Yalanlarla ve yanlışlarla buraya kadar… Yalan ve yanlış, yalnızca aklı nedeniyle yeryüzünün egemeniymiş gibi görünen insan karşısında geçerlidir. Yalanlarla ve yanlışlarla yalnızca insana egemen olabilirsiniz; doğaya asla!
Ayrıcalıklı yaratılışlı bir varlık olarak akıl sahibi insanlığın ilk büyük yalan ve yanlışı, kardeşçe üleşmek, hoşluk ve hoşnutluk içinde geçinmek yerine insanın insanı sömürmesi, ayrıca insanın içinde yaşadığı doğayı acımasızca sömürmesi üzerine kurulu kapitalist-emperyalist sisteme teslim olması, onun oyunlarına gelmesidir. Bu yalan ve yanlışın daniskasını da kapitalizm öncesinin bugünlere armağanı, üretenin ve tüketenin sırtından geçinip hiçbir üretici etkinliğe katılmayan tefeci bezirgân zümresi becerir; eşi benzeri olmayan dolaplar, dümenler çevirir…
Batı kapitalizmi kendi ortaçağıyla cebelleşerek coğrafyasına egemen oldu. Krallık ve kilise despotluğunu burjuvasından proleteryasına, yoksul köylülüğüne bir araya gelerek “Eşitlik, Kardeşlik, Hürriyet” bayrağı altında toplanıp kılıç zoruyla yok etti. Rönesans ve dinde reform ile kilise bezirgânlarının çıkar ve iktidar çarklarını söküp attı. Sonradan tekelci kapitalizm ve emperyalizme evrilişi ile birlikte kendi proleteryasına ve köylülüğüne, geri kalmış ülkelerden getirdiği artı değerden de bir kısmını devrederek iktidarlarını sürdürürken kendi halklarına da görece rahat bir yaşam olanağı sundu.
Bizim Cumhuriyetimiz emperyalizm ve kapitalizme karşı dişediş verilmiş bir mücadelenin bizlere büyük bir armağanıydı… Cumhuriyeti kuran devrimciler, Kurtuluş Savaşı yıllarında tek ve en büyük destekçisi olmuş Sovyet Bolşevizmi ile dostça ilişkiler de kurdu; süreç içinde Batı’daki tarz bir sistemin bizim ülkeye de daha uygun düşebileceği sanısıyla, o “Eşitlik, Kardeşlik, Hürriyet” şarkılarını yalnızca Batı burjuvazisine ait bir özellikmiş gibi görerek, hiçbir gönül bağı olmadığı halde (Mustafa Kemal’in, Yusuf Akçura’nın, hatta Ziya Gökalp’in birer burjuva yanlısı olduğunu söyleyebilmek için aklını peynir ekmekle yemiş olmak gerekir) Cumhuriyet’in geleceğini garantiye alabilecek bir işveren sınıfı oluşturabilmek için bankalar kurdurdu, yerli burjuva sınıfına teşvikler verdirdi, bir yandan devletçilik politikaları ile ülkenin eksikleri giderilirken bir yandan da Koçlar, Sabancılar palazlandırıldı…
Cumhuriyet kurucularının göremediği, belki de çok üzerinde düşünmediği şey kapitalizmin ilerici çağını, devrimci dönemini çoktan kapatmış olduğuydu… Türkiye’de oluşan Finans Kapital’in ilk işi Batı burjuvazisinin kılıç zoruyla ortadan kaldırıp reform ile yalnızca kendi inanç alanına attığı din bezirgânları ve onların ekonomik temelini oluşturan Tefeci Bezirgânlık ile et ve tırnak gibi iç içe geçmek oldu…
Bütün bunları bir giriş olarak saymak doğru mu bilmem ama, çok uzun günlerdir ülkemizi kasıp kavuran, güneyde orman yangınlarının, kuzeyde sel ve su baskınlarının arkasındaki sınıfsal gerçeklik budur…
İnsanın eseri olan kapitalist anlayışın, doğayı acımasızca sömürünün yol açtığı “Küresel Isınma”nın olumsuz etkileri bütün dünyada görülüyor; ama bizde olup biten başka boyutlar içeriyor. Batı dünyasında her derenin üstüne üç beş tane HES’i zor kurdurursunuz, Batı dünyasında dere yataklarına apartmanları zor diktirirsiniz; bereketli tarım alanlarını zor betonlaştırırsınız… Bizde marifetmiş gibi alkışlanıyor bu işler…
Ülkemizi yönetenlerin işi gücü alıp satanların, üretici ile tüketicinin sırtından geçinenlerin yolunu açmak, kendilerinin de ortağı olduğu müteahhitlerin, tüccarın, bezirgânın sözcülüğünü yapmak…
Bu en daniskasını yaşadığımız yalan ve yanlış politikalar nedeniyle bizde yangınlar daha kavurucu, bu yalan ve yanlış politikalar nedeniyle bizde seller dana zalim…
Halkımız bu yalan ve yanlış politikalara karşı çıkacağına, bir dairem daha olsun, üç kuruşum daha bulunsun diye şapkasını açıp öyle koşuyor yalanın, talanın ardına… O sellerin önüne katıp yıktığı binaların hepsini ülkeyi yönetenler yapmadı (göz yummuş olsalar da…)
Yani tezekten terazinin boktan oluyor dirhemi değerli dostlar… Olan güzelim doğaya oluyor; olan akıl gibi bir yetiye sahip insana oluyor…
Gelin, yapmayın, etmeyin; aklımızı üç kuruşluk çıkar için kiraya vermeyelim… En önce kendimizden, sonra en yakınımızdan başlayarak, hiçbir kişiyi ayırmadan, işin doğrusunu, bilimin ve gerçeğin yanılmazlığını anlatalım… Gerekirse tartışalım, bağıralım, çağıralım; yalana ve yanlışa teslim olmayalım.
Aklımızı güzel gelecekler, yaşanası günler için kullanalım…
Gününüz aydın olsun…