Dr. Alper Akçam: “Umut ilkesi yaşamın özü ve gerçeğidir”

Dr. Alper Akçam: “Umut ilkesi yaşamın özü ve gerçeğidir”

Dr. Alper Akçam yazdı ; “Umut ilkesi yaşamın özü ve gerçeğidir”

Üst üste geldi…

Yaşanmış eski seçimler ve referandum, benzer durumlarda alınmış birçok yargı kararı (içtihat), yürürlükteki yasalar ve Anayasa hükümlerine karşın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin (yalnızca başkan seçiminin!) YSK tarafından otuz altı gün sonra iptal edilmesi (benzer bir durumda “Atı Alan Üsküdar’ı Geçti” denildiğini de anımsayarak) ülkemizde demokrasi ve hukuk mücadelesi anlamında bir milat olarak hep hatırlanacaktır. Belki de, birileri bu utancın altından kalkamayacaktır. 23 Haziran’da yeniden yapılması kararlaştırılan seçimlerin gerçekleşme ortamı ve o gün yaşanacak olanlar geleceğimize bir kez daha ışık tutacak… 31 Mart seçimi ve sonrasında cansiperane bir özveriyle oylara, sandıklara sahip çıkmaya çalışmış, günlerce yorgun, uykusuz mücadele etmiş Ekrem İmamoğlu ve demokrasi güçleriyle hepimizin içindeki adalet duygusu yeni bir sınava hazırlanıyor…

İstanbul’da yaşananın yalnızca bir yerel yönetim başkanlığı sorunu olmadığı, bu belediyeden adı çok bilinen kimi vakıf ve derneklere aktarılmış muazzam ölçüdeki millet kaynaklarının açıklanmasına ilişkin artık iyice güdümlü sayılan “yargı” tarafından getirilmiş “yayın yasağı” ile de açıkça ortaya çıkmıştır. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Seçimi, aydınlıkla karanlığın, gerçeklikle yalanın, gönül dolusu gülüp eğlenerek yaşamak ile üç kuruş çıkara teslim olmanın, korku ve karanlığın kasveti altında kalmanın yarışması gibi de değerlendirilebilir.

Yaşamın toplumsal yüzüyle ilk kez mağalaralarda tanışan insanlık, bugünlere “umut ilkesi” ile geldi. Umudu ve gerçeği savunanlar çok kayıplar verdiler; gerçeğin haklılığı ve adalet uğruna bile isteye ölümü göğüsleyenler de oldu kuşkusuz… Ama yaşam hep ileriye doğru gitti…

Son günlerde Ernst Bloch’un “Umut İlkesi” adlı kitabını okuyorum. Dokuz yüzer sayfalık iki ciltte dünya düşünce tarihini baştan sonra gözden geçirmiş Bloch… Bize, geleceği kuran insanın iradi eylem gücüdür diyor! Umberto Eco’nun dünyanın en çok okunan romanları arasına girmiş “Gülün Adı”nı da ikinci kez gözden geçirdim. İslam düşünürleri tarafından Batı’ya yeniden armağan edilmiş Aristo’nun ikinci “poetika” kitabında ele aldığı gülmece kavramının ve gülmenin, ve ona bağlı olarak umut etmenin yenileştirici gücünü halktan ve halk adına davranan felsefeden saklamaya çalışan, kitabın sayfalarını zehirleyerek okuyanları ölüme sürükleyen Hristiyan ortaçağının temsilcisi kör papaz Jorge ile yalnızca gerçeğin ardında olan, olayın geçtiği manastıra cinayet soruşturması için gelmiş William ile çömezi Adso arasında yaşananlar, Rönesans tomurcuğunun güle dönüşmesinin, Batı’daki büyük insanlık atılımının da de habercisi gibidir…

Türkiye Cumhuriyeti kuruluşu ve onun ardından yaşama geçmiş Köy Enstitüleri de, Doğu ve Asya dünyası için bir Rönesans girişimi gibiydi… Ve bugün, kendi Rönesansı’nın ilerici kazanımlarıyla dünyanın egemenliğine sıçramış olmakla birlikte ekonomik ve politik alanda emperyalist sistemin güdücüsü olmuş Batı’nın Şarkiyatçı karıştırmaları ile, Doğu sonsuza kadar karanlık içinde tutulmaya çalışılıyor. Ve sömürgen Batı’nın en büyük yardımcıları din üzerinden politika yürüten Doğulu işbirlikçileri oluyor…

Dün birkaç gün aradan sonra (annemin diz ameliyatı ve özel bazı sorunlar nedeniyle uğrayamamıştım) yaklaşık on yıldır emek verdiğim evimi ve bahçemi görmeye gittim. Yan tarafa ektiğim kekikler birbiriyle birleşmiş, bir kekik halısı gibi çiçek açmış, burcu burcu kokuyor… Erguvan ağacım arıların coşkulu uğultusuyla gülümsüyordu güneşe. Dikenlerini ve ayrık otlarını temizlediğim karşı bahçemde yaylalarımın sarıçiçekleri, mavi mineler karşıladı beni…

Çiçekleri koparabilirsiniz ama, baharın gelişine ve içimizde büyüyen adalet duygusuna, umuda engel olamazsınız!

Bu ülke, yalana, karanlığa ve kasvete teslim olmamalı, olmayacak, … “Umut İlkesi” yaşıyor, bizden sonra da yaşayacak…

 

About Post Author