CHP’Lİ TEKİN: ADAY SEÇİMİ İÇİN DE SANDIĞI MİLLETİN ÖNÜNE KOYALIM

CHP’Lİ TEKİN: ADAY SEÇİMİ İÇİN DE SANDIĞI MİLLETİN ÖNÜNE KOYALIM

Son yayınlanan anketlerde hem iktidar hem de muhalefet partilerinde gerileme olduğu gözüküyor. Ne düşünüyorsunuz?

Bir yıl önce önümüzdeki dönemde kararsızlar partisi en büyük parti olacak demiştim. Araştırmalarda kararsızlar partisi önemli oranda arttı. 86 bin km dolaşan bir siyasetçiyim. Halkın nabzını elimden geldiği kadar tutmaya çalışıyorum. Ortaya çıkan manzarayı herkesle paylaşıyorum. Toplum siyasi kurumlara güvenini kaybediyor.

Kararsızlar partisinin birinci olması, halkın sorunlarına çözüm için siyasetten umudunu kaybettiği anlamına gelir. Bu bizi siyasetsiz bir noktaya götürür. Siyaset dışı alanın genişlemesine, çok şeyin tetiklenmesine neden olabilir.

Ne yazık ki iktidar erirken muhalefet de yükselmiyor. Halbuki siyaset terazi gibidir, bir tarafı alçalırken diğer taraf yükselir. Muhalefet bugün zemin kaybediyorsa, o zaman bunu iyi değerlendirmemiz gerekiyor. Kendi kendisini denetleyemeyen, özeleştiri yapamayan yapılar sorunlarını tespit edemez ve çözüm üretemez. CHP’nin en güçlü yanlarından bir tanesi kurulduğu günden bugüne kadar devam eden özeleştiri kültürüdür. Biz kendi organlarımız içerisinde bu değerlendirmeleri yaparız. Bugün ne yazık ki özeleştiri mekanizmalarında yaşanan problemler nedeniyle sorunları tespit etmekte zorlanıyoruz ve oyumuzu arttıracak, topluma umut olacak bir çerçeve ortaya koyamıyoruz. Kurultay’da açıkladığımız “İkinci Yüzyıl’a Çağrı” Bildirgesi ne kadar önemli olursa olsun, Bildirge’nin içeriğinde yer alanları topluma güven verici bir şekilde anlatamadığımız için beklenen etkiyi yaratmadı. Bu olaylardan ders alıp, kendimizi yenilememiz gerekiyor. Hayatın kuralı yenilenmedir, değişimdir, gelişimdir. Değişen koşullara adapte olamayan yapılar gerçeğin sınavını geçemez. Biz bu sınavda başarılı olmak için önce sorunlarımızı doğru tespit edip, çok boyutlu çözüm önerileri sunmak zorundayız.

Önümüzdeki seçimlerde yaklaşık 7 milyon genç oy kullanacak ama gençlerin siyasi partilerin tamamına mesafeli olduğu görülüyor. Bunun nedeni nedir?

Altı yedi yıl önce ‘Z kuşağı’ araştırmamız vardı. Z Kuşağı’nın geleceği belliydi. Biz bu konuda bir çalışma yaptık. Bu kuşak daha önceki koşullardan çok farklı bir dönem içerisinde yetişti. Endüstri 5.0’ı konuşuyoruz. Bizim zamanımızda “Akıllı şehir” diye bir şey yoktu. Şimdi dünyanın birçok şehri bu konseptle yeniden şekilleniyor. Akıllı telefon, “şeylerin interneti”, sanal gerçeklik sistemleri dünyada her şeyi değiştiriyor. Yepyeni iş yapma biçimleri, yepyeni üretim ve pazarlama modelleri var. 15 – 20 sene önce, bir şirketin Zoom gibi programlar üzerinden işlerini yürütebilmesi, çalışanların işyerine gelmeden evlerinde iş yapabilmesi hayal edilemez bir şeydi. Bugün bazı sektörlerde bu yöntemler uygulanıyor.

Dolayısıyla 21’inci yüzyılda yaşadığımızı fark etmek lazım.

Gençler artık çok başka bağlarla, çok başka statü ve kimliklerle birbirine bağlanıyor. Örneğin Yozgat’taki bir genci düşünün. İnternet sayesinde çok farklı olanaklara sahip. Playstation istiyor. İnternetten dizi ve film izliyor. İnternetten kendi müzik listelerini oluşturup bunları dinliyor, arkadaşları ile paylaşıyor. Londralı bir gençle bir çok ortak yönü oluşuyor. Yaşam biçimi bakımından küreselleşen akımlar var. Sadece bizim gençlerimiz değil mesela İstanbul’da başka ülkelerden, başka bölgelerden gelen çocuklar da var. Onların beklentilerini, taleplerini anlayamazsak bir gelecek inşa edemeyiz.

Çok açık söylüyorum Türkiye ve dünya bir nesil değişimi ile karşı karşıya. Z Kuşağı Biden’ı iktidara taşıdı. Bütün dünyada benzer bir politik deprem yaşanacak. İster en muhafazakar genç olsun, ister en solcu genç olsun, hepsinin ortak bir özellliği var. SODEV bu araştırmayı ortaya koydu. Gençler özgürlük istiyor. Tek bir talepleri var: “ “Özgürlüğüme dokunma” Gençler fikirlerini özgürce ifade etmek istiyor, başkalarının özgürlüğüne müdahale edilmesini de kabul etmiyor. Hangi siyasi parti olursa olsun yasakçı, sansürcü, baskıcı bir anlayış ile ağzıyla kuş tutsa başarılı olamaz. Türkiye’nin normalleşmek, nefes almak için özgürlükçü bir reform gündemine ihtiyacı var. Bu talebi karşılamak zorundayız.

Gençler siyasi partilerden ne talep ediyor?

Tek kelimeyle demokrasi talep ediyor. Çok açık söylüyorum. Gençler Türkiye’de de, siyasi partiler içinde de demokrasi istiyor. Kendi tercihlerini yapan, kendi fikirlerini ifade eden, dünyaya açık gençleri 12 Eylül döneminden kalmış siyasi partiler kanunu ile siyasetin içerisine dahil edemezsiniz. Siyaset Kurumu, Kenan Evren kafasının partilere biçtiği gömleği reddetmedikçe gençlerle asla buluşamayacak. Ankara’da oturup Rize’de kimin il genel meclisi üyesi olacağını, Ardahan’da kimin belediye başkanı olacağına karar verecekler ondan sonra gençlerin siyasete katılmasını bekleyecekler… Mümkün değil. Gençler adil koşullarda yarışmaya razı, çalışmaya razı, gençler torpille bir yere gelmeyi kabul etmiyor. Ankara’dan abini bulacaksın bir koltuğa oturacaksın. Bu düzene gençler kadar bizim de karşı olmamız lazım. Bunun AKP’si, CHP’si de yok. Tüm partiler bu bakımdan birbirinin aynı. Seçimi kazanmak isteyen bir parti bu yönteme devam edemez. Sandığı üyelerimizin önüne koyalım, kimin hangi koltuğa oturacağına üyelerimiz ve hatta seçmenlerimiz karar versin. Demokratik katılım mekanizmalarını çalıştırdıkça hem partiler güçlenecek, hem siyaset kurumu güçlenecek hem de Türkiye güçlenecek.

Reform gündemine dönmemiz gerekiyor dediniz. Başka hangi konularda reform yapılmalı?

Türkiye’nin her alanda reforma ihtiyacı var. İlk önce çoğulcu, çağdaş, katılımcı, temel hak ve özgürlüklerin teminatı bir anayasa ortaya koymamız lazım. AKP, CHP, HDP, MHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti bütün partiler bu konuda bir araya gelmeli ve Türkiye’ye hak ettiği toplumsal sözleşmeyi sunmalı.

Anayasa herhangi bir kanun değildir. Kanun-i Esasi’dir. Temel kanundur. Toplumsal sözleşmedir. Elbette her kesim anayasa yapım sürecine katılmalı, herkes fikrini söylemelidir. Bugün ortaya çıkan bazı tartışmaları çok ilkel buluyorum. Efendim “HDP ile Anayasa tartışılmış.” Elbette HDP ile Anayasa tartışılacak. Kimle tartışılacak? Japon Liberal Demokrat Partisi ile tartışacak halimiz yok. Bu ülkede 6 milyon insanın oy verdiği, “beni temsil et” dediği parti ile Anayasa konuşacağız. HDP’nin anayasal tartışmalarına katılması, öneriler sunması Türkiye’de hem birlik ve bütünlüğümüzü güçlendirir, hem demokrasiyi geliştirir hem de bu ülkenin bütün insanlarına gelecekte bir arada yaşamak açısından umut verir. Sadece HDP değil, hiçbir partiyi dışlama, öteleme hakkımız yok. Tüm partiler, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri Anayasa konusunda fikirlerini sunmalı. 2012 yılında böyle bir çalışmaya başlandı. 81 ilde arama konferansları yapıldı, on binlerce sayfalık öneri çıktı. Sayın Cemil Çiçek’in elinde bunlar var. O dönem siyaset kurumu halkın beklentilerini karşılayamadı. Halk siyasi partilerden çok daha özgürlükçü, çok daha demokrat, çok daha ileride öneriler sunuyor. Şimdi bunu yapmamız lazım. Yalnız sadece Anayasa’yı değiştirmek de yetmez. Başka adımlar da atmak gerekiyor.

Başka hangi adımların atılması gerekiyor?

Siyaset son derece kirli. Siyasetin finansmanı çok sorunlu bir mesele. Siyaseti zenginleşme aracı olmaktan çıkartmak, siyasetin finansmanını da etik kurallarla düzenlemek gerekiyor. Yepyeni bir siyasi partiler yasasına ihtiyacımız var. Yüzde 10 barajını da bu çerçevede kaldırmamız lazım. Putin’in ülkesinde bile baraj yüzde 7. Kenan Evren’in siyasete koyduğu barajı yıkmak siyasetçilerin görevidir.

Aynı zamanda önseçim uygulamasını kurallaştırmak lazım. 80 öncesinde durum böyleydi. Bugün Merkel, Almanya’nın en sevilen, en güçlü liderlerinden bir tanesi. Bir tane Belediye Meclis üyesi yazamaz. Trump 4 sene Başkanlık yaptı, Indiana’nın kasabasında bir belediye başkan adayı bile gösteremedi. Bugün Trump’da, Merkel’de olmayan yetki bizim siyasi partilerimizin genel başkanlarında var. Bunun ne kadar akıl dışı olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu sistem yürümüyor. O zaman birlikte değiştirelim. Ne Sayın Erdoğan, ne Sayın Kılıçdaroğlu, ne Sayın Devlet Bahçeli, hiçbiri her atamam çok iyiydi, her seferinde en doğru adayı çıkardım, en doğru kişiyi bir koltuğa oturttum diyemez. Sistemden kendileri de rahatsız. Bakanlık verdikleri insanlar sosyal medyadan istifa ediyor. Ne diyoruz? Milli irade. Ne diyoruz? Milletin feraseti. Ben herkese soruyorum iş aday göstermeye gelince niye milletin ferasetine güvenmiyoruz? Madem millet sandığa gidince en doğru kararı veriyor. Aday seçimi için de sandığı milletin önüne koyalım. Madem bu ülkede egemenlik milletin. Kimin kendilerini temsil edeceğine, kimin belediye başkan adayı olacağına da bizzat millet karar versin. Millete liste dayatma akılsızlığını bırakalım, milletin listesini biz kabul edelim. Siyaset milletin katılımına açıldıkça, demokrasi de gelişecek, sorunlarımızı çözmek için de daha fazla alan bulacağız.AHA

 

About Post Author