Ekonomi yönetimi iki kurumdan oluşuyor. Birisi Hazine ve Maliye Bakanlığı, diğeri de Merkez Bankası.
Merkez Bankası toplam talebin düşürülmesi için, sıkı para politikası uyguluyor. Kredi daralması var. Söz gelimi dün açıklanan konut satış istatistiklerine göre, ipotekli konut satışlarının toplam satışlar içindeki payı 2021 yılında yüzde 19,7 iken, 2024 Ocak- Temmuz ayları ortalaması yüzde 10’un altına geriledi.
Yine MB gösterge faizini artırdı ve fakat reel faiz seviyesine geçmedi.
Toplam talebin düşmesi ekonominin de soğumasına ve enflasyonun düşmesine neden olur.
Toplam talep – Tüketim – büyüme ilişkisi olarak, son yıllarda çelişkili bir durum var. Aşağıdaki tabloda görüldüğü gibi, 2021 yılına kadar hane halkı tüketim artışı ile büyüme arasında doğrusal bir ilişki var. 2021 sonrası tüketim artışı ile büyüme trendi aynı yönde ve fakat tüketim artışı daha yüksek. Bunun nedenleri;
- 2021 TL krizine hükümetin başta nas olmak üzere yanlış iktisat anlayışları etkili oldu. Bu güne kadar da bu yanlışlar değişik yönetimler ve politikalar da olsa, aynı çizgide devam ediyor. Söz gelimi, KDV’yi artırmak mal ve hizmetlerin fiyatını artırır. Fiyatı artan malın talep elastikiyeti yüksekse tüketim azalır. Lüks mallar bu grupta yer alır. Ama gıda ve diğer zaruri tüketim mallarında talep elastikiyeti serttir. Fiyatını artırsan da bunlara olan talep düşmez.
- Öte yandan, gelir ve kurumlar vergi oranları artırıldı. Bu vergiler yüzde 80 ve daha fazlası tasarruflardan ödenir. Tüketimi azaltıcı etkisi azdır.
- Yine bu yanlışlar, toplumda güven kaybına neden oldu ve panik yarattı. Fiyatlar daha da artacak diye 2022 yılında tüketim arttı. TÜFE’de arttı.
- Hazine ve Maliye Bakanlığının zoruyla Cumhurbaşkanı tasarruf önlemleri kararnamesi yayınladı. Bu kararname hem uygulamada bir değişiklik getirmedi, hem de güven vermedi.
Aslında Türkiye‘de temel yanlış, dezenflasyonist politikaların para ve bütçe politikaları ile sınırlı olduğu varsayılmasıdır. Gelişmiş piyasa ekonomilerinde, ABD’de bu olabilir. Ama Türkiye’de birikmiş yapısal sorunlar var.
Bu yapısal sorunlar;
- Demokratik ve hukuki altyapı ve güven sorunu;
- Kurumsal yapıda bozulma;
- Kırılgan ekonomik yapı,
- Piyasada oligopol yapı,
- İthalata bağımlı üretim yapısı;
- Toplam Faktör verimliliğinin düşük olması,
- Sektörel dengesizlik ve sanayide düşük kapasitedir.
Ekonomi yönetimin başına getirilenler, finans sektöründen geliyor. Bu kadroların görüşleri Milton Friedman’ın “enflasyon her zaman ve her yerde parasal bir olgu olmuştur” şeklindeki dar kalıbına sıkışmıştır.
Hükümet ekonomiye 20 senedir, günübirlik ve sıcak para penceresinden bakıyor ve bu kadrolar da yapısal sorunları göremiyor.
ABD bile fiyat istikrarına her zaman tüketim ve talep penceresinden bakmadı. Söz gelimi; 1980 sonrasında ABD Başkanı Ronald Reagan tarafından arz yanlı politikalar (Supply side economics) uygulandı. Bu politikalarla düşük enflasyon hedeflerine toplam arzı artırıcı önlemler ile daha etkili bir şekilde ulaşılacağı savunuldu.
Türkiye’de Enflasyon yüzde 40’a düşer ama bu kadar sıcak para geldiği gibi giderse, kur şoku yaşarız ve TL tekrar değer kaybeder. Enflasyon artar.
Yayınlama 14 Ağustos 2024
Yayın Köşe Yazıları, Son Köşe Yazıları, vitrin, vitrin2, Yeni Çağ