2015 öncesi yıllarda, ekonomik sorunlar tartışılırken etkili faktörler olarak, ekonomik ve sosyal sorunlar dikkate alınırdı. Söz gelimi enflasyon arz – talep dengesinin bozulması demekti. Ekonomik istikrar için hedef tasarruf- yatırım – tüketim dengesini sağlamaktı.
2015 yılından sonra Türkiye ekonomisinde bu dengeyi sağlasak dahi, ekonomik istikrarı sağlayamayız. Çünkü denkleme kurumsal açık ve bağlı olarak güven sorunu eklendi.
1- KURUMSAL AÇIK
Kurumsal yapı; bir toplumda organize olmuş ve aynı zamanda tarihsel boyut taşıyan toplumsal ilişkilere dayanan ve insanlar tarafından oluşturulmuş normlarıdır. Bu normlar kurumların ve demokrasinin sınırlarını da belirleyen kurallardır. Batı toplum kültürü, geleneksel ve sosyal kurumlar; devlet, aile, eğitim, hukuk, ekonomi, siyaset ve din unsurlarını kapsar.
Türkiye’de, demokrasi, hukuk, devlet, eğitim, kurumları ideolojik bir tabana kaydı ve kurumsal yapı bozuldu.
Türkiye; Freedom House – Dünya özgürlükler evinin tüm dünya için yaptığı değerlendirmede; siyasal haklar ve sivil özgürlükler olarak, 2017 yılına kadar kısmen özgür statüde iken, 2017 de özgür olmayan ülke statüsüne geriledi. Bu gerileme sermaye – emek ve müteşebbis gibi üretim faktörlerinin kararlarını negatif etkiledi.
World Justice Project – WJP ( Dünya Adalet Projesi), “2023 Hukukun Üstünlüğü Endeksi”ni yayınladı. Türkiye 142 ülke içinde 117 sırada,
İçinde yer aldığı Doğu Avrupa ve Orta Asya grubu ülkeler içinde ise son sırada yer aldı. (Aşağıdaki Grafik)
Kaynak; World Justice Project – WJP ( Dünya Adalet Projesi
Hükümetin halk ve Meclisler tarafından denetiminde ise dünyada 142 ülke içinde sondan altıncı, 137 sırada yer aldı.
Türkiye de Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan hakları mahkemesi kararları uygulanmıyor. Kayyum uygulaması var.
Dahası hükümet adliye salonlarında yasalara açıkça aykırı olduğu halde şeriat isteyenleri görmek istemiyor.
Ekonomik istikrar olsa bile bu şartlarda sürdürülemez. Çünkü bu şartlar yerli ve yabancı sermaye için güven sorunu yarattı.
2- İÇ AÇIKLAR;
Türkiye’de öteden beri fiilen iç tasarruf açığı var. Bu açık cari açığa yansıyor.
Bütçe açığı artıyor. Eğer bütçe ile yatırım yapılacaksa, bütçe açığının önemi yoktur. Çünkü bu açıkları hükümetler eksi reel faizle borçlanarak kapatıyorlar.
Türkiye de bütçe açığının artmasının bir nedeni, kamu özel işbirliği nedeni ile müteahhitlere her yıl gelir farkı ve kur korumalı mevduata faiz farkı verilmesidir. Bu farklar bütçeleri ipotek altına aldı.
Bir diğer nedeni, bütçeden sosyal yardım adı altında, seçim popülizmi için para dağıtılmasıdır. Engellilere, ihtiyaç sahiplerine yapılan yardıma kimse hayır demez. Ama bazıları çalıştığı halde kamu bankalarından her ay kartla para alıyor. Bu gibi siyasi popülist harcamalar bütçe dengesini ve gelir dağılımını bozucu etki yaptı.
Öte yandan elbette, saraylarda ve kamuda itibar olarak tanımlanan, lüks harcamalar, makam şatafatı kısılmadıktan sonra bütçe açıkları da artacaktır.
İnşallah yanılırım ve fakat maalesef gerçek olan şudur ki; 2024’te mutlak olarak açıklar artacaktır, çünkü siyasi iktidar bütçeyi ve kamu imkânlarını seçim popülizminde kullanacaktır.
Kaldı ki, Bütçeler Cumhurbaşkanlığı tarafından belirleniyor. Meclis onay mevkii durumundadır. Bu şartlarda ‘’valilerden kağıt tasarruf edin’’ diyen bir anlayış içinde iç açıklar çözülmez.
İç açıkların nedenini Rating kuruluşları bizden daha iyi ve objektif olarak yorumluyor ve bu nedenle Türkiye’nin kredi notunu aşırı spekülatif, yatırım yapılamaz seviyesinde tutuyorlar. İç ve dış iktisadi ajanlar Türkiye’nin rating notuna göre adım atıyorlar.
3- DIŞ AÇIKLAR;
Türkiye 2023 yılı cari açığı 46 milyar dolar dolayındadır. Bu açığın iki nedeni var;
- Bir… Üretim dışa bağımlıdır.
- İki… Türkiye’nin Milli dış politikası yoktur.
MB 2015 ve öncesi çalışmalardan anlıyoruz ki üretimde ithal girdi oranı yüzde 4o üstündendir. Toplam ithalat içinde aramalı ithalatı, yüzde 72 ile yüzde 80 arasında değişiyor.
Eğer dış açığı yatırım malı ithalatı için vermiş olsaydık, şimdi ülke cari fazlaya dönmüş olurdu. Şimdi ise herhangi bir nedenle ithalat yapamazsak, üretim de yapamayız. Büyümeyi sürdüremeyiz.
Ama hükümetin ithal girdiyi içerde üretmek için hiçbir planı ve hedefi yoktur.
Türkiye’nin Milli bir dış ticaret politikası olmadı, bugünde yok. Bu nedenle Türkiye dış açıklardan kurtulamıyor.
En çarpıcı örnek; Avrupa Birliği artı İngiltere ve Çin ile dış ticaretimizi karşılaştırmaktır.
- Ocak-Kasım döneminde 11 ayda ihracatımızın yarısını yaptığımız AB ve İngiltere’ye olan ihracatımız 105,6 milyar dolar, ithalatımız 102,6 milyar dolar oldu ve 3 milyar dolar dış ticaret fazlası verdik.
- Bu 11 ayda tek başına Çine ihracatımız toplam ihracat içinde yüzde 2 oldu. Çine ihracatımız 3 milyar dolar, Çin’den ithalatımız 41,7 milyar dolar ve dış ticaret açığımız 38,7 milyar dolar oldu.
Bu tablo hükümetin ve ortağının yerli ve milli kandırmacasını açığa çıkarıyor. Hükümet istese de dış ticarette yerli ve Milli olamaz; çünkü Çin ithalat lobisini aşamaz.
Özet sonuç; demokrasi açığının kapanması için Türkiye’nin yeniden parlamenter sisteme geçmesi gerekir; iç ve dış açıklardan kurtulmamız için milli çıkarları önde tutan tarikatlardan bağımsız ve siyasi vesayet dışında bir ekonomi yönetiminin oluşması gerekir.
Yayın Köşe Yazıları, Son Köşe Yazıları, vitrin, vitrin2, Yeni Çağ