Bugün, kavruk köylü çocuklarının “Sis dağının başında borana bak borana / Tonguç Baba’yı da istiyoruz horona,” diyerek her sabah el ele tuttukları halk oyunlarında aralarına çağırdıkları, Köy Enstitüleri’nin de düşün ve eylem babası İsmail Hakkı Tonguç’un sonsuzluğa göçüşünün 60. Yıl dönümü…
İsmail Hakkı Tonguç, Mustafa Kemal’in emperyalizme ve onların işbirlikçisi yozlaşmış saltanat ve hilafet makamına karşı kazandığı Kutsal Kurtuluş Savaşı’nı üretici halkın harmanına, alın terine uzatmaya ve katmaya çalışmış bir büyük özgürleşme ve örgütlenme eylemcisiydi…
Tonguç Baba, açtığı 21 Köy Enstitüsü ocağında kavruk Anadolu çocuklarıyla birlikte binlerce yıldır Anadolu kırsalını, üretici emeğini sömüren toprak ağalığına ve tefeci bezirgânlığa karşı cephe açmış bir “Hürriyet, Eşitlik, Kardeşlik” savaşçısıydı…
“Elimde olsa dünyanın bütün okullarına insanın insanı sömürmemesi adlı bir ders koyardım,” demiş bir hak ve adalet insanıydı.
“Biz Anadolu’da korkuya karşı savaşıyoruz,” sözüyle Rönesansçı davranışının özünü ortaya koymuş, büyük bir çığır açmıştı. Bugün ülkemizde halkla bütünleşmeyi başarabilmiş özgürlükçü düşüncenin ve eylem pratiklerinin arkasında onun ışığı vardır. Onun bir avuç dava arkadaşının, Hürrem Arman, Şerif Tekben, Rauf İnan, Nafi Atuf Kansu, Ferit Oğuz Bayır gibilerinin, onun öğrencilerinin, Makal’ların, Başaranların, Baykurt’ların, Akçam’ların, Kaftancıoğlu’ların, Apaydınların açtığı yolda Türkiye Öğretmen Sendikası’ndan diğer sendikalara, siyasi partilere, derneklere, kooperatiflere uzanan bir halk örgütlenmesi, direniş geleneği doğdu.
Tonguç Baba’nın kurucusu olduğu Eğitmen Kursları ve Köy Enstitüleri’nin bilimcil temellerini anlayabilmek için onun eleştirel eğitim uygulamalarını çoğul okumalarla günümüze taşımak zorundayız. Onun 1930lu 40lı yıllarda yoksul Anadolu toprağında uygulamaya koyduklarının kuramsal arka planı ancak 20. Yüzyıl başlarında aydınlanabildi. 19. Yüzyılın sonlarına doğru yayımlanıp Türkçe’ye 20. Yüzyılda kazandırılabilmiş Mihail Bahtin, Paulo Freire, Antonio Gramschi, Octavio Paz gibi düşünürlerin kitapları onun devrimci dehasını bir kez daha perçinledi. Bu okumalar olmaksızın Tonguç’un devrimci ütopya gücünü ve Köy Enstitüleri’nin içerdiği anlam zenginliklerini kavramamız mümkün değildir. Özellikle Tonguç’un devrimci bakış açısı ve buradan güç alan uygulamaları ile Mihail Bahtin’in kültürel sosyoloji alanındaki çalışmaları bir araya getirildiğinde, Tonguç’un eğitim izleği bir eğitim tasarımının sınırlarını yıkıp geçer, büyük bir kültürel devriminin, bir Rönesans çabasının temelleri aydınlanmaya başlar.
Bugün birçok eğitim kurumunda bir başyapıt gibi okunan Paula Freire’nin 1968’de tamamladığı, 1971’de İngilizce’ye çevrilmiş “Ezilenlerin Pedagojisi” kitabında dile getirdiği birçok eleştirel-devrimci eğitim ilkesi, kırklı yıllarda Anadolu topraklarında İsmail Hakkı Tonguç’un Köy Enstitüleri’nde uygulanmaya konmuştu. Aynı zaman diliminde, Gramschi, Mussolini faşizminin zindanlarında tuttuğu cilt cilt defterlerine hegemonya ve devrimci eğitimle ilgili notlar düşüyor, Mihail Bahtin Sibirya’da Stalin buyurganlığının ve boyun eğdirmeciliğinin sürgününde bir bacağını yitirip sağlığını korumaya çalışıyordu. Bahtin’in 1965 yılında yayınlanacak Rabelais ve Dünyası adlı yapıtında dizgeleştirdiği Rönesans ve halk kültürü ilişkisi İkinci Dünya Savaşı yıllarında Tonguç’un enstitülerinde yaşama geçiyordu. Ve 1924 yılında eğitimimize yol göstermesi için çağrılmış büyük eğitimci John Dewey, 1945 yılında Le Monde Gazetesine verdiği demeçte, “Hayalimdeki okullar Türkiye’de kuruldu” diyordu.
Klasik eğitim, egemen üretim biçimine bir üretim aracı olarak insan işgücü yaratma sürecidir, sessizlik kültürünün sürdürülmesiyle insanın bir kullanım nesnesi, salt bir üretim aracı olduğu bir hedefe yönelir. Köy Enstitüleri ise, sessizlik kültürü yerine konuşma, diyolag ve eleştirme geleneğini eğitim sürecine katmış ve bu süreci besleyen ana can damarı olarak tutmuş bir özgürleşme eylemiydi.
Kültür ve Sanat bu diyaloğun en önemli unsuruydu… Köy Enstitüleri’nde müzik ve edebiyat derslerin değil günlük yaşamın en önemli parçasını oluşturuyor. Her öğrenci en az bir enstrüman çalıyordu.
Paulo Freire, Ezilenlerin Pedagojisinde şöyle diyor: “Tarihi halk olmadan tamama erdirme halka karşı olmanın başka biçimidir” (s 22) Köy Enstitüleri eğitim sürecini ve tarihi halkla birlikte kurmak için yola çıkmış kurumlardı.
Freire’nin özgürleşme eyleminin ana elemanı olarak gördüğü diyalogun temelleri olan SEVGİ, İNANÇ, ALÇAKGÖNÜLLÜLÜK VE UMUT,
Köy Enstitülerindeki diyalog ortamının da ana ilkeleriydi.
Ne kadar yazsak anlatamayız onun devrimci dehasını;
Selam olsun o büyük kurtuluş savaşçısına,
Selam olsun kavruk Anadolu çocuklarının Tonguç babasına…