KİM YAZDI BU TARİHİ?

KİM YAZDI BU TARİHİ?

Bir öykümün adıydı… Okuduğu tarih kitabıyla yaşadığı hayat arasında bir türlü ilişki kuramayan bir çocuk, ömrü oradan oraya göçlerle, perişanlıklarla geçmiş, asgari ücretle evini geçindirmeye çalışan işçi babasına sormuştu bu soruyu…

Biz çocukluğunu bir türlü aşamamış bir halk olduk her nedense… Tarihi kimin yazdığını sormayı ise hep unutuyoruz. Yaşadığımız olaylardan ders çıkarmayı başaramıyoruz. Görüntüleri de sesleri de gerçeğin çok uzağında dolaşan, kendi yaşamları bizim yaşamlarımıza çok aykırı kaçan birilerinin sözlerine inanıyor, arkalarından yürüyüp gidiyoruz.

12 Mart 1971’de bir tıp öğrencisi olarak ülkemizin üzerine inen bir darbenin sarsıntısıyla yaşamımdaki ilk büyük kırılmalardan birini yaşadım. Ülkeyi huzura kavuşturmak istediğini öne süren Amerikancı generaller babamın da yönetici olduğu Türkiye Öğretmenler Sendikası’nı kapattılar, babamı ve diğer TÖS yöneticilerini tutukladılar, yıllarca zindanlarda tuttular, öğretmenlerin alın teriyle alınmış güzelim mülklerine el koydular… Arkadaşlarım tutuklanıp yargılandı. Bir yalan ve tufan ortamında 1961 Anayasasının ülkeye getirdiği göreli özgürlük ve örgütlenme ortamı “Anayasal” gerekçelerle yok edildi…

Bugün aynı zamanda coşkun ve duru bir su gibi çağlayan inancıyla gönüllü bir vaizi, ateşli bir parçası olan yurt şairi Mehmet Âkif’in yazdığı, o günün duygularını çok büyük bir başarıyla yansıtan o güzel şiirin İstiklal Marşı olarak kabul edilişinin de 100. Yıl dönümü…

Marş için yapılan yarışmasının para ödüllü olması nedeniyle önce katılmayı düşünmemişti… Daha sonra yarışmayı kazanması nedeniyle TBMM tarafından kendisine verilen 500 Lira’yı “Hilâlı Ahmer”e bağışladı.

Mehmet Âkif, Abdülhamit’in adının geçtiği yerde bile midesinin bulandığını söyleyen, istibdat ve karanlık saltanatların karşıtı olmuş bir düşünce insanıydı… İstanbul’daki emperyalist işbirlikçisi payitahtın kışkırttığı, ön saflarda zamanın din adamlarının yer aldığı Konya ayaklanmasını bastırabilmek için bölgeye görevli olarak giden ama ayaklanmayı durdurmayı başaramayan, arkasından birçok bölgede verdiği vaazlarla Kurtuluş Savaşı’nın yanında yer alan bir şairdi…

Balıkesir, Kastamonu ve Diyarbakır konuşmaları tarihi bir coşku içerir…

Kurtuluş Savaşı sonrası ülkede birçok karışıklıklar yaşandı. Mehmet Âkif Ersoy hilafetin kaldırılmasına karşı olan tutumuyla uzun yıllar yurt dışında yaşamak zorunda kaldı…

Hiç ikiyüzlü olmadı. İnandığı neyse, hep onu savundu. 2011 yılı da Mehmet Âkif yılı ilan edilmişti, İstiklâl Marşı’nın kabulünün 100 yılı nedeniyle yine onun adı öne çıkarıldı…

Mehmet Âkif adı, emperyalizm karşıtlığının da adıdır… İstibdat ve işbirlikçilik karşıtlığının da adıdır.

Yeryüzünü kana ve ateşe bulayan, Şark’ı bir sömürü alanı olarak gören, yeraltı ve yerüstü kaynaklarımızı yağmalayan emperyalizmle ekonomik ve politik ortaklık ilişkisi içinde olanların, emperyalizmin jandarması ABD ile “Stratejik Ortaklık” nutukları atanların, işbirlikçi, yozlaşmış Osmanlı saltanatını göklere çıkaranların, salgın hastalığın insanlığı kırıp geçirdiği, tek kurtuluş yolu olan aşının bir kapitalist kâr öğesi olarak öne çıkarıldığı bir çağda yabancı ilaç tekelleri para kazansın diye kendi aşı üreticisi Hıfzıssıhhalarını kapatanların Mehmet Âkif sevgisi hiç inandırıcı gelmiyor bana…

Tarih birilerinin yazıp bize okuttuğu yalanların çok ötesinde gerçekler içeriyor…

Selam olsun tarihi insanca duygularla, araştırarak, soruşturarak okuyanlara…

Selam olsun yaşamın gerçekliğinden yana tavır alanlara; selam olsun özüyle sözü bir olanlara…

                                                                                                 12 Mart 2021,  Dr. Alper Akçam

 

About Post Author