AV. SELÇUK KAYA: ÇOCUK HAKLARI VE ADALET SİSTEMİ

AV. SELÇUK KAYA: ÇOCUK HAKLARI VE ADALET SİSTEMİ

 

Tarihsel Süreç İçinde Çocuk ve Çocukluk

Çocuk haklarının gelişimi ile ilgili tarihsel sürece göz attığımızda insanlık tarihinin pek de parlak başarılara imza atmadığını görmekteyiz. Bu tarihten yaklaşık yüzyıl öncesine 24 gittiğimizde çocukların ve çocukluk döneminin bilimsel olarak incelemeye konu edilmediğini, insanlığın çocuğun ve ergenin gelişiminin büyüleyici öyküsünü anlamadan zamanını geçirdiği anlaşılmıştır. Carl Sagan’ın dediği gibi, “her birimizin içinde bir evren vardır.”

 

Bireysel evrenlerin keşfedilmesi birbirinden farklı grupların mesleği ya da uğraşı olmuştur, olmayı da sürdürecektir. Her birimizin içinde bir evren vardır cümlesi ile işe başladığımızda çocukluk kavramının yaşamın özel ve önemli bir dönemi olduğunu kabul etmemiz gerekmektedir. Ortaçağda insanlar, çocukluğu yaşamın farklı bir dönemi olarak görmüyor, büyüyen çocuğun bakım ve beslenme ihtiyaçlarını dikkate almıyorlardı. Çocuklar adeta “Küçük Yetişkinler” olarak kabul ediliyorlardı. Bu dönemde doğum ve bebek ölüm oranları çok yüksek olduğundan, bebekler tam olarak ailenin üyesi olarak kabul edilmemekteydiler. Ölüm olgusu, anne ve babaların çocuklara bağlanmalarına onlara sahiplenmelerine engeldi. Bu dönemde sıradan bir insanın yaşam standardının çok düşük olması nedeniyle, bebeklerin de içinde bulunduğu zayıf ve çaresizlerin yaşama şansı hep düşük kalırdı. Farklı çocuklar ve Gayrı meşru çocuklar teşhir edilip, öldürülürdü. İnsanlık tarihinde, çocukların ölüme terk edilmesi ya da kurban edilmesi, ortaçağdan da önce başlayan bir gelenekti. Tarihin bu ve daha önceki dönemlerinde çocukların kol ve bacaklarının kesilmesinin, gözlerinin çıkartılarak dilendirilmelerinin de az rastlanan bir durum olmadığı bilinmektedir. Çok yakın zamanlara kadar çocuklar 5-7 yaşlar arasındaki çocuklar yetişkin dünyası içine alınır, yetişkinlerle aynı oyunları, şarkıları ve giyim tarzlarını paylaşırlardı. Kumar oynama, içki içme ve yetişkin çalışma alanları paylaşılır ve çoğunlukla gevşek aile yapıları içerisinde zaman zaman cinsel istismara uğradıkları da görülürdü. Günümüzde çocuk ihmal ve istismarı olarak görülen pek çok davranış yakın tarihlere kadar hiç yadırganmamaktaydı. Yetişkinler, çocukların duygularını anlama çabası olmadığı gibi çocuğun gelişimine, bu davranışların nasıl etkisi olabileceğine ilişkin bir farkındalığa da sahip değillerdi.

Modern Çağ ve Çocuklar

Öncelikle 18. yüzyıldan itibaren batı toplumunda, bilime dayalı tıbbın işlevsellik kazanmasıyla, çocuğun beden gelişimi ve işleviyle ilgili çalışmalar başlamıştır. Günümüze Gelindiğinde çocukluğun bir gelişimsel süreci olduğu anlaşılmıştır. Bu anlayışın gelişip kavranmasından sonra çocukluğun kendine özgü bir gelişimsel süreç olduğu ve çocukların özel olarak korunması ve desteklenmesi gerektiğine dair yasal düzenlemelere gidildiği görülmüştür. Bugünkü bakış açısını, modern toplumun, modern çocukluk ve çocuk koruma anlayışı olarak ifade edebiliriz. Çağımızın çocuklara bakış

Açısında önemli mesafeler alınmış, çocuk bir yandan toplumsal yapının aktif bir öznesi olarak görülürken, bir yandan da çocuğun korunması ve sağlıklı gelişmesi fikrine önemli vurgular yapılmaya başlanmıştır.

Çocuk Hakları Ve Çocuk Adalet Sistemine İlişkin Temel Belgeler

Çocuklarla ilgili uluslararası arenada önemli çalışmaların geçen yüzyıl ile günümüzde önemli bir aşamaya geldiği görülmektedir. İlk önemli uluslararası çalışmanın 26 Eylül 1924 yılında, Milletler Cemiyeti Genel Kurulu’nun “Çocuk Hakları Bildirgesi’ni” kabul ederek ilk geniş kapsamlı uluslararası düzenleme ortaya konulmuştur. Birleşmiş milletlerin kurulmasından sonra, 1948 yılında BM Genel Kurulu, İnsan Hakları Evrensel bildirgesini kabul etmiş, ancak çocuk hak ve özgürlükleri konusunda özel bir düzenlemeye yer vermemişti. Bu eksiklik 20 Kasım 1959 ‘da giderilmiş ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 78 Ülkenin katılımıyla ve oybirliği ile Çocuk Hakları Bildirgesini kabul etmiştir. Bu bildirge ile çocukların eğitim, sağlık ve özel korunma haklarına yer vermiştir. Birleşmiş Milletler 1979 yılını çocuk yılı ilan etmiş ve bu anlamlı yılın devamında çok geniş katılımlarla, çocuk haklarına dair çatı mevzuat denebilecek Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları sözleşmesini 20 Kasım 1989 yılında imzalamıştır.

Uluslararası toplum devam eden yıllarda daha pek çok uluslararası sözleşmelere imza atmış ve pek çok ülke bu sözleşmeleri onaylamak suretiyle iç hukuk kuralları haline getirmişlerdir. Çocuk haklarına ilişkin olarak Uluslararası alanda imzalanmış ve çocuk haklarına egemen olan bu belgeleri inceleyecek olursak; Çocuk Hakları Sözleşmesi: Yukarıda da bahsedildiği gibi 20 Kasım 1989 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından imzalanmış ve çocuk haklarına ilişkin Çatı Mevzuat diye adlandırabileceğimiz bir sözleşmedir. Bu sözleşme her bir çocuğun hak sahibi birer birey olarak korunması, gelişimi ve temel hakları konusunda yeni bir felsefe ve anlayışı beraberinde getirmiştir. Çocuk Hakları Sözleşmesine hakim olan ilkeleri dört başlıkta toplayabiliriz. Çocuğun Yaşaması ve Gelişmesi İlkesi; BM Çocuk haklarına dair sözleşme, Yaşamak her çocuğun temel hakkıdır ve herkesin ilk görevi çocukların yaşama hakkını korumaktır. Yaşama hakkının sağlanmasının yanı sıra, çocuğun hayatta kalması ve gelişmesi için mümkün olan azami çabanın gösterilmesini “devletlerin azami sorumlulukları olarak görür” demek suretiyle çocuğun yaşaması ve dönemine uygun koşullar da en iyi şekilde gelişmesini sağla maya yönelik ilkeyi koymuştur. Çocuğun Yüksek Yararı İlkesi; Sözleşme, çocukları ilgilendiren konularda, öncelikle çocuğun yararının gözetilmesini gerektirir. Toplumun savunmasız bir grubu olan çocuklar, kendi haklarını arayamazlar. Hükümetler, gönüllü sektör, sivil toplum kuruluşları, aileler, bakım hizmetleri verenler bu haklara saygı gösterme, ihlal etmeme yükümlülüğü verir. Sözleşme bu ilke ile çocuk Merkezli bir bakış açısını ve birbiriyle ilişkili hak ve ihtiyaçlarına dikkat çekme ilkesini ortaya koymuştur. Çocuğun Katılımı İlkesi; Sözleşme, çocuğun “kamu yaşamın da yer almak”, “kamu yaşamının bir parçası olmak’’ şeklinde tanımlanan katılım, bireylerin karar süreçlerinde ve etkinliklerde yer alması, bu süreçlerde etkili olması, karar

Mekanizmalarına, uygulama ve değerlendirme süreçlerine etkin müdahalelerde bulunmasını ortaya koymuştur. Ayrım Gözetmeme İlkesi; Çocuk hakları, istisnasız olarak bütün çocuklar için geçerlidir. Çocuğun fiziksel özelliklerinin, inancının ana dilinin, cinsiyetinin ya da başka bir özelliğinin hiçbir rolü yoktur. Devletler, hiçbir ayrım yapmadan kendi egemenlik alanındaki bütün çocukların haklarını tanır ve taahhüt eder. Bu ilke ile ayrımcılık yapılmaksızın çocuk haklarının tanınması ve sağlanması ilkesi ortaya koyulmuştur.

Riyad Kuralları (Önleme)

Sözleşmenin tam adı Çocuk Suçluluğunun önlenmesine ilişkin Birleşmiş Milletler Yönlendirici İlkeleri’dir. Riyad Kuralları ile risk altında bulunan çocuklara özel ihtimam gösterilmesini, gençlere toplumda etkin rol verilmesini, politika ve uygulamaların bu amaçlara uygun olarak düzenlenmesini öngörmektedir. Riyad Kuralları, temel perspektifler, yönlendirici ilkelerin kapsamı, genel önlem, sosyalleşme süreçleri, sosyal politika, yasal düzenlemeler ile Çocuk Adalet Sistemi politika geliştirme ve koordinasyonu bölümlerinden oluşmaktadır.

Pekin Kuralları (Yargılama)

Sözleşmenin tam adı, Birleşmiş Milletler Çocuk Adalet Sisteminin Uygulanması Hakkında Asgari Standart Kurallarıdır. Sözleşme kanunlarla ihtilaf halinde olan çocuklarla ilgili her sistem ve tanım altında bu kişilere uygulanacak işlemlere ilişkin asgari standartları düzenlemektedir. Çocuk Adalet Sistemi içerisine giren çocuklarla ilgili tüm kurum ve çalı şanların yaklaşımları, soruşturma ve kovuşturmada uygulanacak ilkeler, hüküm verme ve tespite ilişkin esaslar çocuğun ikincil mağduriyetinin önlenmesi gibi esaslara yer verilmiştir.

Havana Kuralları (İnfaz)

Sözleşmenin tam adı, Özgürlüğünden Yoksun Bırakılmış Çocukların Korunmasına İlişkin Birleşmiş Milletler Kuralları’dır. Bu Kurallar çocuğun özgürlüğünden yoksun bırakılmasının son çare olduğunu, mümkün olan en kısa süre için tutulması gerektiğini, Devletlerin, çocukların özgürlüğünden yoksun bırakılmayacağı asgari yaş sınırı belirlemesini, yetişkinlerden ayrı tutma gibi kuralları belirlemektedir. Kurumlar da çocuğun bedensel, zihinsel ve sosyal gelişimini ve toplumun üyesi olarak potansiyelini artıcı faaliyet ve programlar oluşturma, bağımsız denetim mekanizmaları oluşturma sorumluluğunu düzenlemektedir.

Ülkemizde Çocuk Adalet Sistemi

Son yıllarda ciddi bir ivme ve gelişim kaydetmiştir. Ceza Hukuku reform süreci kapsamında 2005 yılında kabul edilen 5395 Sayılı Çocuk Koruma Kanunu ile ilgili mevzuatı, çocuk adalet siste mi konusunda uluslararası ilkeleri temel alan bir çalışma anlayışını beraberinde getirmiştir. Eksikliklere rağmen 2005 yılı öncesine oranla ciddi

Sayılacak mesafeler alınmıştır. Çocuk mahkemelerinin sayıları arttırılarak Ülke genelinde yaygınlaştırılmış, çocuk mahkemelerinde çalışacak Sosyolog, Pedagog ve Psikologlar bu mahkemelerde görevlendirilmiş, gerek yurt içi gerekse yurt dışı eğitimlerine ağırlık verilerek çocuk gelişim süreci ve çocuk adalet sistemi hakkında farkındalığın arttırılmasına çalışılmıştır.

“Çocuk” büyük insanların küçüklük halleri değildir. Hiç olmamıştır. Bazılarımız çocukları düşünürken onların küçüklüklerini, henüz büyümemişlik olarak algılarsa ya da onların duygu, düşünce ve davranışlarını “Çocukluk dönemi ve sistemi” dışında düşünürse bir sorunun var olduğunu, henüz çocuklar ile ilgili bilgilerin herkese ulaşmamış olduğunu fark etmemizde yarar vardır.

Güvenlik ve emniyet kendiliğinden olan şeyler değildir, ortak fikir birliği ve kamusal yatırımın sonuçlarıdır. Toplumumuzun en kırılgan bireyleri olan çocuklarımıza şiddet ve korkudan arındırılmış bir hayat borçluyuz.

Sonuç olarak; Tüm ülkeyi yasa boğan Narin çocuğun ve onun gibilerin hayat haklarının ellerinden alınmasını istemiyorsak, bütün çocuklarımızı şiddet ve korkudan uzak tutmak için çocuk ve çocuk hakları konusunda bütün toplumu aydınlatmak zorundayız. Çocuklara çeşitli dini, mezhepsel ya da çağ dışı kalmış feodal toplum gözüyle değil, bilimin ışığı ile bakmamız gerekmektedir. Bütün çocuklara şiddet ve korkudan uzak bir hayat diliyorum.

 

EMEKLİ AĞIR CEZA VE İSTİNAF CEZA DAİRESİ BAŞKANI

                                    AVUKAT SELÇUK KAYA

About Post Author