Sanatla dünyayı değiştirebileceğine inanan gençlerin 1953’te kurduğu “İstanbul Üniversitesi Talebe Birliği Gençlik Tiyatrosu” belgesel oluyor…
Belgeselin yönetmeni Nurgül Bayram dünün gençleri bugünün ustalarını 67 yıl sonra belgeselin galasında yeniden bir araya getirecek olmanın heyecanını yaşıyor.
67 yıl öncesinde başlayıp 15 yıl süren, Türkiye’nin ve dünyanın farklı şehirlerine dağılmış bir tiyatronun ekibine ulaşmak zor bir serüven olsa da sona gelindi.
Belgesel, Avrupa’da ülkemizi ilk kez temsil eden Türkiye’nin ilk üniversite tiyatrosu ve özel tiyatroların açılmasında ilk ateşi yakan, sanatla dünyayı değiştirebileceklerine inanan gençlerin hikâyesini 67 yıl sonrasından bakarak anlatıyor.
Yalnızca bir dokümantasyon çalışması değil, bir düşünce akımının Türkiye tarihine kattıklarını, tiyatro tarihinin de belgesiz kalan çok önemli bir dönemini aydınlatıyor.
Türkiye’nin aydın ve ilerici gençlerinin birçoğu buradan yetişmedir. Sadece tiyatroda değil, her alanda mesleğinin öncüleri olmuşlar. Birçoğu şu an hayatta değil. Bazı isimleri de çekimler süresinde kaybettik. Ülkü Tamer, Yurdaer Altıntaş, Tonguç Yaşar, Hüsnü Çınar, Tunca Yönder ve çok kısa bir süre önce de Okay Sağtürk…
Hayatta olanların neredeyse tamamına yakınını arayıp buldum, 40’ın üzerinde değerli isimle ve aileleriyle görüştüm. İstanbul, İzmir, Ankara, Bursa, Eskişehir, Bodrum, Almanya, İsviçre, Amerika… Harika insanlar tanıdım bu süreçte… Siyah-beyaz albümlerinden hiç yayınlanmamış o gençlik fotoğraflarını ve belgeleri tarihe tanıklık etmeleri için toparladık.
Ne yazık ki yapılmakta geç kalınmış bir proje. Bir belgesel yönetmeni olarak tiyatromuz adına atılmış bu önemli adımı araştırıp yazmayı, gelecek kuşakların tiyatro belleğine katkı sağlamayı ve tarihe not düşmeyi görev bildim. Çünkü, dünün “GENÇLİK TİYATROSU”, sanatsal ve düşünsel duruşuyla bugünün gençlerine örnek oluşturacak bir yapı.
İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden öğrenciler ve ekip arkadaşlarımla birlikte özveriyle, deyim yerindeyse iğneyle kuyu kazar gibi arşiv çalışması yaptık.
Zor günlerden geçiyoruz olsak da hayattaysak umudumuz ve heyecanımız devam etmeli diyerek filmi tamamlayabilmek için kolektivizm ruhuna başvurarak Fongogo’da bir kampanya başlattık. (http://fongogo.com/Project/genclik-tiyatrosu-belgeseli )
Buradan elde edeceğimiz destekle belgeselin post-prodüksiyon (kurgu, seslendirme, ses düzenleme, müzik, miksaj, color) giderlerini karşılayacağız ve festival başvurularını yapacağız.
Tiyatronun kuruluşundan 67 yıl sonra 2020 Mayıs ayında Gençlik Bayramı haftasında İstanbul prömiyerinde Gençlik Tiyatrosu’nun hayatta olan ve yıllardır birbirini görmeyen tüm ekibini buluşturmayı, günümüzde faaliyetlerini sürdüren Türk Tiyatrosunun tüm ustalarını ve üniversite gençliğini de davet ederek, ustalarla gençler arasında bir sinerji yaratmayı ve belgeselin final sahnesini burada çekmeyi istiyoruz.
İstanbul gösteriminden sonra, yurt dışında belgesel içerikli tüm festivallere başvurusu yapılacak filmimizi ayrıca Almanya Erlangen’de yani Türk Tiyatrosunun Avrupa’da ilk defa temsil edildiği şehirde de göstermeyi planlıyoruz.
KONUŞMACILARDAN ALINTILAR
ATİLA ALPÖGE: Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma yapılmamış olmasını affetmiyorum!
“Bir öğrenci tiyatrosu olarak açılmıştır, profesyonel tiyatronun yapmadığını yapmıştır.
Türk Tiyatrosu’nu önemli bir değişimin ilk alevi olarak tanımlamak isterim.
Bir olayı patlattı. Yani patlamaya hazır bir kazan vardı altına bir alev yaktılar, birdenbire bir sürü topluluk kuruldu. 1960’dan sonra Türkiye’de bir tiyatro patlaması oldu. Her bir köşede tiyatro çıkmaya başladı. İşte bu patlamanın ilk ateşini Gençlik Tiyatrosu yaktı.
Gençler tiyatroyu biz kendimiz yaparız oyunları biz seçeriz biz sahneye koyarız oyunları oyuncuları biz seçeriz, dekorları biz yaparız, biz adamız yahu artık tepemizde insan olmasın demeye başladığı noktayı başlattı.
Avni Dilligil MEB’in klasikler dizisinden yeni yayınlanmış Terentius’un yazmış olduğu ve Nurullah Ataç’ın çevirdiği eski Roma piyesi “Kaynana”yı sahneye koydu. Mayıs ayındaydı, iki arkadaşımla; Ergun Köknar ve Yılmaz Gürsoy’la seyretmeye gittik. Seyrettikçe tüylerimiz diken diken oldu. Tıfıl öğrenci, bunlar üniversite öğrencisi, bizler gibi… Öbür tarafta Şehir tiyatrolarının durumunu görüyoruz. Bu oyundan çıktıktan sonra bir araya geldik. Dedik ki “Demek ki bu gençler böyle başarılı tiyatro yapabiliyorlar, biz niye yapmayalım?” İşte bu duygu bizde bir kıvılcım çaktı.
1954’te Gençlik Tiyatrosu Almanya’ya Erlangen’e gitti. Avni Dilligil’in sahneye koyduğu Brezilyalı yazar Pascoal Carlos Magno’nun “Yarın Başka Olacaktır” adlı oyununu “Erlangen Uluslararası Üniversitelerarası Tiyatro Festivali”ne katıldılar. Bana öyle geliyor ki bu oyun Türk tiyatrosunun Avrupa’ya ilk açılışıdır.
Gençlik Tiyatrosu hakkında bu zamana kadar bir çalışma yapılmamış olmasını affetmiyorum!”
HALDUN DORMEN: Gençlik Tiyatrosu, Türk tiyatrosunun önemli kökenlerinden biridir.
Birçok önemli tiyatro sanatçısı gençlik tiyatrosundan ilk adımlarını atmışlardır tiyatro dünyasına. Benim çok yakın dostum Hamit Belli, ben Galatasaray’da onunla çok yakın dostluk kurmuştum ve hayatımın sonuna kadar en yakın dostum olarak kaldı. O tiyatroya çok meraklıydı banka müdürü olmasına rağmen. Biz “Papaz Kaçtı” adlı bir prodüksiyon hazırlıyorduk, ilk Dormen Tiyatrosu prodüksiyonu,19 55 yılında… “Gençlik Tiyatrosu’nda Metin Serezli var dedi, istersen onunla bir görüş” dedi. Metin Serezli bize Gençlik Tiyatrosu’ndan aktör olan ilk kişi oldu. Metin Serezli’nin gelişiyle Gençlik Tiyatrosu’nun kapıları açıldı bana. Arkasından Nisa Serezli, Nejat Aybek, Erol Keskin, Can Kolukısa geldi. Tabi bir de Semine, canım benim Semine, kaybettik onu, İzzet Günay’ın eşiydi Semine Celasun geldi ve benim yıllarca da sekreterliğimi yaptı. Ben Gençlik Tiyatrosu’ndan gelenlerle çok rahat çalıştım.”
AYDIN ENGİN: Bertolt Brecht diye bir tiyatro adamının var olduğunu ben Gençlik Tiyatrosu’nda öğrendim.
Aynı şekilde Nietzsche gibi bir düşünür olduğunu bilmiyordum. Epik tiyatro-dramatik tiyatro gibi ayrımlar olduğunu daha önce duymamıştım.
Gençlik Tiyatrosu üstüne yapılan bir belgeselde o dönemin fotoğrafı açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum. Televizyonun olmadığı hatta TRT’nin olmadığı, sadece Ankara-İstanbul radyolarının olduğu ve radyolarda “radyo tiyatrosu” adı altında bir şeylerin oynandığında, insanların radyo başına kilitlendiği yani eğlence hayatının son derece kısıtlı olduğu bir dönemdi bu aynı zamanda tiyatroların altın çağıydı.
GENCO ERKAL: Türk tiyatrosunun devlet ve şehir tiyatrolarının yani ödenekli tiyatroların hegemonyasından kurtuluşudur Gençlik Tiyatrosu ve Dostlar Tiyatrosu.
Yepyeni bir gençlik hareketi çıkmıştır ortaya ve damgasını vurmuştur. Sonraki yıllarda zaten buradan yetişen oyuncular özel tiyatroların baş oyuncuları olmuşlardır.
Ciddi bir okuldu Gençlik Tiyatrosu.
CAN KOLUKISA:
Gençlik tiyatrosunun kuruluşundaki ana amacı İstanbul Üniversitesi’nde eğitime gelen gençlerin, kendi seçtikleri disiplinler dışında, sanata olan ilgilerini artırmak; tiyatro, müzik, bale, folklor gibi, hatta korolarda yer alarak aydın gençler olarak mesleklerini yapmak için dağıldıklarında bunu da etraflarına yansıtmalarıydı.
Biz başladığımız zaman Türkiye’de 2 tane hukuk fakültesi, 2 tane tıp fakültesi, 2 tane dişçilik fakültesi vardı. Yani biri Ankara’da biri de İstanbul’da idi. Onun için gelen öğrencilerin yüzde 50’sinden fazlası Anadolu’dan geliyordu. Adana’dan gelmiş Antalya’dan gelmiş Antakya’dan gelmiş, her yöreden arkadaşlarımız vardı. Sonra bunlar yörelerine gittiklerinde en azından Gençlik Tiyatrosu’nda edindikleri bilgileri, kazandıkları bilgileri ve de kültürleri etraflarına gayet tabi yansıttılar.
OKAY SAĞTÜRK: Gençlik Tiyatrosu, elindeki fakir fukara imkanlarla sanatın bütün tiplerinden faydalanmaya çalışarak, insanların hayatlarını değiştirmek için oyun koyan bir tiyatroydu!
Bana göre sanat ölümden öç almaktır! Devamlı kendini ölümle tehdit edilmiş olarak duyan insanoğlunun ölüme karşı koyuşudur, ölüme başkaldırışıdır. Tiyatro onun en iyi görülen, en mimari yapısıdır…
Max Meinecke’nin sahneye koyduğu “Kapıların Dışında” oyununda Beckman’ı oynamıştım. İki yıl geçmişti üzerinden yurda gittim, öğrenciler benimle konuşmaya geldiler, tanımışlar.
Dediler ki: “Siz orada ilk defa bizim içimize bir tohum ektiniz, çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ektiniz” dediler. Gençlik Tiyatrosu budur. Çaresizliğe karşı koymanın tohumunu ekmektir.
OSMAN AROLAT: Biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de değiştirebiliriz diye düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerimizi hep toplumsal içerikli oyunlar olarak yapıyorduk.
Bizim o dönemki gençliğin bir ütopyası vardı. Türkiye’yi ve dünyayı değiştireceğine inanıyordu. O ütopya bizim tiyatromuza da yansıyordu. Yani biz dünyayı da değiştirebiliriz, Türkiye’yi de değiştirebiliriz diye düşünüyorduk ve o yüzden de oyun seçimlerinizi hep toplumsal içerikli oyunlar olarak yapıyorduk. Uluslararası Kültür Şenliği’ni düzenlerken de davet ettiğimiz bütün grupların kendi ülkelerinin dertlerini anlatan oyunları getirmesini istiyorduk. Biz AYAK BACAK FABRİKASI’nı 20-25 yerde Türkiye’de gezdirerek, gezerek, oynadık.
YILMAZ GRUDA: Gençlik Tiyatrosu’nun önemli işlerinden birisi Türk oyunlarını tanıtmak, oyun yazarlarına fırsat vermek oldu…
Nice yetenekli gençlere kapı açtı…Benim de yaratıcılığıma, kotarıcılığıma büyük yardımı oldu. Oyunlar denedim yönetmenlik bağlamında.
Amatör, bir işi bilmeyen, bizde amiyane deyimle işin başlangıcında olan, bilgileri olmayan adam olarak düşünülür. Hayır. Amatör, temelde arayan, araştıran, kendini yenilemeye çalışandır. Amatörlük kadar güzel bir hazine yoktur. Amatör ne yapar; araştırır, bilgi dağarcığını zenginleştirerek ileri gitmeliyim diye uğraşır hep…
SEÇKİN SELVİ: Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı.
1962 yılıydı, bir gazete haberi çıktı. Mersin’in bir köyünde insanlar kötürüm kalıyorlar. Neden? Buğday pahalı olduğu için hayvan yemi olan kara tohumu alıyorlar. Kara tohum yiyorlar ve kara tohum sinir sisteminde bir bozukluk yapıyor ve insanlar felç oluyor. Sermet, (Çağan) buradan hareketle Ayak Bacak Fabrikası’nı yazmaya başladı. 1962 yazı. Sonra biz İstanbul’a gelmek durumunda kaldık. Ama paramız yok. Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı. Neden? Çünkü araba vapuru o zaman tabii köprü olmadığı için araba vapuru Kabataş – Üsküdar sabaha kadar çalışıyor. Araba vapurunda da çok ucuz bir ücret ne bileyim iki buçuk lira mı yirmi beş kuruş mu tam hatırlayamıyorum. Bir bilet alıyorsunuz sabaha kadar gidip geliyorsunuz. Evet Ayak Bacak Fabrikası’nın bir kısmı araba vapurunda yazıldı. Tam o sırada Gençlik Tiyatrosu çok önemli bir sanat odağıydı. TMTF, Gençlik Tiyatrosu uluslararası ağırlığı olan bir tiyatroydu. “Ayak Bacak Fabrikası” Erlangen Festivali’nde de derece aldı.
YILMAZ BÜYÜKERŞEN: Tiyatro kurabilmek için kanımızı satıp para topladık…
İstanbul’da çıkan Dünya gazetesinin Eskişehir muhabiriydim. Babıali’de Cemal Nadir Sokak’taydı matbaa. Gidip gelirken TMTF binasının kapısının yanında afişler asılmıştı…
Federasyon, Gençlik Tiyatrolarıyla ilgilenen ve tiyatroyu bir okul gibi gören eğitici fonksiyonu vardı, Avrupa’ya uluslararası Gençlik Festivallerine katılmışlar derece almışlardı. Ben de hayalimde günün birinde inşallah biz de tiyatromuzu Avrupa’ya götürürüz, kendi gençlik tiyatromuzu diye düşünüyordum…
Arkadaşlarla toplandık özel bir tiyatro kurabilmek için, sermaye nasıl buluruz diye düşünmeye başladık… Arkadaşlardan, her kafadan bir ses çıkıyordu tabii, genç adamlarız. Ben önde hep gelip de fikri ortaya atan olduğum için dediler ki sermayeyi bulmak sana düşüyor. Nasıl bulacağız sermayeyi? Git kapı kapı dolaş bul ikna et. Eskişehirlisin, doğma büyümesin, gazeteciliğin var tanıyorlar seni falan dediler. Benim aklıma o sırada tanıştığım, gazetede röportaj yapmak için gittiğim devlet hastanesi geldi. Şimdi devlet hastanesinin tiyatroyla nasıl bir ilişkisi var diyeceksiniz. O günlerde Türkiye’de Kan Bankaları kurulmuş ve bütün hastanelerde para verilerek vatandaşa kan biriktirme diye bir faaliyete girişilmişti. Bunun röportajını yapacaktım. Baktım 350 liraya herkesten kan alınıyor. Biz baktık tiyatro kurmak isteyen 300-400 kişi kadar varız öğrenciler olarak. Geldim arkadaşlara dedim ki hepiniz hazırlanın iki gün üç gün arka arkaya gideceğiz, kuyruğa gireceğiz, devlet hastanesinde kan vereceğiz. Kan satacağız. Sermaye bulacağız. 350 kişiyiz, 350’şer liradan baya bir para ve hakikatten kuyruklar halinde 3-4 gün boyunca bizden kan aldılar ve kanı aldıkları arkadaşımıza da 350 lira verdiler. Kanımızı sattık paraları topladık, Eskişehir’de kendi tiyatromuzu kurduk.
SUNA KESKİN: Türk Tiyatrosuna damgasını vurmuş bir gruptu.
Öğrenciyken hayran olduğum için provalarını seyretmeye giderdim. Hatta çok iyi hatırlıyorum orada Erol (Keskin) bir oyun sahneye koyuyordu, baktım genç oyuncunun birini azarlıyor, dedim ki eyvahlar olsun burası çok tehlikeli ben kaçayım. Gençlik Tiyatrosu’ndan Türk tiyatrosuna damga vurmuş çok nitelikli oyuncu, yönetmen, yazar, dekoratör, afişçi insan yetişti.
NEVRA SEREZLİ: Metin’i tanıdığımdan beri bana Gençlik Tiyatrosu anlatırdı.
O günlerin keyfini, nasıl Almanya’lara gittiler, turnede neler yaptılar, nasıl heyecanlandılar, çok başarılı olduklarını anlattı. Ağzından hiçbir zaman Gençlik Tiyatrosu lafı düşmezdi.
TMTF’nin (Türkiye Milli Talebe Federasyonu) hazırladığı tiyatro festivalleri çok etkiliydi o dönemde. Türkiye’ye; Yugoslav Tiyatrosu, Balkanlar, Fransız toplulukları, her ülkeden tiyatro topluluğu gelirdi. Birbirimizi şaşkınlıkla izlerdik. Bazılarını çok beğenirdik, bazılarını beğenmez kendimizi daha üstün bulurduk. Müthiş bir kaynaşma olurdu aramızda. Bu devirde yapılmıyor, ben çocuklarımı büyütürken çocukların da katıldığı tiyatro festivalleri, yarışmaları olurdu, tiyatrocu yetiştirmek için üniversiteler arası festivallerin yapılması lazım, çok faydalı bir şeydi, şimdi çoğu yok!
ZİHNİ GÖKTAY: Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm!
Ben özgür tiyatro yapmayı orada gördüm, öyle başladım. Yani “Ayak Bacak Fabrikası”nda, “Yılanların Öcü”nde söylemek istediklerimizi hiçbir sansüre uğramadan, hiçbir slogan atmadan edep dairesinde tiyatro yapmanın seyirciyi ajite etmeden bilinçlendirmenin güzelliğini gördüm ve onun tepkisini aldım, onu doya doya içime sindirdim.
İZZET GÜNAY:
“Tiyatronun alevlenmesine sebep olan hareketlerden biriydi Gençlik Tiyatrosu. Yani tiyatro aşkıyla yapılmış hiçbir menfaat gözetmeden. Onlar belki ilerde profesyonel tiyatrocu olacaklarını bile tahmin edemiyorlardı.”
RAHMİ DİLLİGİL:
Gençlik Tiyatrosu, sosyal demokrat tiyatronun en başta gelen mihenk taşıdır. Rahmetli abim Erhan Dilligil, Gençlik Tiyatrosu’na hayran, destek veren bir insandı, o zamanlar şehir tiyatrolarındaydı ve bana şunu anlatmıştı: Babam varını yoğunu yollara harcayıp bütün üniversiteli gençlere ve dışarıdan gelen amatör gençlere tiyatroyu öğretmeye çalışıyordu!
YURDAER ERŞAN
Türkiye’de tiyatroyu hem halka götürmek hem tiyatronun yeni unsurlarla, taze kanlarla beslenmesini sağlamak, hem de hayata iktisatçı, mühendis, doktor olabilecek insanların tiyatronun da birazcık kanlarına girmesine imkan sağlayarak onları daha sosyal bir varlık haline getirmek için ortaya çıkan bir yapılanmaydı!
GÜNEŞ UĞURLU:
Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki ben iki üniversite bitirmiş oldum.
Rahmetli Gündüz Aykut, bizim babalarımız arkadaştı Burdur’dan. Bizim bir tiyatromuz var, Gençlik Tiyatrosu. Anadolu’ya turneye çıkacağız, yaz boyunca temsiller vereceğiz, sahnede perdeyi, ışığı, efekti, müziği falan yönetecek birine ihtiyacımız var dedi. Benim tiyatro ile hiç alakam yok, ama hoşuma gitti teklif, babadan kalma bir akordiyon vardı, onu da alırsan çalarız diye babadan kalma bir akordeon vardı onu da aldım yanıma. Anadolu’ya turneye gittik. Benim ilk katıldığım oyun Boş Beşik’ti.
Anadolu turnesinden döndükten sonra ben bu yeni ortama ısındım ve çok yeni fikirlerle, bakış açılarıyla karşılaştım. Gençlik Tiyatrosu hayatımda o kadar etkilidir ki ben iki üniversite bitirmiş oldum.
Fongogo Link:
Fragman Link:
Arşiv Fotoğrafların Açıklamaları:
Fotoğraf 1:
Boş Beşik – 1956
Sahneye koyan: Avni Dilligil
Yazar: Necati Cumalı
Eminönü Sahnesi
Gençlik Tiyatrosu, Eminönü Sahnesi’nde, “Boş Beşik” oyuncuları, yazar Necati Cumalı ve diğer çalışanlarla birlikte.
(Metin Serezli, Nisa Ersan Serezli, Semine Celasun Günay, İlhan İskender, Can Kolukısa, Erhan Dilligil, Necdet Aybek)
Fotoğraf 2:
Boş Beşik – 1956
İlhan İskender ve Nisa Ersan Serezli sahnede
(2 fotoğraf, https://eskiimgeler.com/ sitesinden, Hakan Akçura arşivinden kullanılmıştır.)
Fotoğraf 3:
Gençlik Tiyatrosu oyuncuları – 1957
(Sağdan sola) Tuncel Kurtiz – Yurdaer Erşan – Güneş Uğurlu – Filiz Uygur Ercan – Ayten Kolçak)
Fotoğraf 4:
Midasın Kulakları / Tunca Yönder – Nuran Oktar Öngören
Yazar: Güngör Dilmen
Sahneye Koyan: Yurdaer Erşan
Gençlik Tiyatrosu – Meydan Sahnesi
Fotoğraf 5:
Kulaktan Kulağa – Giray Güçlü- Şemsi İnkaya – Birsen İnkaya – Yurdaer Erşan – Nuran Oktar – Vasıf Öngören – Gündüz Aykut – Aras Ören – Güner Namlı
Yazar: Lady Gregorty
Türkçesi: Memet Fuat
Sahneye Koyan: Okay Sağtürk
Reji Asistanı: Sami Şekeroğlu
Fotoğraf 6:
Gençlik Tiyatrosu oyuncuları ve ekibi
Giray Güçlü – Yurdaer Erşan – Halit Akçatepe – Tülin Önengüt – Birsen İnkaya – Güner Namlı – Aydın Engin – Onur Uysal Güneş Uğurlu
Fotoğraf 7:
Gençlik Tiyatrosu oyuncuları Taksim’de TMTF festival yürüyüşünde. – 1965
GENÇLİK TİYATROSUNA EMEK VERENLER (TESPİT EDİLENLER)
- AVNİ DİLLİGİL
- ABDULLAH ÖNER MİSKİ
- ALTAN İLKİN
- ALTIN TERİM SOYLU
- ALİ KESKİNER
- ASAF ÇİYİLTEPE
- ATİLLA SAV
- ATİLLA TOKATLI
- ATİLLA ELDEM
- AYBERK ÇÖLOK
- AYDIN ENGİN
- AYKUT ORAY
- AYŞEGÜL DEVRİM
- AYTEN UĞURALP
- ARAS ÖREN
- ALTAN AKIŞIK
- ADEN TOLAY
- BEKLAN ALGAN
- BELKIS FIRAT DİLLİGİL
- BİRSEN İNKAYA
- BÜLENT ERBAŞAR
- CAN KOLUKISA
- CÜNEYT TÜREL
- CENGİZ TÜNAY
- ÇETİN ALTAN
- CEM BAŞAĞAN
- DENİZ ORCAN
- ERHAN DİLLİGİL
- EROL KESKİN
- EROL AKSOY
- ERSUN KAZANÇEL
- ERGUN ÖZCAN
- ERTUĞRUL ÜÇEL
- ERDOĞAN TUNCER
- ENVER AYDIN
- ERDOĞAN KARAMUK
- FİLİZ ÜÇEL
- FİLİZ ERCAN UYGUR
- GÜNEŞ UĞURLU
- GÜNDÜZ AYKUT
- GÜNGÖR DİLMEN
- GÜRDAL ONUR
- GÜNER NAMLI
- HALİT AKÇATEPE
- HAMİT BELLİ
- HAMİT AKINLI
- HAYRİ EROĞLU
- HÜSNÜ ÇINAR
- HİTAY DAYCAN
- HEKTOR İSMET ÖKTEM
- İNCİ AYKUT
- İLGİ ADALAN
- İLHAN ÇEVİK
- İLHAN İSKENDER
- İLHAN DAMACI
- KEMAL OKVURAN
- MELİH VASSAF
- MENGÜ ERTEL
- NECATİ SEPETÇİOĞLU
- METİN SEREZLİ
- METİN ERCAN
- NEDİM OTYAM
- NEJAT KURANEL
- NECATİ CUMALI
- NEJAT ÖĞÜNÇ
- NECDET AYBEK
- NİSA ERSAN SEREZLİ
- NUR NURSAL
- NURAN OKTAR ÖNGÖREN
- NURETTİN SÖZEN
- OKAY SAĞTÜRK
- OKTAY ARAYICI
- OSMAN AROLAT
- ONUR UYSAL
- OĞUZ ARAL
- OĞUZ KOLÇAK
- ÖZDEMİR NUTKU
- RANA CABBAR
- RAİF ERTEM
- SABAHATTİN DEMİRAĞ
- SABAHATTİN KUDRET AKSAL
- SAİT YERSU
- SAMİ ŞEKEROĞLU
- SEMİHA BAYBÖRÜ
- SEMİNE CELASUN GÜNAY
- SENİH ORKAN
- SERMET ÇAĞAN
- SEVDA SARICA
- SÜMERAY GÜRÜN
- SİNA AKŞİN
- ŞEMSİ İNKAYA
- TANJU TUNCEL
- TARIK BUĞRA
- TOLGA TİĞİN
- TONGUÇ YAŞAR
- TOKTAMIŞ ATEŞ
- TUNCA YÖNDER
- TUNCEL KURTİZ
- TURGUT ÖZAKMAN
- TÜLİN ALPMAN
- UFUK ESİN
- UĞUR ÇATBAŞ
- ÜLKÜ TAMER
- ÜSTÜN KORUGAN
- VASIF ÖNGÖREN
- YAMAN BAŞKUT
- YALÇIN GÜRSEL
- YILMAZ ONAY
- YURDAER ALTINTAŞ
- YURDAER ERŞAN
- ZEKİ DİNÇSOY
- ZİHNİ GÖKTAY
ANLATICILAR
ATİLA ALPÖGE, CAN KOLUKISA, HALDUN DORMEN, YILMAZ BÜYÜKERŞEN, NURETTİN SÖZEN, GENCO ERKAL, İZZET GÜNAY, YILMAZ GRUDA, ZİHNİ GÖKTAY, RANA CABBAR, HÜSNÜ ÇINAR, OKAY SAĞTÜRK, TOLGA TİĞİN, YURDAER ERŞAN, SEÇKİN SELVİ, AYDIN ENGİN, ATİLLA SAV, TUNCA YÖNDER, EROL KESKİN, SUNA KESKİN, ADEN TOLAY, AYBEK KORUGAN, ASLI ÖNGÖREN, NECDET AYBEK, OSMAN AROLAT, NEDRET GÜVENÇ, NEVRA SEREZLİ, İLGİ ADALAN, RAHMİ DİLLİGİL, SİNA AKŞİN, GÜNEŞ UĞURLU, HURİ AYKUT, ARZU KARAYEL AYKUT, METİN DENİZ, ALTAN AKIŞIK, CENGİZ TÜNAY, HEKTOR İSMET ÖKTEM, PROF. DR. EROL İPEKLİ, METİN ERCAN, CAN FUTACI
DANIŞMANLAR
Can KOLUKISA – Tiyatro ve Sinema Oyuncusu / Oyuncular Meslek Birliği Başkanı
Yurdaer ERŞAN – Tiyatro Oyuncusu ve Yönetmeni