genç birisine devret” öğüdü vermişti. Ah keşke bulabilsem öyle birini…
İçinde bulunduğum durum beni de çok üzüyor sonuç olarak. İnanın, ağlamaklı olduğum da oluyor. Değil basınla, yayın kuruluşlarla iyi ilişkiler kurmak, yayınevleriyle bile ilişkilerim hiç iyi değil; aylar öncesinde 4. Baskı sözü verilmiş Anadolu Rönesansı’ndan da haber yok. Telefon etmeye de utanıyorum artık.
Sanırım bir çeşit yasak var yaptıklarım ve yazdıklarım üzerinde…
Sorun bende sanırım. Ne dersiniz dostlar?
Gününüz aydın olsun…