CHP bölge toplantısı Samsun’da gerçekleşti

CHP bölge toplantısı Samsun’da gerçekleşti

Cumhuriyet Halk Partisi Amasya, Samsun Sinop Bölge Toplantısı, CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı’nın katılımıyla Samsun’da gerçekleştirildi. 

 

Cumhuriyet Halk Partisi, 11. Bölge Toplantısı’nı Amasya, Samsun ve Sinop illerinin katılımı ile Samsun’da yaptı. Atakum Belediyesi Vedat Türkali Eğitim Sanat ve Kültür Merkezi’nde yapılan toplantıya CHP Parti Örgütü, Örgüt Yönetimleri ve Yurtdışı Örgütlenmelerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, CHP Samsun İl Başkanı Fatih Türkel, CHP Sinop İl Başkanı İnan Savaş Yüksel, CHP Amasya İl Başkanı Turgay Sevindi, CHP Samsun milletvekilleri Neslihan Hancıoğlu ve Kemal Zeybek, Amasya Milletvekili Mustafa Tuncer, Atakum Belediye Başkanı Av. Cemil Deveci ile Av. Gülay Deveci, Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı, Gümüşhacıköy Belediye Başkanı Zehra Özyol, Ayancık Belediye Başkanı Hayrettin Kaya, ilçe başkanları, il ve ilçe kadın ile gençlik kolları başkanları katıldı.

“İKTİDARI İLMEK İLMEK ÖRÜYORUZ”

Toplantının açılış konuşmasını yapan CHP Samsun İl Başkanı Fatih Türkel, “1914 yılında Osmanlı, hepiniz biliyorsunuz ki kapitülasyonlar altında ezilen yarı sömürge bir devletti. 1918 yılında 1. Dünya Savaşı’nı kazananlar Osmanlı’ya ‘Biz sizi affettik, dileyin bizden ne dilerseniz’ deselerdi, Osmanlı’nın eskisi gibi kalmaktan başka bir şansı olabilir miydi? Yıl 2021. Adalet ve Kalkınma Partisi 18 yıldır ülkeyi yönetiyor. Demokrasinin, hukukun, ekonominin, uluslararası ilişkilerde Türkiye’nin geldiği yer ortada. Önümüzdeki olağan genel seçimde ya da gerçekleşecek bir erken genel seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Genel Başkanı Tayyip Erdoğan vatandaşın karşısına çıksa dese ki, ‘Ben sizden oy ve destek istiyorum bir daha’, vatandaş da bu sefer de ‘Tamam yüzde 51,4 değil yüzde 61 ile sizi iktidar yapıyoruz’ dese, biraz önce verdiğim Osmanlı örneğinde olduğu gibi bu ülkenin düze çıkması, aydınlık yarınlara ulaşması mümkün mü? Bizler Cumhuriyet Halk Partisi’nin neferleri olarak, başta Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve Genel Başkan Yardımcılarımızla, MYK’mızla, Parti Meclisi üyelerimizle, belediye başkanlarımızla ezcümle örgütümüzle ilmek ilmek iktidarın adımlarını hep beraber örüyoruz. Artık duvara dayandığımızı hissettiğimiz noktada, 31 Mart seçimlerinde Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu ve MYK’sı mükemmel bir önderlik örneği göstererek Cumhuriyet Halk Partisi’nin sosyal belediyecilik anlayışını ve Cumhuriyet Halk Partisi’nin yarın iktidara gelirse ülkeyi nasıl yöneteceğini gösterdik. İstanbul’dan, Ankara’dan, İzmir’den, Gümüşhacıköy’den, Sinop’tan, Atakum’dan Türkiye’nin her yerinden mükemmel rüzgarlar estiriyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi iktidara yürüyor. Örgütleriyle birlikte bilimsel verilere dayalı, teknik çalışmalarını bütün ülkeye yayıyor. Bugün Cumhuriyet Halk Partisi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde, Akdeniz’de, Ege’de, 81 ilin

vilayetinde köy köy, sokak sokak halkın iktidarını kuruyor. Geleceğe dair sonsuz inancımız var. Eğer bu ülke karanlık bir dönemden geçiyorsa, bu ülkenin üzerinde kara bir şal seriliyse, yürekten inanıyoruz ki bu halkın ve ülkenin tek çıkar yolu Cumhuriyet Halk Partisi’dir, sizlersiniz, bizleriz” ifadelerini kullandı.

“ZOR BİR DÖNEMDEN GEÇİYORUZ”

Atakum Belediye Başkanı Av. Cemil Deveci, toplantıda örgütün içinde bulunduğu koşulları değerlendirecek ve önlerindeki sürece hazırlamaya çalışacaklarını ifade ederek, “Zor bir dönemden geçiyoruz. Facebook geçen gün hatırlattı 5 yıl önceki bir konuşmamda da zor dönemden geçtiğimizi söylemişim. ‘Zor’ kelimesinin altını çizmek lazım. O zoru bu ülke 1919 yılında yaşadı, bir kere daha yaşıyor. 1919’daki zorun tarafı biz değildik, birinci derecede kusurlusu da biz değildik ama bu süreçte çok kusursuz değiliz. Kusurlarımızı ortadan kaldıracağız, örgütümüzün eksikliklerini gidereceğiz ve çocuklarımızın, ülkemizin geleceği için siyaset yapacağız. Siyaset kolay bir şey değil, herkesin kendince bir tasarrufu, hesabı var. Olsun, dursun bir kenarda. Ülkemizin geleceğine ilişkin hesabı tutturamazsak, bu seçim istediğimiz gibi olmazsa; demokratik ve çağdaş bir iktidar değişikliğini sağlayamazsak mücadele alanımız daha da zorlaşacak. Şu anda da kolay değil ama giderek daha da zorlaşacak. Ben belediyede veya başka alanda sıkıştığımda Nutuk’u açıp bir daha okuyorum. Her okuduğumda değişik kalemle çizmişim, 7 kere okumuşum. Nutuk, bir siyasal tarih anlatımı değil; bir mücadelenin günlüğü, dünyada başka bir örneği yok. Hem Nutuk’un örneği yok hem de onu yazanın başka bir örneği yok. Önümüzdeki süreç böyle bir süreç, önümüzde de yol haritamız Nutuk var. Sadece bizim değil, Ortadoğu ülkelerinin tümüne rehberlik edebilecek yol haritamız var. O yol haritasını devam ettiren ülkeler başarıya ulaşıyor, sapanlar ülke olmaktan çıkıyorlar. Biz de Ortadoğu ülkelerinin içine doğru gidiyoruz. Eğer gitmeyeceksek, Atatürk’ün bize emanet ettiği Cumhuriyet’i koruyup kollayacaksak, kendimizde öyle bir sorumluluk hissediyorsak rehberimiz Nutuk ve onun ideolojisi Kuvayımilliye olmalı. Bu süreç bizim örgütlerimizin, siyaset dilimizin yeniden güncellenmesi gerekiyor. Eğer bunu yapabilirsek toplumda bunun karşılığı var” dedi.

 

“İKTİDAR EKONOMİK KRİZİ YÖNETEMEDİ”

Samsun’da 11. bölge toplantısını gerçekleştirdiklerini ve pandemi nedeniyle mümkün olduğunca az şehirle bir araya geldiklerini ifade eden Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı ise, “2018 Ağustos ayında biz bir krize girdik, kur şoku ile beraber. Diyorlardı ki  ‘Rahip Brunson’dan kaynaklandı, dış güçlerin müdahalesi’ Rahip gitti, ama kriz kaldı. 2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi. İşsizlik arttı, enflasyon arttı, kendi hayatına kıymak zorunda kalan yurttaşlarımızın sayısı arttı. Sonra pandemi aralık ayı sonunda ortaya çıktı 70 gün sonra ilk vaka görüldü ve ilk vaka görülene kadar iktidar herhangi bir önlem almadı. Sonraki süreci nasıl yürüttüğünü de hepimiz çok iyi biliyoruz. Üzerinden iki yıl geçti aşılama çalışmaları halen devam ediyor. Vaka sayıları iki katına ulaştı. İktidar pandemiyi de yönetemedi. En son ülkenin güneyinde ve batısında hepimizin yüreğini yakan yangınlar başladı. İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı. Biz Sayın Genel Başkanımızla beraber hem Antalya, hem Muğla’ya yangınları yerinde tespit etmek ve belediye başkanlarımızın verdiği mücadeleyi tetkik etmek açısından gittik. Gördüğümüz tablo gayet vahimdi.  İtfaiyelerimiz, belediyelerimizin personeli, arazözlerimiz çalışıyor ama yangınlar orman içi bölgelerde başlamış. Yani yerleşim yerlerine yakın yerlerde başlamamış. Yerleşim yerlerine yakın yerlerde itfaiye, arazöz, personel işe yarıyor ama iç bölgelere itfaiye araçlarını sokma şansımız  yok. Akşam oluyor helikopterlerin hiçbiri çalışamıyor. Çünkü gece görüş imkanı yok. Yangın söndürme uçağı Tarım Orman Bakanı’nın dili ile söyleyeyim ‘envanterimizde yok.’ Dolayısıyla akşam olduktan sonra ne helikopter ne de uçak çalışabildi. O yangınları söndürmek için havadan müdahale şart” diye konuştu.

“ERKEN SEÇİME İHTİYACIMIZ VAR” 

AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında Türk Hava Kurumu’nun envanterinde 16 yangın söndürme uçağı, üç tane keşif uçağı olduğunu kaydeden Genel Başkan Yardımcısı Salıcı,  “Türkiye’nin dört aynı bölgesinde konuşlanmış yangınlara müdahale ediyordu. 2002 yılında 176 farklı yerde yangın çıktı ve itfaiyelerin de desteği ile ağırlıklı olarak uçaklarla, geniş bir alana yayılmadan, Türkiye’nin ana gündemine girmeden söndürüldü. 2002 AKP’nin iktidara geldiği ‘eski Türkiye’ dediği, Türkiye’nin üretmiş olduğu yapının, Cumhuriyet kurumu olan Türk Hava Kurumu’nun bu ülkenin birikimleri sonucu aldığı uçaklar. Bugün çok ciddi bir alan yandı gitti. Hepimizin içi yandı. Doğamız, hayvanımız, insanımız, ekonomik hayatımız, canımız, malımız yandı gitti. İktidar bu yangın sürecini, bu krizi de yürütemeyen iktidara dönüştü. Önümüzde karşılaştığımız hiçbir krizi yönetemeyen bir siyasi iktidar var ve bu iktidar artık Türkiye’nin canına da, malına da zarar gelirken sadece seyirci kalan, hatta canla başla mücadele edip söndürmek isteyen insanları da yeri geldiğinde başka sıfatlarla suçlayan iktidara dönüştü. Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. İktidarın yapması gereken şey tedbir almaz. Adalet ve Kalkınma Partisi bu tedbiri almıyor. Öyle ilginç zamanlardan geçiyoruz ki, şu anda Muğla’da, Aydın’da yangınlar devam ediyor dün akşam Ordu’da sel oldu. Bir yandan Karadeniz’de, Van’da sellerle boğuşuyoruz, bir yandan da yangınlarla boğuşuyoruz. Bir küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız. Küresel ısınma, iklim krizini tetikledi. Bunlara genel tedbir almak için Paris Anlaşması metni ortaya çıktı. Dünyadaki devletlerin büyük kısmı bu anlaşmayı onayladı. Adalet ve Kalkınma Partisi halen Paris İklim Anlaşmasını onaylamıyor. Meclis’te defalarca dile getirdik, grup başkanvekillerimiz gitti Meclis Başkanı ile görüştü, biz bunu Genel Merkez olarak defalarca dile getirdik. Paris İklim Anlaşması  imzaladığında bir ülkenin kendi başına çözemeyeceği doğal afetleri veya iklimi tetikleyen olumsuzlukların tedbirini tüm dünya beraber alacak. İçinde yaşadığımız ülke dünyadan bağımsız değil. Yunanistan’daki yangın da bizi etkiliyor, İspanya’daki yangınlarda başka ülkeleri etkiliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde. Bu iktidarın değişmesi lazım, değişmesi için de acilen Türkiyle’nin daha fazla hasar görmemesi için erken seçime ihtiyacımız var” ifadelerini kullandı.

“NEFRET DİLİNİ TASVİP ETMEMİZ MÜMKÜN DEĞİL” 

Sığınmacı gündemine de değinen Genel Başkan Yardımcısı Salıcı, şu şekilde sürdürdü:  “Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok yanlış bir Suriye politikası izlendi. O yanlış Suriye politikası sonucu resmi rakamlara göre 3 milyon 700 gayri resmi rakamlara göre çok daha fazla Suriyeli, Türkiye’ye geldi ve kendi ülkesinde iç savaştan kaçtı. Biz tabii ki onları misafir edip ekmeğimizi onlarla bölüşüyoruz. Ama Suriyelilerin Türkiye’ye gelmiş olmasının nedeninin ne olduğunu bilmemiz lazım.  Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu kadar yanlış bir Suriye politikası izlememiş olsaydı, komşusunun evindeki yangını körüklememiş olsa 4-5 milyon Suriyeli kendi ülkesini bırakıp Türkiye’ye gelir miydi, başka bir ülkelere gitme ihtiyacı duyar mıydı? Onun için bizim sığınmacılara karşı bir nefret dilini tasvip etmemiz mümkün değil, doğru da değil. Tabii ki onları kendi ülkemizde misafir edeceğiz, geçici bir süre için onlara destek vereceğiz ama bir yandan da bunun kalıcı hale dönüşmemesini sağlamamız lazım. Diğer ülkelerin de desteğini alarak Suriye’de savaşı bitirip, ülkenin imarını tamamlayıp, yaşanabilir bir yere dönüştürüp, can güvenliğini sağlayıp Suriyeli misafirlerimizi kendi ülkelerine yolcu edeceğiz. Genel Başkanımızın söylediği gibi davulla zurnayla yolcu edeceğiz. Yani gitmekten mutlu olacakları hale getireceğiz. Sadece Suriye’den gelenler mi var? Irak, İran, Afrika ülkelerinden var, geçmişte gelen Afganlar var, bugün İran sınırına kadar otobüslerle taşınan ve oradan koşarak Türkiye’ye giren Afganlar var. Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. ‘Biz bu işin finansmanını daha iyi yönetiriz’ diyor Adalet ve Kalkınma Partisi genel başkanı. Avrupa’ya ‘Bizim istediğimiz kaynağı ver, biz onlara burada bakalım’. Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkum edilebilecek bir ülke değil. Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü başka, Dışişleri kaynakları başka, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı başka konuşuyor. Anlaşılan o ki partisinin de, devletin de haberdar olmadığı bir gizli anlaşmanın içinde. Biden ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var. Şu açık; Türkiye geçmişte de göçler aldı, komşu ülkelerden göçlerle gelenlere kucak açtı ama Türkiye hiçbir zaman bunu rüşvet pazarlığı haline getirmedi. Türkiye hiçbir zaman ‘Ben sizi korurum ama karşılığında şu kadar para alırım’ diyen bir Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından yönetilmedi. Aralarında gizli bir anlaşma varsa, Sayın Genel Başkanımız da ifade etti o gizli anlaşma bizi bağlamaz. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak, yönetecek olan, Türkiye’yi refaha taşıyacak olan CHP’yi bağlamaz. Tıpkı Kanal İstanbul’la yapılacak yatırım ve verilecek olan kredilerin geleceğin iktidarı CHP’yi bağlamayacak olduğu gibi. Tıpkı beşli çetenin bazı ilişkiler üzerinden almış oldukları Londra’daki tahkim mahkemeleri üzerinden devlet garantisi verilen, döviz üzerinden geçiş garantisi verilmiş olan projelerin CHP tarafından iktidara geldiğimizde kamulaştıracak olması gibi. Mesele bizim için çok açık. Biz Türkiye’ye zarar verecek, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak herhangi bir işin içinde olmayız. Bunu iktidara gelince yapacağız. İktidara gelişimizi kiminle birlikte planlayacağız. Tabii ki Cumhuriyet Halk Partisi örgütü ile beraber yapacağız. Üzerimize çok büyük görevler düşüyor. Zorlu bir dönemdeyiz. Doğru. 100 yıl önce çok daha zorlu bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ilk adımın atıldığı Cumhuriyet kenti Samsun’da, o günlerden daha zor bir görevin içinde olmadığımız bir yerde konuşuyoruz. Çok ağır koşullarda Ulusal Kurtuluş mücadelesi başlatıldı ve başarılı oldu. Şu anda Türkiye yine ağır koşullarla karşı karşıya. Ama biliyoruz ki bugün örgütlü bir CHP, duyarlı bir toplum, aydın bir kesim ve bu yaşananları gören halk kitlesi var. Onları bir araya getirerek il, ilçe başkanlarımız, milletvekillerimiz, Genel Merkezimiz önderliğinde örgütleyerek iktidara gelmek mümkün.”

 

About Post Author