Prof. Dr. Ahmet Özer’den seçim değerlendirmesi

Prof. Dr. Ahmet Özer’den seçim değerlendirmesi

31 Mart seçimlerinin şifreleri ve Türkiye’nin gelecek vizyonu…

Seçimin üstünden bir ay geçti. %85 katılımlı bir seçim yaptık; bu da  halkın sandığa güveni ve sahip çıkması açısından taktire şayan bir durum. Ne ki aynı başarıyı seçimle ilgili kurumlar gösteremedi. Özellikle YSK’nın tutum ve davranışaları ile Anadolu Ajansının tarafgirliğini ayan beyan etmesi büyük tepkilere yol açtı. İyi ve kötü yanlarıyla nihayet seçim bitti, şimdi iki önemli beklenti var toplumda: Bir, İstanbul’da ne olacak? İki, AKP’nın bundan sonraki gidişatı nasıl olacak? Bu iki soruya cevap vermeden önce satırbaşlarıyla makro düzeyde kısa bir seçim değerlendirmesi yapmak faydalı olacaktır.

AKP+MHP Koalisyonu

Seçimin sonuçlarından biri AKP+MHP birlikteliğinin %51 civarında oy almaları dolayısıyla iktidarın sürdürülmesi konusunda herhangi bir meşruiyet tartışmasının gündeme gelmemesi ve en azından şimdilik bir erken seçim tartışmasının açılmamış olamasıdır. Bununla beraber AKP bloku oyları bir süredir bir iniş çizgisi içinde. %63’lerle başlayan trend 50’nın altına doğru hızla iniyor.

Nitekim 24 Haziranda AKP+MHP itiffakı %53.66 oy almışken, 31Mart 2019 Yerel Seçimlerine iki puanlık bir düdşüşle 51.63’e indi. Üstelik bu genel rakam içinde AKP’deki düşüş daha yüksek düzeyde. MHP’nın aldığını söylediği (%18) rakamı geçerli ise AKP’nın bu seçimdeki oy oranı %32 civivarına kadar düşmüş demektir. AKP’nın MHP’ye biçtiği oyu geçerli alırsak (%7.5) o zaman da oyu %43 seviyelerinde demek. Her iki durum da %50’lerden aşağılara doğru bir düşüş olduğu gerçeğidir. Bu da toplumda artık bir değişim talebinin gün yüzüne çıktığını gösteriyor. Burada önemli olan başta CHP olmak üzere muhalefetin bu değişimin hızına, niteliğine ve yönüne ne kadar ve nasıl etkide bulunacağıdır.

Ayrıca Cumhur İttifakı kendileri açısından hem bekleneni vermedi hem de AKP’ye yaramadı. MHP giderek AKP’yi kemirmeye başladı. Nitekim AKP’nın elinde bulunan 7 ilin MHP’ye geçmesi bunun kanıtı. AKP giderek söylem ve uygulama bazında MHP’nın dümen suyuna girmiş durumda. Örneğin, 31 Mart seçiminde AKP,  MHP’nın de ittirmesi ile bir propoganda tuzağına düştü: Durduk yerde bir beka söylemi ileri sürdü, ama seçmen bu söyleme yüz vermedi. Yerel seçimde iş başına gelecek olan belediye başkanlarını bir beka sorunu olarak lanse etmek, onlara oy verenleri  teröristlerle aynı kefede değerlendirme söylemi tam anlamıyla bumerang etkisi yaptı ve AKP’yi büyükşehirlerde biçti.

Özellikle Erdoğan, Soylu ve Bahçeli’nin kullandığı milliyetçi, ötekileştirici ve dışlayıcı dil sadece HDP’lileri değil, AKP’ye oy veren bir miktar Kürt seçmeni de CHP’ye yöneltti.  İtanbul başta olmak üzere Adana, Mersin, Antalya, hatta Ankara böyle kazanıldı. Bu 25 yıllık yerel 18 yıllık genel iktidarında AKP için bir ilkti. Büyükşehirlerin CHP tarafından kazanılması aynı zamanda iktidar değişikliği için erken bir uyarı olarak da değerlendirilebilir. AKP iktidarı için artık sonun başlangıcı…

CHP ve İmamaoğlu

Kılıçdaroğlu bir takım eleştirilere rağmen kendi ilçelerinde başarılı olmuş bazı belediye başkanlarını büyükşehirlerde adayı göstermesi doğru bir hamleydi ve tuttu. Ekrem İmamoğlu, Tunç Soyer, Mustafa Bozbey, Zeydan Karalar, Muhittin Böcek ve Vahap Seçer’in aday olmaları gerektiğini seçime bir buçuk yıl kala, davet ettiğimiz  Mersin Toros Üniversitesi konferans salonunda biz de açık açık dile getirmiştik.

Nitekim İmamoğlu kişiliği ve becerisi ile bu seçimin öne çıkan ismi oldu. Tabi bu başarıda iyi yönetememenin ve ekonominin dibe vurmasının yanısıra HDP’nın AKP ile hesaplaşmak istemesi ve özellikle de Demirtaş’ın çağrısnın önemli bir payı olduğunun teslim etmek gerekir. İmamoğlu artık Türkiye siyasetinin önemli bir aktörüdür. Bundan sonraki siyasi kaderini İstanbul performansı belirleyecektir.

Bu noktada baştan beri söylediğimiz bir hususun altını çizmek istiyorum: CHP Kürtlerle, muhafazakarlarla ve varoşlarla barışmalı ve buluşmalıdır. İmamoğlu’nun İstanbuldan başlattığı bu hamle dalga dalga yayılırsa, bu dalga AKP’yi önümüzdeki ilk seçimde devirebilir. Ayrıca bu seçimde sandıklara sahip çıkmada sınıfı geçen CHP, iyi bir alternatif ortaya konulduğu taktirde AKP’nın yarattığı  alternatifsizlik efsanesinin nasıl yıkıldığını ve böyle bir şeyin olmadığını İmamoğlun şahsinde göstermiş oldu.

HDP ve İyi Parti

Bu seçimin AKP’den sonra iki kaybedeni İyi parti ile HDP’dir. HDP’nın batıda AKP’ye kaybettirme stratejisi başarılı oldu ancak Doğuda belediyeleri kayyumlardan alma staratejisi o kadar başarılı olmadı. Daha önce var olan 102 belediyesinden ancak 58’ni alabildi. Onlardan da 5-6 tanesini KHK’lı başkan diyerek AKP el koydu. HDP’nın de AKP gibi 1 Kasım seçimlerinden beri oyları istikrarlı bir düşüş içinde. Yanlışlarını düzeltmez, eksiklerini gidermezse bu düşüş sürebilir.

İyi Partiye gelince,  İyi Parti hiç bir büyükşehir ve il belediyesi kazanamadı. Çoğu küçük 19 ilçe kazanmakla yitindi. Ancak bazı yerlerde CHP ile yaptığı itifaktan ötürü oynun tam olarak ne olduğu bilinmiyor. Kanaatımca bundan sonraki seçim İyi Partiye “tamam mı devam mı” diyecek olan seçim olacaktır.

Beka ve 15 Temmuz Söyeleminin Sonu

AKP bu seçimde “beka” söylemini yoğun olarak kullandı. 15 Temmuz Darbe Girişimini ise bir kaç seçimdır kullanıyor. Ancak artık 15 Temmuz siyasetinin sonuna gelindi. Beka söylemi de tutmadı. İktidar bundan sonra yeni bir şey bulmak zorunda. İktidarın kamu kaynaklarını, kurumlarını seçimde kendi partisi için kullanması dış dinamikler tarafından da dile getirildi ve bu seçimde başta medya olmak üzere kamu kurumlarını kullanma biçimi büyük eleştiri konusu oldu. YSK ve AA bunlardan ikisi.

YSK üç konuda sınıfta kaldı. Öncelikle, iktidarın itirazlarına gösterdiği hasassiyeti muhalefetinkine göstermedi. İkicisi, İstanbul seçimlerini iyi yönetemedi, iktidarın baskılarına boyun eğdi. Üçüncü olarak da KHK’lılar oy kullanabilir ama seçilemezler diyerek bir hak gaspının önünü açtı. Sürekli milli iradeden dem vuran AKP’de istanbulda iyi bir sınav vermedi. Kendi kazandığında milli irade diyen AKP, kaybettiğinde kumpas ve hile söylemine sarıldı. Genel olarak iktidar ve muhalefetin durumu bu.

Gelelim baştaki sorulara. İstanbulda eğer seçim iptal olursa hem bu ekonomik darboğazda Türkiye’ye yeni bir mali yük hem de İstanbul’a zaman kaybı olacaktır. Ayrıca kutuplaşma ve ayrışma had safhaya çıkacaktır. Her iki parti bütün güçlerini İstanbul’a yığarak kazanmaya çalaşıcak bu da toplumu yeniden gerecektir. Ama İmamoğlu’na devam derse herkes rahat bir nefes alacak, İmamoğlu İstanbul için vargücü ile çalışmaya başlayacaktır.

Sonuç

Asıl soru soru ise iktidarın bundan sonra nasıl davranacağıdır. Bilindiği üzere Türkiye zor bir dönemden geçiyor. Ekonomik sorunlar had safhada, demokrasi önemli sorunlarla karşıkarşıya, toplum yapısında derin kutuplaşmalar var. Şimdi AKP iktidarının önünde iki yol var: Ya MHP’nın baskılarına, çağrılarına boyun eğerek demokratik satandtarları daha daraltacak ya da kızgın demiri soğutacaktır. Elbette toplumun beklentisi ikinciden yana. Bu da laf değil atılacak adımlarla olur ancak. Peki ne tür adımlar atılmalı?

Bir kere medya özgürlüğü sağlanmalı. Medya iktidarın borazanı olmaktan çıkıp halkın haber alma hakkına saygılı davranmalı. İkincisi, kızgın demiri soğutmanın yolu hukukun üstünlüğünden ve demokratik hak ve özgürlüklerin ihyasından geçer. Hak ve özgürlükler alanı genişletilmeli; demokrasi kurumsal olarak güçlendirilmelidir. Üçüncüsü, kuvvetler ayrımı denge ve denetleme ile birlikte hayata geçirilmelidir. Artık barış ortamını zehirleyen dilden, gerginlik ve kutuplaşmadan vazgeçmeli. Ekonomide yapısal reformalara gidilmeli ekonomi güçlendirilmelidir. Son olarak, başta Suriye politikası olmak üzere dış politika gözden geçirilerek bir revizyondan geçirilmelidir.

 

Prof. Dr. Ahmet ÖZER – (Sosyolog ve Siyaset Bilimci)

 

About Post Author