Mart, kadınların kurtuluş mücadelesinin simgesi olarak, kadınların karşı karşıya olduğu sosyal, ekonomik, politik ve kültürel eşitsizliğin gündeme getirildiği, kadınlara karşı her türlü ayrımcılığın kaldırılması ve kadına yönelik şiddete son verilmesi istemlerinin bir kez daha vurgulandığı gündür.
Ülkemizde kadınlar, yasalarda ve uluslararası sözleşmelerde yapılan düzenlemelerle eşit haklara sahip olsalar da, bu hakları kullanmada çok büyük engellerle karşılaşmaktadırlar. Bu nedenle, 8 Mart,eşitsizliği, kadınlara yönelik erkek şiddetine karşı mücadele sesimizin yükselmeye devam ettiği gündür.
Türkiye, 2020 yılında toplumsal cinsiyet eşitsizliğinde 153 ülke arasında 130. sırada yer almaktadır. Dünyanın en gelişmiş ülkeleri ise, kadın-erkek eşitliğini en başarılı şekilde hayata geçirmeyi başaran devletlerdir.
Türkiye’de her üç kadından biri her gün şiddete maruz kalıyor, her gün en az 3 kadın öldürülüyor. Dünya çapında kadınlara yönelik şiddetin günbegün arttığına tanık oluyoruz. Toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve ayrımcılıkkadına yönelik şiddetin artmasına sebep oluyor. Bu eşitsizliği, kadına yönelik ayrımcılığı ve her türlü şiddetiönlemek iseAnayasanın 10 ve 17. maddeleri, BM Kadınlara Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) ve Ek İhtiyari Protokol, BM Kadınlara Yönelik Şiddetin Önlenmesi Bildirgesi ve 2012 tarihli Avrupa Konseyi İstanbul Sözleşmesi gereği devletin ve kurumlarının görevidir.
Güne uyandığımız an itibarıyla gazetelerin üçüncü haber sayfalarında okuduğumuz birçok kadın cinayetinin önlenebilir olduğunu tekrar dikkatlere getirmek kaçınılmazdır. Neredeyse her bir haberde, öldürülen kadının faile karşı en az bir kez 6284 sayılı Kanun gereği önleyici ve koruyucu tedbirler aldığı bilgisi haber içeriğinde geçmektedir. Bu önleyici ve koruyucu mekanizmaların, sadece kâğıt üzerinde kalması ve etkin uygulanmaması nedeniyle, şiddet uygulayan, verilmiş olan koruma kararına rağmen, eylemlerini sürdürmekte.
İstanbul Sözleşmesi, gereken özeni göstermek suretiyle şiddet eylemlerini önlemek, soruşturmak, cezalandırmak görevini devlete yüklemenin yanısıra, bu yükümlülüğü Barolar için de gerekli kılmıştır. Dolayısıyla tüm Baroların kadına yönelik eşitsizlik, ayrımcılık ve şiddetin karşısında durmakla yükümlü olduğunu bilginize sunarız.
Biz avukatlar şiddet vuku bulduğu an itibarıyla, kadınların haklarını aramaları yönünde, kadınların hukuki tüm mekanizmalarından faydalanmaları için çaba sarf etmekteyiz. Yürüttüğümüz bu kamu görevini, karar verici mekanizmalar tarafından aynı oranda ciddiyet ve etkin halde hayata geçirilmesi kaçınılmazdır. Bu bakımdan, gerek kolluk görevlilerinin gerekse Aile Mahkemesi Hâkimlerinin ve Savcıların da 6284 sayılı Kanunun hükmettiği tüm yöntem ve tedbirleri uygulamakla yükümlü olduklarını hatırlatıyoruz.
Önleyici ve koruyucu tedbirlerin ve 6284 sayılı Kanun’da hükmolunan başkaca önlemlerin de alınması ile kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığın önüne geçilebilir olduğunu önemle belirtmek isteriz.Bunun yanı sıra kadınların nafaka konusunda karşılaştıkları sorunlar üzerine çalışmalar yapılmalı ve mağduriyetleri telafi edilmelidir. Türk Medeni Kanunu’nun yoksulluk nafakasını düzenleyen 175. maddesinin mevcut hali korunarak, hukuki süreçler sonunda nafaka yükümlülüğünün yerine getirilmesine ilişkin güçlükler tespit edilmeli ve buna ilişkin çözümler üretilmelidir. Nafaka alamayan kadınların ve çocukların yoksulluğa düşmelerinin önüne geçilmelidir.
Kadına yönelik erkek şiddeti hepimizin sorunudur, durdurmak hepimizin sorumluluğudur. Bugün dünyada, erkeklere oranla %25-50 oranında daha düşük ücretle çalışan ve her 5 kadından birinin şiddete maruz kaldığı bir kadınların mücadele gününü kutluyoruz.
Bizler hukuk alanında hizmet veren kişiler olarak, en temel insan hakkı olan “yaşama hakkının”devlet tarafından sağlanması için tüm mekanizmaların var olduğunu biliyoruz. Bu konuda adli yardım gibi hukuki güçlendirme olanaklarının şiddete maruz kalan kadınlar için kolaylaştırılmasını ve kadınların yaşama hakkının güvence altına alınmasını da son derece önemsiyoruz.
Kadınlar sokakta, mahallede, evlerinde, işyerinde kısaca her alanda şiddete maruz kalıyor ya da şiddet tehdidi ile yaşıyor.
Eğitim konusunda toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı kararlı bir devlet politikası uygulanmasını, kız çocuklarının kesintisiz örgün eğitim almasını, aile içi şiddet ve şiddetin her türünün önlenmesini ve son verilmesini; sığınma evlerinin sayısının artırılmasını, çocuk yaşta evliliklerin önlenmesini, kadın istihdamının artırılmasını, kadına yönelik aşağılayıcı dil kullanan kişiler hakkında yasal ve toplumsal yaptırımların uygulanmasını talep ediyoruz.
“Hukuka, dünyaya ve yaşama dair sözümüz var” diyerek devam ettiğimiz mücadelede bu farkındalık uğruna çabalayan kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü bütün Kadınlarımıza kutlu olsun.