VAHDETTİN’İN İSTANBULDAN KAÇIŞI

Mustafa Kemal Paşa Saltanatın kaldırılmasını, Rauf Bey, Refet Paşa ve Ali Fuat Paşa’nın da bulunduğu bir kısım milletvekili ile Refet Paşa’nın evinde toplanarak kararlaştırmıştı. Ertesi gün Mustafa Kemal, Rauf Bey’i odasına çağırır; “Halifeliği ve padişahlığı birbirinden ayırarak padişahlığı kaldıracağız! Bunun uygun olduğunu kürsüden söyleyeceksiniz!” der. Rauf Bey, Mecliste Padişahlığın kaldırılmasını, dahası padişahlığın kaldırıldığı günün bayram günü olarak yasalaşmasını önerir. Duruma karşı çıkan Tevfik Paşa Mustafa Kemal’e;

 

“Yurtta düşman kalmadı. Padişah yerindedir, Hükümet onun yanındadır. Ulusa düşen, bu sorunların vereceği buyruklara uymaktır. ” doğrultusundaki görüşünü telgrafla bildirir. Meclis 30 Ekim 1922’de toplayacaktır. Saltanatın kaldırılması önerisini hazırlayanlar arasında seksen milletvekilinin imzası vardır. Öneriye karşı çıkanlar sinsice dedi kodu yapmaktadırlar. Öneriye karşı çıkanların başında Ziya Hurşit vardır. (Ziya Hurşit Atatürk’e suikasttan idam edilir).

 

Mustafa Kemal Müdafaa-i Hukuk Grubunda saltanatın kaldırılması gerektiğini anlatır. Bir gün sonra Mecliste yine tartışmalar sürer. Verilen önergeler, Anayasa, Dinişleri, Adalet Komisyonlarına verilir. Mustafa Kemal aydınlatıcı ve ikna edici konuşmalar yapsa da Din İşlerindeki hocalar, uydurma sözlerle, safsatayla oyalamaktadırlar. Mustafa Kemal Komisyon Başkanından söz ister, artık dayanamaz hemen önündeki sıranın üstüne çıkar çok sinirlendiği ses tonundan bellidir. Yüksek sesle konuşmaya başlar:

 

          “Efendiler! Egemenliği hiç kimse, hiç kimseye tartışmayla veremez. Egemenlik, güçle, erkle ve zorla alınır. Osmanoğulları zorla Türk Ulusunun egemenliğine el koymuşlardı. Bu yolsuzluklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdi. Şimdi de Türk Ulusu bu saldırganlara, artık yeter diyerek ve bunlara karşı ayaklanarak egemenliği kendi eline almış bulunuyor. Bu bir olup bittidir. Söz konusu olan, ulusal egemenliğini bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız sorunu değildir. Sorun, gerçekleşmiş bir olayı yasa ile saptamaktan başka bir şey değildir. Bu, ne olursa olsun yapılacaktır. Burada toplananlar, Meclis ve herkes, sorunu doğal bulursa, sanırım uygun olur. Yoksa, yine gerçek, yöntemine göre saptanacaktır, ama, belki bir takım kafalar kesilecektir.”

 

Öneriye karşı sinsi çalışmalar yapanlar, Hocalar, sarıklılar, “Bağışlayınız efendim. Açıklamalarınızdan aydınlandık.” derler. Çok süretli bir şekilde öneri komisyonda onaylanır.        1 Kasım 1922 de Yasa Mecliste oybirliği ile kabul edilir. Böylece altı yüz yılı aşkın süren Osmanlı saltanatı, yeni Türk devletinin ilk devrimiyle 1 Kasım 1922’de yıkılır; son Osmanlı Padişahı Vahdettin de 17 Kasım 1922 ‘de bir İngiliz savaş gemisiyle kaçar.

 

Milli Kurtuluş savaşının önderi Mustafa Kemal Paşa, İşgalci  İngiliz Emperyalizmine sığınan Osmanlı İmparatorluğunun son padişahı sultan Vahdettin’in hain olduğunu söylerken, 20 Ekim 1922 de saltanatın kaldırılması, ve Vahdettin’in vatana ve millete ihanet ettiğini ifade eden 78 imzalı önerge TBMM’ne verilir. Milli mücadelenin başından itibaren İngilizlere karşı hep kurtarıcı gözüyle bakan Vahdettin’in bu dönemde neler yaptığını kısaca şöyle özetleyebiliriz:

 

  • Sevr Antlaşması’nı imzalattı.
  • İşgalci İngilizlerin her istediğini yaptı.
  • Anadolu da ki Milli Mücadele’ye karşı hep İngilizlerin yanında yer aldı.
  • Anadolu’da Milli Mücadele karşıtı 20’den fazla iç isyan çıkarttı.
  • Atatürk’ü ve arkadaşlarını görevden aldı
  • Atatürk ve silah arkadaşlarına gıyaben verilen idam kararını imzaladı.
  • Atatürk ve arkadaşlarının katli vaciptir fetvasını onayladı.
  • Kuvayı Milliyecilere karşı, Kuvayı İnzibat iyeyi (Halifelik Ordusu) kurdu.

 

Vahdettin bunları yaparken, TBMM de 18 Eylül 1922’de Vahdettin’in elinden yetkilerini alarak Abdülmecit Efendi’yi halife seçilmesinin ardından 1 Kasım 1922 de saltanatında kaldırılmasını onayladı. Vahdettin, 16 Kasım 1922’de İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı Harington’a yazdığı mektupla İstanbul’dan kaçırılmasını istiyor

 

  “Der saadet İşgal Orduları Başkomutanı General Harington Cenaplarına.

İstanbul’da hayatımı tehlikede gördüğümden, İngiltere devleti Fahim esine iltica ve bir an evvel İstanbul’dan mahalli-i ahara naklimi talep ederim efendim.

 16 Teşrin-i Sani 1922. Müslümanların Halifesi Mehmet Vahdeddin.”

 

Büyük Önder Mustafa Kemal Paşa; Hayatının tehlikede olduğunu ve İstanbul’dan nakil talebiyle Efendilerine mektup yazan Vahdettin hakkında şöyle diyor:

 

“Her ne sebep ve suretle olursa olsun, Vahdettin gibi hürriyet ve hayatını milleti içinde, tehlikede görebilecek kadar adi bir mahlûkun, bir dakika dahi olsa, bir milletin başında bulunduğunu düşünmek ne hazindir! Teşekküre değerdir ki bu alçak, kendine miras kalmış saltanat makamından, millet tarafından düşürüldükten sonra, alçaklığını tamamlamış bulunuyor…”

 

Padişah Vahdettin, 9 yaşındaki şehzadesi Ertuğrul ve 10 kişilik Saray sakiniyle birlikte 17 Kasım 1922 Cuma günü Yıldız Sarayı’ndan çıkarak, sabahın şafağında, Dolmabahçe Saat Kulesi önündeki rıhtıma geldiler. İngiliz Neville Henderson, Padişah Vahdettin’i rıhtımda bekliyordu. Padişah ve beraberindekiler, İstanbul İşgal Kuvvetleri Komutanı General Harington’la birlikte rıhtımdaki bir istimbotla, İngiliz Malaya zırhlısına çıktılar.

 

Vahdettin, çıktığı İngiliz gemisinde İngiliz Amiral Sir De Brock tarafından karşılandı. Osmanlı Başkenti İstanbul’u işgal eden İngiltere’ye sığınarak İstanbul’dan kaçan Vahdettin, 21 Kasım 1922’de Malta’ya ayak bastığında Padişah da Halife de değildi. Bu haliyle İngilizlerin hiçbir işlerine yaramayan Vahdettin’in İngiliz topraklarında kalması uygun bulunmadı.

 

Vahdettin Hicaz Kralı Şerif Hüseyin’in daveti üzerine 21 Ocak 1923’de Malta’dan Mekke’ye gitti. Oradan İsviçre’ye gönderildi. Oradan da İtalya’ya geçirildi. 20 Mayıs 1923’te San Remo’da 40 odalı Manolya Kasrı’na (Villa Magnolia) yerleşti. Vahdettin’in çokça parası vardı; bazı kaynaklara göre, 1.milyon 20 bin altın, bazı kaynaklarda, sandık dolusu mücevher ve 3000 Osmanlı altın lirası, bazı kaynaklara göre ise parasının 140 milyarı geçtiği belirtiliyor. Vahdettin, San Remo’da lüks içinde yaşadı. 16 Mayıs 1926’da San Remo’da öldü. Cenazesi Türkiye hükümeti tarafından kabul edilmedi ve Şam’a götürülerek Sultan Selim Camii Kabristanı’na defnedildi.

ŞANVER SARISALTUN  – 22 . 11 . 2024

About Post Author