Prof. Dr. Esfender Korkmaz yazdı ; Sanata Siyaset Girerse!
TÜİK verilerine göre; yüksek okul ve Fakülte Mezunlarını en son mezun oldukları alana göre Sanat dalından mezun olanlar arasında işsizlik oranı giderek artıyor. 2014 yılında yüzde 16,3 olan işsizlik oranı, 2017 yılında yüzde 20,4’ e yükselmiş.
Öte yandan 2016 yılında, kültürel mesleklerde çalışanların oranı 2015 yılına göre yüzde 2,9’dan yüzde 2,3’e gerilemiş.
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in tarifine göre, kültürel meslekler; Yaratıcı ve sanatsal üretim, kültürel mirasın toplanması ve korunması ile ilgili mesleklerdir ve Sanatsal ifade amacıyla (örneğin görsel, müzik, yazı, dans ya da dramatik sanatlar) yapılan faaliyetlerdir.
Bir toplumun hayatında ve Dünya için lobi oluşturmada, kültür ve sanatın etkisi yüksektir. Bazı sanatçılar ülkelerinden daha çok tanınır.
Çoğu insan İngiltere’den daha çok Shakespeare hakkında bilgi sahibidir. Ya da Rusya hakkında çok az bilgisi olanlar dahi Leo Tolstoy’un Harp ve Sulh romanını okumuş veya filmini seyretmiştir.
Söz gelimi Orhan Pamuk 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alarak bu dalda ödül kazanan ilk Türk oldu. Aynı yıl Avrupa kültürüne olağanüstü katkılarından dolayı Danimarka’da Sonning Ödülü’nü aldı.
Yine 2016 yılında piyanist ve besteci Fazıl Say, Almanya’da Beethoven Akademisi’nin 2016 Uluslararası Beethoven İnsan Hakları, Barış, Özgürlük, Yoksullukla Mücadele ve İçselleme Ödülü’nü aldı.
Birçok ülkede Türkiye’nin yerini tam olarak bilmeyen gençler, Tarkan’ı dinliyorlar. Tarkan dünya sıralamasına girebiliyor.
Dünya Orhan Pamuk ve Fazıl Say’ın sanatını değerlendiriyor. Türkiye’de çoğu insan ve siyasetçi bunlara siyasi açıdan bakıyor, sanatlarını değil yalnızca sosyal anlayışlarını ve insani yaklaşımlarını tartışıyor.
Maalesef Türkiye’de sanat ve sanatçı da siyasete bulaştırıldı. Türkiye’de her dönemde iktidar yanlısı veya muhalefet yanlısı sanatçılar türemiştir. Siyasiler de bu eğilimi teşvik etmiştir.
Gelişmiş toplumlar sanatçının sanatını değerlendirir. Gerçek ve doğru olan da budur. Zira Sanatçı da toplumun tümüne hitap etmelidir. Düşüncesi bir partiye uyabilir… Ancak eğer eylem olarak bir siyasi partiye veya ideolojik gruba yakınlaşırsa, militanlaşırsa, toplumun sevgisini ve saygısını kaybeder.
İstanbul’un, en önemli kültür merkezi olan “Atatürk Kültür Merkezi” 2008 yılında kapatıldı. Yargı kararına rağmen onarılmadı. Sabancı Holding onarım için destek verdi. Yine de yapılmadı. Atatürk Kültür Merkezi’nin kapatılması opera ve bale sanatına darbe vurdu. 11 yıldır kapalı olan kültür merkezi 2018 başında yıkılmaya başlandı. Üç-beş sene sonra açılacağı şeklindeki ifadeler ise ya lafta kalacaktır, ya da bu durum bu güne kadar olan zaman kaybını ve bundan sonra olacak zaman kaybını hiçbir şekilde telafi edemeyecektir.
Opera, müziğin ve sanatın tavan yapmış şeklidir. 15 milyon İstanbullunun gidebileceği ve en fazla 300 kişilik kapasitesi olan tek bir opera salonu var: Kadıköy Süreyya Operasıdır. Opera bileti bulmak imkânsızdır. Zira internetten satılan bilet ilk saatte bitiyor. Yani İstanbullular için opera adeta yasak bir alan haline geldi.
Oysa Paris’te en eski ve en yeni binalar içinde en görkemli olanlar opera binalarıdır. En önemli meydanın adı da Opera Meydanı’dır. Medya
Cephesinden bazı zamanlar, Devlet Opera ve Balesi’nin özelleştirilmesi gibi garip haberler bile geçmektedir.
Sonuç olarak; “Bir toplumun varlığında din, dil, töre ne kadar önemliyse, sanat da o kadar önemlidir.”