1980 Darbesi sonrasında siyasi partiler kanunu ve seçim kanununu da değiştirildi. Ön seçim siyasi partilerin kararına bırakıldı. Hiçbir parti ön seçim yapmadı. Halkın ön seçim yoluyla siyasi sürece katılması önlendi.
Oysaki 1960-1986 döneminde yasa, mevcut siyasi partilerin ön seçim yolu ile aday belirlemesini zorunlu kılıyordu. Seçmenin tercihi hem siyasi parti, hem de ülke yönetimine yansımış oluyordu.
Mevcut yasa; genel başkanların delegeleri de tayin etmesine izin veriyor. Ön seçim olsa bile, adayları genel başkanların tercihleri belirliyor.
Bu koşullarda yine de genel başkanlar isteselerdi, ön seçim yaptırarak demokrasiden yana tercih koyabilirlerdi. Ama hiçbir genel başkan bunu yapmadı ve neticede siyasi partilerde genel başkanlık oligarşik bir yapıya dönüştü.
Oligarşik başkanlık yapısını en fazla AK Partide görüyoruz. Hiçbir seçimde Erdoğan karşısında aday çıkmadı. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda, 2014-2017 yılları arasında yine partiyi yönetti. Bu sırada sembolik olarak genel başkan tayin ettiklerinden Davutoğlu’nu yönetmekte zorlanınca genel idare kurulu kararı ile genel başkanlıktan uzaklaştırdı.
1980 sonrası oligarşik liderlerden sonra partileri de kalmadı. Söz gelimi Özal gitti, ANAP bitti. Ecevit gitti, DSP kâğıt üstünde kaldı. Demirel’den sonra, DYP’de tutunamadı.
Şimdi Erdoğan giderse, AKP’de kalmayacaktır.
Liderle yaşamayan tek istisna CHP’dir.
CHP’nin yaşamasının nedeni tabanın;
Demokrasi talebinin olması, aynı çizgide seküler anlayışta olması ve biat kültürünü reddetmesidir.
Buna rağmen 1980 sonrası siyasi partiler kanunu ve seçim kanununun Oligarşik liderlik anlayışı, 1992 sonrasında CHP’nin de lider yenilemekte zorlanmasına neden oldu.
Rahmetli Baykal döneminde genel başkan adayları çıktı. Parti meclisinden her zaman muhalif olanlar oldu. 2004 yılında 30 parti Meclisi üyesi muhalif bildiri yayınladı. Bunların içinde bugünkü genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu da vardı. Sonrasında imzasını geri çekti.
Ancak hiçbir dönemde Baykal’ın ve parti üst yönetiminin, bu muhalifleri partiden uzaklaştırmak gibi bir anlayışı olmadı. Kılıçdaroğlu adalet yürüyüşü yaptı. Ama yönetime muhalif olanları ve ses çıkaranları partiden attı. Muhalefetin olmadığı bir partide demokrasi olur mu? Şimdi daha da kötü aynı Parti Meclisi af getirdi. Yani af isteyenler zımnen suçluyum diyor. Bu nedenle affını isteyen olmayacaktır. Doğrusu yeni parti meclisinin ihraç kararlarını iptal etmesidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, partide iç çekişme hızlandı. En büyük sorunu da, ‘’önceki seçimlerde canla başla çalışan, sandıkları koruyan gençlerin şimdi seçime gitmeyeceğim‘’ demeleridir. Bu durum CHP’lileri tedirgin ediyor.
Sandığa gitmem diyenler, Genel Başkanın ve kadroların değişmesini istiyor. Gerekçe olarak;
- Kılıçdaroğlu ve parti yöneticileri; Yeni CHP diyerek laikliği tartışmaya açtılar, CHP kuruluş felsefesi ve temel çizgisinden uzaklaştırdılar ve partinin şifreleri ile oynadılar;
- Kılıçdaroğlu, Milletvekili ve parti yönetimine halkta tabanı olmayan, eski maliye ve bürokrat kökenlileri tuttu ve 13 yıldır üstad anlayışı ile bunlarla partiyi dizayn ediyor.
- CHP’ 13 seçim kaybetti,
- Alternatif politikalar geliştirmek yerine partiyi kötüleyen ve halkta tabanı olmayan 10 Aralık’çılara partide etkin görevler verildi.
- Ermeni soykırımı yapıldı diyen ve özürcüler listesinde imzası olanlar ile bu işi organize edenler partinin üst organlarına taşındı;
- Genel başkan seçilmişlere danışmak yerine; danışmanlar ordusu kurması şaibe yarattı.
- Anketlere rağmen adaylıkta direnmesi ve gizli anlaşmalar yapması parti içinde ve dışında güven sorunu oluşturdu.
- Alevi lobisi oluştu. Toplantılar yapılıyor. Bazıları Kılıçdaroğlu giderse, aleviler oy vermez diyor. Laik bir partide böyle bir lobi hem partiye hem de alevilere zarar veriyor.
CHP‘nin kimyasında şeffaflık ve demokrasi var. Genel başkana rağmen diğer partilere göre CHP üyeleri parti içi sorunları daha açık tartışıyor. Bana göre CHP kaynaya -kaynaya, değişecek ve demlenecek.
Yayın Köşe Yazıları, Son Köşe Yazıları, vitrin, vitrin2, Yeni Çağ