AV. HAKKI TOKA: MİLLİ EĞİTİMDE KARŞI DEVRİMCİ SÜREÇ NE ZAMAN NASIL BAŞLADI.!

AV. HAKKI TOKA: MİLLİ EĞİTİMDE KARŞI DEVRİMCİ  SÜREÇ  NE ZAMAN NASIL BAŞLADI.!

Atatürk döneminde okutulan din dersi kitapları Amerikan egemenliği başlayınca kaldırılarak yerine  Amerika’nın istediği içerikte din dersi kitapları yazıldı.

Ülkemiz Amerika’nın işbirlikçisi olan gerici dinci kesimler tarafından başlatılan bu karşı devrimci süreçle  başta Milli Eğitim olmak üzere, tüm kurum ve kuruluşlarıyla ele geçirilerek siyasi İslam ilkeleri üzerinden değiştirilip dönüştürüldü. 12 Eylül darbesinin resmi ideolojisi olan Türk İslam sentezi 1945 yılında ABD in başlattığı bu karşıdevrimci sürecin başlaması sonucun da  kendisine  yaşam alanı bularak ete kemiğe bürünmüştür.

İnönü yönetimindeki Türkiye Amerika’nın yardımını alabilmek için Amerika’nın dininize sarılın ki Komünist olmayasınız koşulunu yerine getirmek üzere 1945 yılında Okullarımızda din dersi okutulmak amacı ile İsmet İnönü önerisi ile partililerden teşekkül eden bir komisyon kuruluyor.  Konu CHP  için de kurulan komisyonda  görüşüldükten sonra kabul görerek  yasallaşıyor. Komisyon kararı 16 Şubat 1947 yılında partinin yayın organı olan ULUS gazetesinde yayınlanıyor.

Atatürk döneminde okullarımızda okutulan “Cumhuriyet çocuğunun din dersi kitabı” kaldırılarak yerine “Müslüman çocuğunun Din dersi kitabı” olarak yazılıp  değiştiriliyor ve  okullarda  okutuluyor. Okulların son sınıfına ihtiyari olarak din dersleri konulması, İmam- Hatip ve Vaiz yetiştirmek üzere orta dereceli meslek okullarının açılması yüksek din adamları yetiştirmek üzere üniversitelerimizde İslam İLAHİYAT fakültelerinin açılması,  ABD ile yapılan bu anlaşma ile  cumhuriyet rejiminde ilk geriye dönüş başlamıştır.  Cemaat ve Tarikatların uzun zamandır dört gözle bekledikleri o gün nihayet gelmiştir. O dönemin en koyu İslamcılarının yayın organı SEBİLÜREŞAD bile CHP’nin ABD ile almış olduğu bu kararlara şaşırarak hükümeti tarikatlarla işbirliği yapmakla suçlamıştır.

1949’da Türk Milli Eğitimi Amerikaların eline geçtikten sonra Atatürk döneminde okullarımızda okutulan Tarih ders kitapları değiştirilmiş ve bir daha okullarımızda okutulmamıştır.

Bunlarla da yetinilmeyerek 1926 da 677 sayılı yasa ila kapatılan TEKKE ve ZAVİYELER in yeniden ziyarete açılmasını öngören yasa 1 Mart 1950’de TBMM de kabul edilmiştir.1947 yılında bu yasalar çıkarıldıktan sonra Amerika Türkiye’nin yardım başvurusunu jet hızıyla kabul etmiştir.

Milli eğitimimiz 27 Aralık 1949’da imzalanan ve FULBİGHT anlaşması ile Türkiye ve ABD hükümetleri arasında Eğitim komisyonu kurulması ile Milli Eğitimimiz ABD’li uzmanlar ve CİA tarafından ABD çıkarları doğrultusunda biçimlendirilmiştir. HAYDAR TUNÇKANAT’ın İkili anlaşmaların içyüzü ve Amerika Emperyalizmi ve CİA adlı kitabında açıkladığı üzere 27 Aralık 1949 da imzalanan eğitim komisyonu ile ilgili 5. maddesi şöyledir;

“Komisyonun dördü Türkiye Cumhuriyeti, dördü ABD vatandaşlarından olmak üzere sekiz teknokrat  üyeden kurulu olacaktır. Bunlara ek olarak Türk iyedeki ABD in diplomatik heyetinin başı Amerika büyükelçisi komisyonun fahri başkanı olacaktır. Komisyon da oyların eşit olması durumunda Amerika büyükelçisinin oyu sonucu belirleyecektir.”

Komisyonun ABD vatandaşı olan dört üyesinden ikisinin elçilikteki CİA mensupları arasından seçildiklerinden kuşku duymamak gerekir. Böylece CİA Milli Eğitim bakanlığına rahatça sızma olasılığını bularak ve komisyon üyesi sıfatıyla öğrenci ve Milli Eğitim üyeleri arasından ajanlar devşirme olanağını rahatlıkla elde etmenin koşullarına kavuşmuştur. Ayrıca bu ajanlar okul kitaplarına ve ders kitaplarına ABD propagandası için malzeme hazırlamışlardır.

Bu nedenle 1949 yılından bu yana Milli Eğitim ve birçok bakanlığımızı Amerikalı uzmanlar  yönlendirdiği için   bu gün ülkede yaşanan dinci gerici eğitim sisteminin kurum ve kuruluşlarımızın  değişim ve dönüşüm koşullarının alt yapısını o günden ABD teknokratları oluşturmuştur.

FULBRİGHT komisyonu adı altında Türk Milli Eğitimini biçimlendiren ve yönlendiren kurumun başında hala ABD büyükelçisi oturmaktadır. AKP iktidarında Milli Eğitim sistemimizin yazboz tahtasına çevrilmesinin en büyük akıl hocaları Amerika teknokratlarının bu üst aklı sonucunda gerçekleştirilmiş karşıdevrimci son hamleleridir.

Eğitimin üretime dönük olduğu ülkeyi olumlu yönde değiştirip dönüştürecek ve kalkındıracak olan Köy endüstrileri projesi 1946 da Milli Eğitim bakanı olan Reşat Şemsettin Sirer döneminde kapatılmıştır. Köy Enstitülerine  Öğretmen yetiştiren yüksek köy Enstitüsü bölümü 1947 de Eğitmen kursları 1948 de ne yazık ki CHP döneminde kapatılmıştır.

ABD in sömürgeci politikalarına boyun eğen İnönü buna rağmen iktidarda kalmayı başaramamış  1950 seçimlerini açık ara kaybetmiştir. Amerika desteğinde kurulan Demokrat Parti  Türkiye’yi İslam devletine dönüştürmek üzere iktidara getirilmiştir. 31 Ocak 1932 de Atatürk’ün çabalarıyla okutulan  Türkçe Ezan 16 Haziran 1950 Demokrat Partisi tarafında  Arapça okutulmuştur.

Demokrat parti 195O de iktidarının altıncı ayın da  jet hızıyla Halk Evlerini kapatıyor. 1948 yılında başlayan  Marshall yardımlarını almaya devam etmek için 1952 de Kore’ye Türk Askeri göndererek  karşılığında Nato’ya alınıyor. Tamamen yerli ve milli olan Kayseri uçak fabrikası kapatılıyor ve Türkiye Nato’ya alındıktan sonra 101 Nato ve ABD üssü kuruluyor. ABD Türkiye den istediklerini hiçbir zorlukla karşılaşmadan tereyağından kıl çekercesine elde ediyor.  Artık Türkiye ABD in Yarı sömürgesi olmuştur. İnönü ABD yarı Sömürgesi olduğumuzu ve Türk ulusunun alnına sürülen bu kara lekeyi 1963 yılında timsah gözyaşı dökerek şu beyanatıyla itiraf ediyor,

Daha bağımsız ve kişilik sahibi diş politika izlenmesini istiyorsunuz. Herkes aynı şeyden söz ediyor-Nasıl yapacağım ben bunu karar vereceğim ve işi teknisyenlere havale edeceğim. Onlar ayrıntılı çalışmalar ve öneriler hazırlayacaklar. Yapabilirler mi bunu? Hepsinin çevresinde uzman denen yabancılar dolu iğfal etmeye çalışıyorlar başaramazlarsa işi sürümce de bırakmaya çalışıyorlar oda olmazsa karşı tedbir alıyorlar. Bir görev veriyorsun sonucu bana gelmeden Washington un haberi oluyor. Sonucu memurdan önce Sefirden öğreniyorum.

Bağımsızlık savaşından sonra Lozan da esas mücadele bu uzmanlar komisyonunda oldu, yoksa sınırlar zaten fiili durumdu. Tazminat işini iki devlet arasında çözerdik. Bütün mücadele idaremize yapılmak istenen müdahale yüzünden çıktı. Bir tek uzman vermek için bütün ödünleri vermeye hazırdılar. Dayattık biz, onların neden ısrar ettiklerini biliyorduk. Onlarda bizim neden inatla reddettiğimizi biliyorlardı. Böyledir bu işler. Peygamber edasıyla size Dünyaları vaat ederler. İmza attınız mı ertesi gün gelmişlerdir. Personeli gelmiştir tesisatı gelmiştir ondan sonra sökebilirsen sök GİTMEZLER. Ancak bu sorunu vakit geçirmeden üstüne gitmek gerekir- Yoksa ne bağımsız diş politika nede bağımsız iç politika göremezsiniz -Havanda su döversiniz. Fakat sanmayınız ki bu kolay bir iştir. Denediğinde başınıza neler gelir bilemezsiniz. Geçmişte ABD Mandasını savunan Ulusal kurtuluş savaşının ikinci adamı İnönü belli ki başına geleceklerden korktuğu için,  bu tavizleri vermek zorunda kalarak ülkeyi ABD Emperyalizmine yarı bağımlı bir hale istemeden getirmiştir.

 

Türkiye’nin Şubat 1948 de  705 .000 Dolar döviz varlığını Mayıs 1950 de 12.000 dolara ,1946 da 214 ton olan altın varlığını 1949 sonunda 123  tona indiren ülkenin dağarcığında altın ve döviz bulunmasına karşın ABD den borç alarak İnönü ülkeyi ABD in güdümüne sokmuştur. İnönü’nün bu yüz kızartıcı açıklamaları karşısında madem bunları biliyordunuz öğleyse niçin ABD ile anlaşmalar yaparken Türk iyeye ABD uzmanlarının dolmasına neden olacak maddelerin altına imza atarak Atatürk devrimine ihanet ettiniz. Kimse çıkıp İnönü’ye ve DP Kurmaylarına biz 1923 ten 1945 e dek 22 yıl boyunca SSCB karşı kendi sınırlarımızı ve düzenimizi kimseden yardım almadan tek başımıza Atatürk’ün ilkeleri ve öğretisi doğrultusunda koruyabildik diyemiyor.

İnönü’nün bu sözleri kendisinin Türk iyeyi içine düşürdüğü durumu tüm çıplaklığıyla ortaya koyan ibret vesikasıdır. Türkiye Cumhuriyetinin en önemli kahramanı, Cumhurbaşkanı, Başbakanı olarak ne denli kendisine yakışmayan gerekçelere sığınarak temize çıkmaya çalışmıştır.

Devlet ABD’nin Ortadoğu İslam Federasyonu buyruklarını yerine getirebilmek için tavandan bir din çalışması başlatılırken tabandan Kadiri-Rifai  çizgisinde ki ARUSİ tarikatı Evangelist – Frank Buchman eliyle  ABD denetiminde bir din örgütlenmesine gitmiştir. Bu gün bu örgütlenme Siyasi İslamcıların işbirliğinde tüm hızıyla devam etmektedir.

Geçmişi iyi bilmezsek ve geçmişten ders almazsak geleceği doğru inşa edemeyiz.

 

About Post Author