Hükümetin seçim kampanyasına bakınca, ‘’Türkiye de sanki bir ekonomik kriz yok ve her şey güllük gülistanlık‘’ havasını görüyoruz.
Gerçekte ise;
1- Üretici ve tüketici panik yaşarken üstüne seçim popülizmi de gelince, gerçek enflasyon yüzde 60’ altına inmez.
2- 2024 fert başına GSYH’ da büyüme yüzde 2’nin altında kalacak.
3- Türkiye‘nin CDS oranı ve raitingine bakarsak, Dünyada en riskli üç ülkeden biri olduğumuz anlaşılıyor.
4- Gelir dağılımı aşırı bozuldu. Yoksulluk arttı. Ekonomist Arthur Okuntarafından oluşturulan Sefalet endeksi ( Misery index ) 2022 de Türkiye dünyanın en sefil on ülke arasında gösterildi. En sefil on ülke içinde Ukrayna harp içindedir, Venezule’da siyasi terör var ve halk ilaç bulamıyor, Afrika’nın zimbabvesi henüz kabile devleti olmaktan kurtulamadı. Türkiye’nin bunların arasında gösterilmesi halk olarak bizi rahatsız etmeli, ama siyasette İslam kalkan olarak kullanılarak halk uyutuluyor.
5- Devlette ve eğitimde kurumsal yapı bozuldu, her iki kuruma ideoloji hakim oldu.
6- Türkiye, hukukun üstünlüğünde, siyasi haklar ve özgürlükler alanında Dünyada son sıralara geriledi.
Venezuela gibi demokraside dibe vurmuş ve çıkamayan bir ülkeyi bir yana bırakırsak, Dünyada bizim içinde bulunduğumuz bu tablodan daha ağır kriz içinde başka bir ülke yoktur. Arjantin’de krizdedir ve fakat orada Anayasa, hukukun üstünlüğü ve demokratik değerler yerli yerinde duruyor.
Merkez Bankasının para ve faiz politikası veya Hazine ve Maliye Bakanının 20 yıldır ağzından düşürmediği mali disiplin, gerçekleşse bile bu krizi çözmemeyiz. Çünkü krizin temeli yapısal sorunlara dayanıyor.
Ekonomi yönetiminin rasyonel politikalar dediği, aslında parasalcı yaklaşıma dayanıyor. Parasalcılar, para politikalarına öncelik verirken, yapısal sorunların ve özellikle demokrasi ve hukuk sorunun olmadığı dünyalara odaklanmışlar.
Türkiye’de ise krizden çıkış için, önce altyapıda reform, sonra planlama ve bir istikrar programı yapmak gerekir.
İktisat politikalarının başarı şansı altyapıda reformdan geçer. Bugün ve yarın yalnızca altyapı reformlarını tartışacağım.
1- Piyasada rekabeti ve kaynak kullanımında etkinliği sağlamak için,
Devlet tekelleri ve doğal tekeller ile elektrik dağıtımı gibi stratejik hizmetleri özelleştirme kapsamından çıkarmak gerekir. Özelleştirilmiş olanları da yeniden devletleştirmek gerekir.
Yap – işlet devret modeli dışında yapılmış olan tüm altyapılar, yollar, köprüler, tüneller maliyeti ödenerek devletleştirilmelidir.
Çin ithalat karteli önlenmeli, bunun için Çin’den ithalata yüzde 90 kota ve vergi konulmalıdır.
Çevre kirliği ve Dış maliyet yaratan işletmelere ceza vermeden, doğrudan kapatma yoluna gitmek gerekir.
Yatırım teşvikleri, yalnızca ileri teknoloji ve ithal ikamesi sektörlerine, yatırım bitiminde toplam yatırım maliyetinin yüzde 20’si oranında tek kalemde ödenmeli. Teşviklerin bürokratik işlemleri tamamıyla internet aracılığı ile yapılmalı. Ödeme ise Sayıştay denetçilerinin onayına istinaden yapılmalıdır.
2- Toplam faktör verimliliğini artırmak gerekir.
Toplam faktör verimliliğini artırılması kalkınmanın temel öğesi olarak kabul edilmeli ve bu hedef için uygulanacak araçlar şunlar olmalıdır;
Toplam faktör verimliliği araştırma enstitüsü kurulmalı.
Odalar Birliği nezdinde; Odalar Birliği, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, ODTÜ, TÜBİTAK ve TÜİK iş birliği ile “Toplam Faktör Verimliliği Araştırma Enstitüsü” kurulmalı. Bu enstitü idari ve bilimsel özerkliğe sahip olmalı. Yönetim teknikleri, üretim teknikleri ve İnovasyon çalışmaları ön planda olmalıdır.
Toplam faktör verimliliğinin artması için diğer bir araç; beşeri yatırımın (İnsana yatırım) artırılmasıdır. Beşeri sermayenin artırılması için, eğitim yeniden, ideolojiden uzak, kurumsal yapıya kavuşturulmalı eğitim planlaması yapılmalı. Özel sektörde zorunlu işbaşı eğitimi verilmelidir.
İşgücü talebi tahminleri yapılmalı, bu talebe göre eğitim programı ve yatırım yapılmalıdır. İdeolojik eğitim önlenmelidir. Nitelikli işgücü eğitimine ağırlık verilmeli. Orta öğrenim ve lise seviyesinde teknik eğitime ağırlık verilmelidir.
Üniversiteler ve Araştırma kurumları idari ve bilimsel açıdan tamamıyla özerk olmalıdır. Bütçeden AR-GE harcamaları payı artırılmalıdır. Özel sektör Ar-Ge harcamalarına teşvik verilmelidir.
Kamuda ve özel sektörde maaş ve ücretler; sosyal ve çağdaş asgari geçim araştırmaları yapılarak, en az maaş ve ücret seviyesi bu sonuçlara göre tespit edilmelidir.
Kamu ve özel işyerleri için, sektörlere göre çalışma koşulları ve çalışma alanları standartları tespit edilmelidir.
Yarın; İthal girdi payının düşürülmesi ve tarım reformu.
Yayın Köşe Yazıları, Son Köşe Yazıları, vitrin, vitrin2, Yeni Çağ