Yaşam tercihi olarak karlı-dumanlı dağların yamaçlarından, tepelerinden, derelere eşlik eden eteklerinden; geniş-ufuklu ovaların içerisinden; sonsuzluk sembolü denizlerin-okyanusların kıyısından; nehirlerin, vadilerin, göllerin ferahlatıcı manzaralarından velhasıl doğanın içerisinden –Rahmetli Cumhurbaşkanımız Demirel’in tabiriyle de- böğründen yaşama dâhil olmayı benimsemiş birisiyim.
Yolun deniz-sahil kısmından da, kara kısmında da mutlu olmak için doğanın içinde olmaya çaba sarfettim. Bulvarların görkemli binaları, ışıkları, kalabalığı değil doğanın sessizliği, toprağın kokusu daha fazla mutluluk verdi. Bu isteğimi-düşüncemi belirgin olarak da gerçeğe dönüştürdüm.
Bu bağlamda da sürekli İstanbul metropolinden uzak kalmaya çalıştım; elbette ki herkes gibi İstanbul’u çok seven birisi olsam da… Sivas, Adana, Mersin, Eskişehir, Kütahya, Kocaeli, Çanakkale ve Edirne gibi Anadolu’nun, Rumeli’nin görece sessizliğine, dinginliğine, doğal güzelliğine dahil olarak-kapılıp yaşama katıldım.
Kamu üniversitelerindeki görevim sonlanınca da kaçınılmaz olarak kendimi İstanbul’da buldum.
Yaklaşık 10 yıldır İstanbul’dayım. Kişiliğimizin bir özelliği olacak ki Anadolu’da bulduğumuz ortamı, coğrafyayı, doğayı İstanbul’da bulabilir miyiz diye de hep düşündüm. Kaotik-kalabalık İstanbul’da sessiz-ıssız, esrarengiz-heyecan veren bir Anadolu köyünü –beldesini bulabilir miyim diye dolanıp durdum. Vakıa, Anadolu’nun her yöresinndeki insanı ve Anadolu’daki davranışını, kültürünü burada gözlemliyoruz, yaşıyoruz. Ama doğasını, havasını-suyunu görememekteyiz.
Anadolu’dan bir kesit beldeyi-köyü bulup konumlanabilir miyim diye dönüp dururken ;yolumuz Güzelce’ye düştü..
Daha önceleri fazla dikkat etmeden geçip gittiğim Güzelce’de bu kez durdum,etrafı keşfetmeye karar verdim.Yolun deniz tarafına da baktım ,kara tarafına da ..Sahilde denizin yanı başında olmak da güzel ,karadan denizi seyretmek de…
Sahil dinlendiricidir,kıvamındaki kumsal-sahil sakini ,müdavimi sessizdir.Parkın içinde,denizin kıyısındaki cafeler,çay bahçeleri ve restoranlarda zamanın durduğunu hissedip sürekli kalmak hissini hissediyorsunuz.Sadece manzara izlemek de zamanınızın tamamını alıp götürebiliyor göz açıp kapayıncaya kadar..
İşletmelerde çalışan, hizmet sunan gençler de ortamın özelliklerini içselleştirmişçesine sakin, dingin, itirazsız, yavaş ve fakat verimli bir şekilde hizmet sunuyorlar.
Güzelce 1923 yılına kadar Rum kökenli yurttaşlarımızca yaşanılan bir köy olmuş.1923 yılından sonra Türkler de sakin olmaya başlamışlar. Rumların Demokranya diye adlandırdığı Güzelce vatandaşlarımızca Çöplüce diye adlandırılmış.1956 yılında Çöplüce’yi ziyaret eden dönemin Valisi Prof.Dr. Fahrettin Kerim Gökay Güzelce ismini uygun bulmuştur.
Şu anki nüfusu 7700 civarındadır. Büyükçekmece ilçesinin bir mahallesidir. Tarım arazileri verimlidir, köy pazarı vardır, kumsal eşsizdir.
Seyreltilmiş olarak da olsa hem sahil kısmında,hem de kara kısmında siteler vardır.Yazlık-kışlık niteliğindedirler.
Tarımsal arazilerde halihazırda ekme-biçme işlemleri yapılmaktadır.Yolun kara kısmında henüz biçilme işlemi uygulanmış tarlalar mevcuttur.Bahçeler bulunmaktadır.
Ben yolun kara kısmında ,tarlalara –bahçelere komşu olarak konumlandım.Denizin manzarasını izleyip esinlendikten sonra cafelere-restoranlara gitmek üzere sahile uzanıyorum…Denizi uzaktan izleyip seveceğim.
Sıklıkla uğradığım restoranın adı da Demokranya’dır.
Sonunda sessiz ,ıssız ,esrarengiz ,dingin,zamanın durduğu ,telaşa yerin olmadığı ,trafik kaosunun olmadığı ,derinlikli,ufuklu ve sakin şehrimi ,Anadolu’dan bir kesiti buldum diye düşünüyorum.
Aslında sanıldığının –bilinenin aksine sakin olmanın ,sessiz olmanın derinliğe işaret olduğu söylenir..”Sessiz ve fakat derinlikli-esrarlı güzel..” betimlemesini bu kez Güzelce’ye uyarlıyorum.
Umarım çabuk keşfedilip tipik-kaotik İstanbul beldesine dönüştürülmez dileğimi de ekliyorum güzel Güzelce için…