GİRİŞ
31 Mart ve 23 Haziran bir başlangıç, bir son değil. Bu mücadelenin başarı ile sonuçlanması, AKP’nin gitmesine bağlı. Asıl başarı yasakların kalkması, yolsuzlukların son bulması ve yoksulluğun ortadan kalmasından geçiyor. Bunlar da yerel değil, genel iktidarın başarması gereken bir iş. O halde başarı genel iktidara gelmek ve onu demokratikleştirmekten geçiyor diyebiliriz. Bunun da iki adımı vardır:
Birincisi, referandumla başlayan, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile kısmen süren, 31 Mart’ta olgunlaşan ve 23 Haziran’da İstanbul seçimleriyle zirveye ulaşan dört parti arasında kurulan güç birliğinin bütün tuzaklara rağmen bozulmadan devam etmesine bağlı. Kimi kırılgan bir yapı da sergileyen bu diyaloğun ve birlikte hareket etmenin devam ettirilmesi maharetinin, (neye mal olursa olsun), gösterilmesi gerekir. (İşin bu kısmı şimdilik başka bir yazının konusu.)
Bu konuda şu kadarını söyleyerek bu bahsi kapatayım: AKP’nin Suriye’de sürdürdüğü başarısız ve her yönü ile bataklığa saplanan politikaları ve en son gerçekleştirilen “Barış Pınarı Hareketi” dışarıdan çok içeriye yönelikti ve en büyük amacı da son üç seçimdir. CHP ile HDP arasında kurulan güç birliğini bozmaya yönelikti. Bunda kısmen başarılı oldu da denebilir! Şimdi AKP’nin tuzakları ile zedelenen bu ilişkiyi tekrar rayına koymanın en büyük görevi CHP’nindir. Çünkü AKP’yi ilk seçimde devirmenin ve Türkiye’yi demokratik parlamenter bir rejime kavuşturmanın yolu buradan geçiyor ve bunun da başını CHP çekiyor.
BELEDİYELERDE BAŞARI ŞART
İktidara yürümenin ikinci şartı ise CHP’nin 31 Mart’ta kazandığı belediyelerde başarılı olmasına bağlıdır. Diğer bir deyişle genel iktidarı yakalamanın yolu halkın bu konuda oluşmuş beklentilerini karşılamaktan geçiyor. Şimdi herkesin gözü bu belediyelerin üzerindedir.. Halk onları “Ne yapacaklar, nasıl yapacaklar ve nasıl davranacaklar?” diye takip ediyor ve toplumsal hafızaya olup biteni not ediyor. Bu nokta asla unutulmamalı.
İstanbul bu konuda önemli bir aktör. Hatırlayalım; “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” sözü boşa söylenmiş içi boş bir söz değil. Ama bu “alma” meselesi, sadece seçimi almak olarak algılanmamalı, bu aynı zamanda toplumu kazanmak, halkın gönlünü almak olarak okunmalıdır.
O nedenle başta AKP’den alınan İstanbul, Ankara ve Antalya olmak üzere, iktidarın küçük ortağı gibi ona can siper olan MHP’den alınan Adana ve Mersin’de başarılı olmak gerekir. Aslında bu sadece bir gereklilik değil bir zorunluluktur, bir mecburiyettir. O yüzden özellikle AKP ve MHP’den alınan belediyelerde başarılı bir belediyecilik performansı gösterilmesi iktidara giden yolda büyük öneme sahip.
Peki bu nasıl olacak? Elbette hizmetle olacak..
HİZMET ETMENİN ÜÇ BİÇİMİ VAR
Yerel yönetimlerde/belediyelerde hizmetler üç başlık altında toplanabilir:
1)Rutin hizmetler
2)Mega projeler
3)Sosyal kültürel hizmetler
Sonuncusuna sosyal demokrasiyi en iyi gösterme yolu olan sosyal belediyecilik de diyebiliriz. Şimdi kısaca bu hizmetlerin yansımalarına bakalım.
Bilindiği üzere, yol açmak, su getirmek, kaldırım yapmak, çöp toplamak gibi rutin hizmetler her belediyenin yaptığı işlerdir. Kentte damga vuracak, bir dönemde ancak bir iki tane yapılabilecek olan projelere ise mega projeler diyoruz. Bir de üçüncü bir alan var ki asıl dikkat çekmek istediğim de bu alandır. Onlar da pahada hafif yansıması büyük olan, küçük dokunuşlarla büyük katkı yapacak, ses getirecek sosyal projelerdir. Yeni nesil belediyecilikte, buna sağlıkta kullanılan bir kavram benzetmesi ile “akapunktur belediyecilik” de deniyor. Yani küçük dokunuşlarla büyük yankıları ve dönüştürücü fonksiyonları olan sosyo-kültürel projeler belediyeciliği.
Şimdi bu üç alanın sosyolojik çözümlemesine bakalım: Rutin işler nankördür, kimse görmez. Görülse bile belediyenin hanesine başarı diye yazılmazlar genellikle. Her belediyenin yaptığı işlerdir. Biri az biri çok yapar, ama yapar. Bunlar hem toplumun gözüne gelmez hem de daha çok konfora yönelik hizmetler olduğu için yoksulluğun diz boyu olduğu kentlerde memnuniyet yaratmaz. Siz istediğiniz kadar asfalt dökün, adamın arabası yoksa onun için bir anlam ifade etmez bu. Ya da güzel kaldırımlar döşeyin, işsiz güçsüzse kişinin işsizlikle meşgul olan kafası bunun ayırdına varmaz bile. Yer altına döşenen boruyu görmediği için halk, bir süre sonra yapılanı unutur. Bu hizmetler yapılmayacak mı, elbette yapılacak, ama bunlar zaten her belediyenin rutin görevi olduğu için bunlarla övünmek, üstünde gereğinden fazla durmak gerekmez, söylediğimiz budur.
Büyük projelere gelince, bu nevi projeler büyük yatırım büyük, para gerektirir, kredi gerektirir, büyük krediler için de devlet garantisi gerekir. İktidar partileri, genellikle muhalefet belediyelerinin başarısını istemediği için bu mega projelere öncelik tanımaz ve kendi rakibinin başarısını istemediği için bu işlerin baş tutmasını da istemez. Hem bu kriz ortamında ve onca borç yükü altında ezilirken mega projelere kaynak yaratmak imkansız değilse bile zordur.
“Sosyal Belediyecilik”
Geriye sosyal projeler kalıyor. Aslında bu döneme uyan projeler tam da bunlardır. CHP’nin “sosyal belediyecilik”, derde deva “derman belediyeciliği” için biçilmiş kaftandır bu nevi projeler. Tabi bu işler, hüner ve yaratıcılık gerektirir. Yapacağınız projeler adil, yeşil ve yaratıcı olmalıdır. Öte yandan teknoloji çağında, tekno-kültürel belediyecilik için bu zaten gerekli.
Gözden ırak tutulmaması gerek bir diğer husus da şudur: Özellikle son yıllarda göç ve kaçla gelenlerin büyük kentlerin varoşlarını doldurduğu bir dönemden geçiyoruz. Ne ki, gelenler köylü olmaktan çıkıyor ama kentli de olamıyor, arada kalıyorlar. Çünkü ne genel iktidarlar ne de şimdiye değin yerel iktidarlar bu kitlelere gerekli ihtimamı göstermiş. Kentlileşmeleri için gerekli hizmetler götürülmemiş, gerekli yatırımlar yapılmamış. Diğer kenttaşlar gibi bunların da kent üzerinde hakları olduğu gibi kente karşı görevleri de var. Ama görevlerini yerine getirmeleri için onlara haklarını teslim etmek gerekiyor. İşte yapılmayan budur. Maalesef bu haklardan mahrumdurlar. O nedenle bu kitleler bir yabancılaşma girdabı ve bir büyük anomi ile karşı karşıya. Bugün büyük kentlerin varoşlarında/çeperlerinde bu anlamda büyük bir trajedi yaşanıyor. Dolayısıyla gelenlerin kentlileşmesi önemli bir husus olarak hala önümüzde duruyor. Bu arada kalma durumu bu insanların kaderleri değil, adil bir kent yaklaşımı ile değiştirilebilir bir şeydir. Bu da ancak sosyal, kültürel, sportif projelerle mümkündür.
Öte yandan iyi yönetilememekten dolayı, son yıllarda, her kentte aynı ad altında adeta birden fazla kent meydana gelmiş durumda. Sosyal demokrat bir başkanın en temel görevi bunlar arasındaki sosyo ekonomik gelişmişlik farklılıklarını gidererek teke indirmektir. Sosyal ve kentsel alt yapı farklılıklarını gidermektir. Nasıl ki merkezi iktidarda bölgelerarası farklılıkları gidermek istiyorsak, kentleri yönetenlerden de kentin kendi içindeki farklılıklarını gidermeyi istemek kenttaşların hakları, yönetenlerin de görevidir. Özellikle de bir takım kentsel hizmetlerden, sosyal ve kentsel altyapı hizmetlerinden mahrum olanların acil hakkıdır.
Dememiz şu ki, sosyal belediyecilik hem belediyelerde başarılı olmanın yoludur hem de sosyal demokrat belediyeciliğin gereğidir. Şimdi geliyoruz üçüncü soruya. Peki burada başarı nasıl yakalanacak ? Evet can alıcı nokta burasıdır. Cevabı da bir o kadar önemli ve can alıcıdır.
BAŞARININ ÜÇ ADIMI
Bahse konu projelerin yanı sıra, anlayış ve yöntem itibari ile genelde yerel yönetimlerde, özelde belediyelerde başarılı olmak için atılması gereken üç adım vardır:
1)Hedeflerin net olarak ortaya koymak gerekir. Örneğin,
Hedef 1: Yaşadığımız kentlerde bir ad altında oluşmuş birbirine benzemeyen üç kenti bir kent haline getirmek hedefi.
Hedef 2: Varsıllar karşısında yoksulları da korumak, bu minval üzere projeler oluşturup uygulamak hedefi.
Hedef 3: Sadece normal alt yapısı olan alanlara değil olmayan alanlara/varoşlara/yoksul mahallelere daha yoğun hizmet götürmek.
Hedef 4: Hizmette kapsayıcı olmak; yani, dezavantajlı bütün gruplara (kadınlara, çocuklara, yaşlılara, engellilere) hizmette öncelik tanımak.
Hedef 5: Çevreci bir anlayışla, doğa ve hayvan dostu bir yaklaşımı hakim kılmak, doğayı ve hayvanları korumak. İnsan haklarına saygılı, doğa ve hayvan dostu bir kent ve kentli bilinci yaratmak.
Hedef 6: İnsanı gelişme endeksi yüksek, hoşgörülü, erdemli bir kent yaratmak
Hedef 7: Adil, yeşil ve yaratıcı bir kent vb.
2) Başarının ikinci adımı bu hedeflere ulaştıracak projeler oluşturmaktır.
Bunun için bir proje havuzu oluşturulmalıdır. Sadece belediye personelinden değil, kentin bütün dinamiklerinden, STK’lardan proje istenmeli. Semtlerden, mahallelerden, ilçelerden ha keza.. Bu havuzda belli bir sürede yüzlerce proje birikecektir. Sonra bunlar içinde uygun olanlar seçilip hayata geçirilmelidır.
Peki bu seçim hangi kriterlere göre yapılmalı ?
- Öncelikle kaynağı ve geri döndüsü olan projeler seçilmeli,
- Çevreci olan, doğa ve hayvan haklarını koruyan projelere ağırlık verilmeli,
- İnsan haklarına saygılı ve hoşgörülü olan,
- Sosyal olan, yoksulları koruyan,
- Orijinal olan, yenilikçi olan, kentte değer katan,
- İnsani gelişme endeks(ler)ine sahip, kapsayıcı olan,
- Sürdürülebilir vb., ölçülere sahip projelere öncelik verilmelidir.
3) Başarının üçüncü adımı nitelikli ve ehliyetli kadolardan geçer. Çünkü bu projeleri belirlenen hedeflere ulaştıracak olan kadrolardır. Nitekim başarılı belediye başkanı sadece kendisi 24 saat çalışan başkan değil, başarılı kadro kuran başkandır. Bir belediye başkanı her şeyi bilmeyebilir. Her şeyin uzmanı olması da beklenemez. Ama eğer liderlik vasıfları varsa, doğru adamı doğru işle buluşturabilir. O yüzden nitelikli ve ehliyetli kadro diğer bir değişle liyakat ve ehliyet sahibi kadrolar başarının olmazsa olmaz koşuludur.
Kadro oluştururken;
- Nepotizmden uzak durulmalı,
- Klienttalizm yapılmamalıdır.
- Kroprosiden uzak olmalı,
- Ahbap çavuş ilişkileri ile yaklaşılmamalıdır.
- Partizanlığı ön planda tutmamalı,
- İşin başarısını öncelenmelidir.
- İlgi, bilgi ve takip sistemi esas alınmalıdır.
Nitekim belediye başkanı başarılı olmak istiyorsa üç şeyde cimri davranmayacak:
1)Bilgiye ulaşmada; çünkü çağımızda artık bilgi üretenler yönetecek, onu sadece tüketenler ise yönetilmeye mahkum olacaktır.
2) Nitelikli kadrolara ulaşmada cimri davranmayacak. Çünkü asıl zenginlik para değil vizyonerliktir, niteliktir. Bir kurumdan niteliği çıkarın geriye sadece kaos kalır, dedikodu kalır.
3)Temsilde gereği gibi davranılmalıdır. Bunun yanı sıra saydamlık, dürüstlük ve şeffaflık elden bırakılmamalıdır. Böylece halktan yana, katılımcı, sosyal, özerk ve demokratik bir yerel iktidarlar kurulabilir. Ne yapacak bu iktidar?
Bu iktidar, vatandaşının can ve mal güvenliği sağlayacak; hızlı ve adil işleyecek; adalet duygusunu zedelemeyecek; liyakata dayalı başarı ve yükselme olanaklarını yaratacak; temel hak ve özgürlükleri sınırlayamayacak; işsizliği giderici ve istihdam sağlayıcı yol izleyecek; insanların gelecek umutlarını söndürmeyecek işler yapacak.
Bunları yaparsa o yerel iktidar halktan yana demokratik ve başarılı bir iktidardır. Ayrıca böyle bir iktidar haksızlık ve yolsuzluklara savaş açmalı, yoksulluğu yok etmeli, yasakları ortadan kaldırmalıdır. Eşitliği tesis etmeli, özgürlükleri genişletmeli, hak hukuk adaleti sağlamalıdır. Çünkü bunlar ister yerelde ister genelde olsun siyasetin temel işlevleridir.
SİYASETİN ÜÇ İŞLEVİ
Siyasetin üç temel işlevi vardır. Bunlar;
- Üretimi artırmak
- Üretilenin adil paylaşımı sağlamak
- Bunları barış ve huzur ortamında gerçekleştirebilmektir.
Prof. Dr. Ahmet Özer
Sosyolog ve Kent Bilimci. ahmet.ozer@toros.edu.tr