Benim bu güzel ülkeme en çok yakışacak tanımlardan biri de “Çelişkiler Ülkesi”dir.
Daha doğasından, oturduğu topraktan başlar çelişkileri… Üç tarafı bereketli denizlerle çevrili, her coğrafyasında farklı bir cennet parçası olan bu yurt aynı zamanda deprem fayları üzerinde durur. Bir yanı kutsal kitapların cennet mekanı, dünyanın en zengin kır çiçeği örtüsü, dünyanın en üretken en mahir yaratığı Kafkas Arısı’nın yurdu, bir yanı turunç ve gül kokulu, bir yanı çay, fındık, bir yanı kız saçı gibi sırma tütün, bir yanı bal sızan incir, kütür kütür kara üzüm, dört bir yanında şimişkalar karşılar sabahı (günebakan); zaman gelir, tuttu mu öfkesi, sallar başını yedi kat yer altındaki kara öküz, koskoca şehirler yere yeskân olur; on binlerce evladını yiyip yutar…
Bir yanı hakkındaki idam fetvasına aldırmayıp saltanat ve hilafet erbabının, rütbelerini silip atmış gözünden, halkının kurtuluşu için çıkmış Anadolu’ya, emperyalistlere ve onların oyununa gelmiş yedi düvele kafa tutmuş devrimci Mustafa Kemaller ülkesi, bir yanı yüz yıl sonra ona sövenlerin meydanlarda alkışlandığı bir garip kültür… Bir yanında “dostun bir tek gülü”yle yaralanmış, boynunu hak yolunda iplere uzatmış Pir Sultan’lar, bir yanı askerine kıyıp tek bir kurşun atamamış ama götürüldüğü darağacı iskemlesine kendi basmış tekmeyi, bağımsız ve sömürüsüz bir ülke için yollara çıkmış Deniz Gezmişler indinde cevval üniversiteliler ülkesi, bir yanı üç kuruşluk kaçak içkiyle insan öldürmüş, Maraş’ta, Çorum’da, Sivas’ta kanıp hainin ihvâsına kendi komşusuna, kadınına, kızına, bebesine kanlı baltasıyla kıymış, kendi için mücadele eden aydınına otellerde ateş vermiş tuhaf insanlar ülkesi…
Bugün dünyanın insan yaşamının el üstünde tutulduğu ülke olan Finlandiya’nın bir zamanlar adı “Bataklıklar Ülkesi” imiş. Açlıklar, yokluklar üzerinden gelmiş bugünlere, ne bulduysa eşitçe üleşmeye çalışmış, öğrencisini kul değil adam saymış, yoksulunu zengininden, bakanını garibanından ayırmamış… Bizim iktidar sahipleri yüzlerce çakarla caka satarken Cuma’ya gittikleri yollarda, onların başbakanları toplu taşıma ile gitmiş iş yerlerine…
Benim çelişkiler ülkesinde bir kadın hakkında gümrüklere yazı yazılmış, “aman dikkat ediniz, çok yukarılarda birinin adını kullanarak usûlsüz mal sokuyor ülkeye,” diye… Aynı kadın çok zaman geçmeden ülkemin ilgili yazıyı gümrüklerine gönderen genel müdürlüğün de emrine verildiği bakanlık koltuğuna oturmuş, ilk iş, kendi bakanlığına kendi firmasından mal satıp bir kere daha köşe dönmek olmuş.
O kuzeydeki “Bataklıklar Ülkesi”nde Snellman diye bir düşünür varmış (Beyaz Zambaklar Ülkesi’ni tekrar tekrar okuyunuz). Bizim Köy Enstitüleri kurucusu Baba Tonguç’a çok benzeyen, kendini yoksul üreticilere, yollara, okullara adamış bir güzel insan. Doğu ülkelerinden birinde kendi ülkesinin çok ün kazanmış bir yazarıyla karşılaşmış o Snellman, “Sen yanlış iş yapıyorsun,” demiş. “Dünyanın zengin ülkelerinin okurları eğlensin diye kendi ülkenin insanlarını, değerlerini eğip büyüyorsun…” Önce gülüp geçmiş o yazar; ama daha aradan bir ay geçmeden, mektup yazmış Snellman’a, “Ben çok kötü bir insanım, halkıma ihanet ettim, bunun geriye dönüşü yok,” demiş ve kendi canına kıymış.
Bizim kendi halkını, kendi ülkesinin garip insan inancını tam da Batılı beyzadelerin istediği biçimde eğip büken, onlarla aynı safta yer tutup büyük edebiyat ödüllerine konan birisine ne yazarsan yaz, ne söylersen söyle… Hâlâ büyük adam pozlarında arzı endam ediyor dört bir yanda, manda tezeği iriliğinde laflar döküyor ekranlara, sütunlara…
Bizim bu çelişkiler ülkesi bir yanı Horasanlı, Hazarlı akıncılar, dört yüz atlıyla Bizans toprağını “Beytülmâli Müslimin” kılıp kamulaştırmış, üzerinde özel mülk uygulamasını kaldırıp üreticisine teslim etmiş Gâzi Ertuğrul, bir yanı saltanatı için düşman donanmasına selam durmuş sabık sultanlar, İngiliz İnteligence servis ajanı Binbaşı ve Rahip Fruw’a sarık ve cüppe giydirip, “Din elden gidiyor” bağırtısı ile Kuvayımilliye’ye karşı garip halkı kışkırtmış mollalar, hocalar diyarı…
O “Bataklıklar Ülkesi”nde taş baltayla aç karnına savaşırken barbar savaşçıları, bizim bu topraklarda demir saban çoktan toprağı yarmaya başlamış, tapınaklarda yığın yığın ürün fazlasının ellerine teslim edildiği din adamları bezirgânlığa soyunmuş.
O “Bataklıklar Ülkesi” için yazdığı kitapta o ülkede “Şaşırtan bir dürüstlük” bulmuş Rus papaz Petrov.
Bizde yalan ve ikiyüzlülük hüner sayılmış, o gün bugündür, en kirli ticaret “Hayırlı, iş, bol kazanç,” denerek dil altına gizlenmiş, bir yanı kandaş toplumun imece geleneği, bir yanı tefeci bezirgân soygunu ve sonunda iktidarı olmuş bir “Çelişkiler Ülkesi”yiz biz…
Yine de severiz bu ülkeyi de, bu ülkenin insanını da; hem ağlar hem güleriz; hem yaşar hem ölürüz…
Gününüz aydın olsun değerli dostlar…