Dr. Alper Akçam
İnsanoğlu toplum olarak yaşamaya başladığından beri, hele de üretenle tüketen, çalışanla çalıştıran, alın teri dökenle alıp satan birbirinden ayrılıp sınıflı toplum kurulalıberi, ikili bir yaşam sürer… Zamanın çoğunluğu toplum egemenlerinin, ya da kimi toplumsal kaygıların, uhrevi inançlara yansımış kuralların geçerli olduğu zorunluluklar, perhizler, bireyin kendini bir parçası gördüğü sınavlar içinde geçer… Bereketin coşkuyla karşılandığı, dayanışmanın öne çıktığı bayram günlerinde ise çok farklı bir yaşam fışkırır hayatın içinden. Zengin fakir, genç yaşlı, kadın erkek arasındaki farklılıklar olmamışa döner; herkes birbirini kucaklar; coşkulu, sevinçli, neşe içinde bir zaman dilimi yaşanır…
Doğanın ritmine, toprağın, havanın, suyun getirdiklerine göre, doğuş zamanlarında hep halk çoğunluğundan ve halkın çoğul yaşamından yana olmuş dini inançlarla günlük yaşam birbirine özdeş kılınmaya çalışılır… Süreç içinde inançlar konusunda yetkin konumda olanlar değişir, sınıflı toplumun egemenleri kul ile tanrı arasına girmeye, inançları kendileri için bir savunma aracı, toplum üzerinde rızaya dayalı bir baskı unsuru olarak kullanmaya, kendi çıkarlarına yontmaya başlar…
Bayram geldiğinde ise birçok gerginlik, tasa, kaygı unutulur; insanlar büyük bir coşku içinde birbirini kucaklar…
Bayram ritüellerinin tarihi geleneğinde herkes eşitlenir, farklılıklar silinir; kadınlar erkekmiş, erkekler kadınmış gibi kılık değiştirir, şenliklerde, şölenlerde izleyenle oynayan arasındaki sınırlar kalkar, herkes bir başkasının gözünden hayata bakmaya çalışır.
Erkeğin kadın kılığına girmesinin temelinde, ilk toplumsal dönemlerde doğuran ve doyuran kadının egemen olduğu anaşahlık dönemlerinde geçerli olmuş daha adil bir topluma yönelik özlemler de dile geliyor gibidir…
Kadını toplumun gerisine itilişinin, ikinci cins durumuna getirilişinin ilk adımı çoban toplumda (Orta Barbarlık- Henry Lewis Morgan) atılmış olsa da yerleşik topluma geçiş ve ortaçağ karanlığıyla birlikte iyice perçinleşir. Serbest rekabete dayalı kapitalizm doğuş çağıyla birlikte, işgücünün özgürleşmesi, ucuz işgücüne olan gereksinim sonucu, kadın, yeniden eşit ve özgür birey olarak varoluş kavgasına girer…
İnsanoğlu toplum olarak yaşayalıberi, bayram sevinçtir, bayram özgürlüktür, bayram kardeşliktir… Hıdırellez’den Nevroz’a, kış yarılamadan koç katımına, kaz kesiminden saban çıkarmaya, diş hediğinden, düğün dernek kurmaya, Ramazan Bayramı’ndan Kurban’a, Paskalya’ya, Noel’e, Budistlerin Poson Boya’sına yaşam bu günlerde yaşanası olur.
Ramazan Bayramı da, inancı gereği kendisini bir aya yakın süre sınava sokan, nefsiyle mücadele ederek arzularına gem vurmaya çalışan İslam dünyasının perhizini bitirip neşeyle, sevinçle, kardeşlikle kucaklaştığı bir zaman olarak yaşanır…
Bayram halkındır, ama hangi halkın… İnsanlığını yitirmemiş, kardeşliği, sevgiyi, paylaşmayı unutmamış o güzel halkın. Yoksa ki, kendini politika madrabazlarının kayığına at gözlüğü takarak bağlamış, egemenlerin çıkarı için hiç bilmediği, hatta hiç kafa bile yormadığı konularda mankurtluk yaparak, kula kulluk ederek din kardeşlerine yönelik öfkeye ve kine alet olan birilerinin değil…
1798 yılı, Mısır’ı işgal için İskenderiye’ye çıktığı gün meydanda toplattırdığı halka “Biz gerçek Müslümanlarız,” yalanını söyleyen ve vekili Kleber’e Mısırı kolay idare etmek istiyorsa Şarkiyatçı bilim adamları ve Mısırlı din adamlarıyla işbirliği yapmasını öğütleyen Napolyon devrinden beri Batı emperyalizminin kirli oyunlarına sahne olmuş, dini inançları kullanılarak dilinden politikasına her şeyi işgal edilmiş, kötüye kullanılmış, istismar edilmiş, ABD’de 500 dönümlük çiftliklerde yaşayan bir emekli vaizin ve onun eski ortaklarının entrikalarıyla kardeş kavgalarına girmiş memleketimin ve onlarca yıldır aralarına nifak sokulmuş tüm İslam aleminin Ramazan Bayramı kutlu olsun…
Bayram halkındır; uyanışın ve kendince varoluşun da habercisi olsun.
Ramazan Bayramı kutlu olsun…