Prof. Dr. Ali Kahriman
(Siyaset Üstü Düşünce Derneği Yönetim Kurulu Başkanı)
Uzay madenciliği ve robotik yaşamın egemen olacağı dördüncü sanayi devrimi sürecinde iken Soma başta olmak üzere yaşanan madencilik faciaları, heyelanlar, kent içi şev kaymaları, yapıların çökmeleri gibi olumsuzluklar; Ülkemizde yıllarca bilim ve teknolojinin uygulama alanlarına sokulmadığını, doğa ile mücadelenin usulüne uygun yapılmadığının göstergeleridir. Soma Faciası yaşandığı dönemde görüşlerimi kamuoyu ile şöyle paylaşmıştım.
“Soma Eynez kömür işletmesinde 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen, 301 emekçinin kaybına, çok sayıda işçinin de yaralanmasına, üretim sisteminin atıl kalmasına ve ulusça travma yaşanmasına neden olan asrın faciası; hafızalarımızda tazeliğini korurken, yıl dönümünde kayıplarımızı saygıyla anıyorken, olayın sorumlusu olabileceği düşünülen yetkililerin yargılama sürecinin de başladığı bu günlerde, esas tartışılacak husus, gelecekte bu tür acıların yaşanmaması ve de yeni günah keçileri aranmaması için modern bir ülke yönetiminin yapması gereken, sektörün yönetim rejiminin bilim ve teknoloji ekseninde yeniden yapılandırılmasıdır. Ülkelerin gelişmişlik seviyelerini belirleyici en önemli unsur, yeraltı varlıklarını katma değere dönüştürmeleridir. Cumhuriyetimizin, bu olgunun farkında olan kurucu iradesi de bu yönde hamleler yapmış ve o yıllarda ulusal gelire madenciliğin katkısı %25-30’lar seviyesine ulaştırılmıştır. Stratejik planlamalara dayanan üretim politikaları geliştirilmeksizin, günü birlik yaşanan olumsuzluklardan hareketle bu kaynaklarımızın üretiminden vazgeçmek; egemenliğimiz, özgürlüğümüz, bağımsızlığımızdan vazgeçmekle eşanlamlıdır. Soma ve Ermenek’te yaşanan facia sonrası gerek yetkililerde gerekse bazı diğer kesimlerde dile getirilen maden ocaklarını kapatılması düşüncesi maalesef 150 yıl önceki teknoloji ve bilim seviyesinde bile söz konusu olmamıştır. Tüm dünyada, bir yandan iş sağlığı ve güvenliği önlem ve ekipmanına yatırım yapılırken, öte yandan da üretim yöntemlerinde ileri teknoloji ürünlerine, yeraltında insansız robotik sistemlere geçilmiştir. Özetle bir yandan üretim kapasiteleri olabildiğince artırılırken aynı zamanda kullanılan insan gücünde önemli düşüşler sağlanmıştır. Bunun sonucunda, artık madencilik de emek yoğunluğu en aza indirilmiş sektörler arasına girmiştir. Bunun sonucunda da, ağır ve tehlikeli işler kapsamında olan yeraltı işletmeciliğindeki iş kazalarında da üretim değerlerine göre önemli azalmalar olmuştur. Dünyada yaşanan bu gelişmeler ülkemizde de yansımalarını bulmuş; gereken politikalar geliştirilerek stratejik planlamalarla uygulamaya konulmuş olmalıydı. Son on yıl içinde yaşanan Bursa, Balıkesir, Elbistan, Zonguldak, Soma ve son olarak da Ermenek’teki katliam boyutundaki madencilik kazaları, ne yazık ki bu konuda bir çelişki olduğunu gösteriyor. Öyleyse eğitim-öğretim-istihdam-iş güvenliği, üretim ve verimlilik politikalarımızda önemli açmazlar, ihmaller ve vurdumduymazlıklar var demektir. Her şeyden önce madenciliğin ilk yatırım maliyeti yüksek kurumsal girişimin ve oldukça“Soma Eynez kömür işletmesinde 13 Mayıs 2014 tarihinde meydana gelen, 301 emekçinin kaybına, çok sayıda işçinin de yaralanmasına, üretim sisteminin atıl kalmasına ve ulusça travma yaşanmasına neden olan asrın faciası; hafızalarımızda tazeliğini korurken, yıl dönümünde kayıplarımızı saygıyla anıyorken, olayın sorumlusu olabileceği düşünülen yetkililerin yargılama sürecinin de başladığı bu günlerde, esas tartışılacak husus, gelecekte bu tür acıların yaşanmaması ve de yeni günah keçileri aranmaması için modern bir ülke yönetiminin yapması gereken, sektörün yönetim rejiminin bilim ve teknoloji ekseninde yeniden yapılandırılmasıdır. Ülkelerin gelişmişlik seviyelerini belirleyici en önemli unsur, yeraltı varlıklarını katma değere dönüştürmeleridir. Cumhuriyetimizin, bu olgunun farkında olan kurucu profesyonel yaklaşımların esas alınması gereken, seçilen üretim yöntemleriyle jeolojik belirsizliklerin ve çevresel unsurların maliyete yansıtıldığı bir sektör olduğu açıktır. Nitekim tüm dünyada da bu sektörde egemen olan yapının, finansman sorunu olmayan çokuluslu dev şirketler ve kamu ağırlıklı iktisadi kuruluşlar olmasının nedeni budur. Ülkemizde ne yazık ki son 30 yılda uygulanan ekonomik politikalar sonucunda bir yandan devlet yatırımdan çekilirken öte yandan özel girişimlerin bu kapasiteye uygun olarak madenciliğe girişi sağlanamamıştır. Yaşanan Ermenek ve Soma faciasından dersler çıkarılırken, öncelikle üretim sistemlerinde bilimsel ve teknik yaklaşımlarla insan unsurunun etkisini en aza indirecek yöntemlerin uygulanıp uygulanmadığına bakılması gerekiyor. Aynı bağlamda iş analizleri, iş kimliği ve iş gerekleriyle eğitimin bir fonksiyonu olduğunun bilinciyle gerekli yönetim ve organizasyonun bu esasa göre yapılıp yapılmadığını, iş görenlere örgüt kültürü ekseninde örgütsel davranış kazandırılıp kazandırılmadığını da sorgulamak gerekiyor. Yeni faciaların yaşanmaması için kısa, orta ve uzun vadede madencilik rejimimizin yeniden yapılandırılarak çağdışı ”çoban madenciliği” sisteminden “bilimsel madencilik” modeline geçilmelidir. Bunu sağlayacak finansal ve hukuki düzenlemeleri oluşturulacak MADENCİLİK BAKANLIĞI acilen kurulmalıdır. ROBOTİK ÇAĞDA MOSTRA MADENCİLİĞİ YAPILMASINA İZİN VERMEYELİM. SOMA VE ERMENEK FACİALARI SON OLSUN.”
Bu güne kadar yapılan tüm değerlendirmeler ışığında SOMA’da yaşananların madenciliğin doğası gereği kaçınılmaz olmadığı anlaşılmıştır.
O günden bugüne ne değişti? Görünen o ki, madenciliğimizde yaşadığımız facialara, kentsel dönüşüm, düzensiz yapılaşma, heyelan ve uygun olmayan zemin koşullarına inşa edilen yerleşim birimlerindeki yaşanan facialar eklenmiştir.
Hâlbuki ülkemiz jeolojisi, maden potansiyeli açısından şanslıdır. Ancak ne yazık ki bu varlığımızı ortaya koyarak, katma değere dönüştürecek etüd arama yatırımları yapılamamıştır. Dolayısı ile de misak’I milli sınırlarımız içinde belirli bir derinliğe kadar yer altında neyimiz var neyimiz yok maalesef bilemiyoruz. Ya tahminler yapıyoruz ya da şehir efsaneleri üretiyoruz. Denile bilir ki yer üstü varlıklarımızı biliyor muyuz ki sıra yer altına gelsin.
İşin aslı, ekonomik krizlerle muhatap olduğumuz, orta gelir tuzağına takıldığımız bu süreçte, ülke ekonomisine istikrarlı bir şekilde katma değer yaratacak bir madencilik politikası oluşturulması gerekmektedir. Sistematik bir yaklaşımla ortaya koyacağımız yer altı kaynaklarımızı, çevre dostu, doğayla mücadelede bilim ve ileri teknoloji araçlarını kullanan modern üretim yöntemleriyle, önce ülkemiz sonra komşularımız sonra da tüm Dünya için üretmek zorundayız.