Çıldır’lı Aşık Mehmet (Erkâni) anlatıyor:
Çıldır’ın köylerinden birinde çok iyi zurna çalan meşhur bir Usta varmış. Düğünlere sık çağrılanlardanmış. Çok güzel ve içli çalarmış. Ama bazen kendinden beklenmedik bir şekilde zayıf ve düşük tonda çalar herkesi hayal kırıklığına uğratırmış.
Bir gün orda bulunanlardan biri sormuş:
-“Usta neden bazen bekâra (zayıfça) çalıyorsun?
Usta:
-Ben oyuncuya ve toy meclisine göre çalarım oğul! Bakarım, eğer oyuncu keyifsiz, isteksiz ve uyumsuz oynarsa, hele bir de lafını sözünü bilmeyenler varsa, ben de duruma göre davranırım, “Düdüğe boş üfürürüm gider “ demiş.
“Düdüğe boş üfürmek yada zurnaya boş üflemek”…
Çok şey anlatmak isteyip te anlatamamak…
En sevinçli anında içinden geldiği gibi aşıp coştuğu halde karşıdakinden bir tepki alamamak,
Bir konferansa veya seminere çok iyi hazırlandığı halde salonda boş gözlerle ilgisiz dinleyenlere bir şeyler anlatmaya çabalamak,
Anlattığın bir fıkraya veya yaptığın bir espriye gülünmüyorsa ikincisini anlatmaktan vazgeçmek veya anlattığına pişman olmak…
Bir sevdiğine ve dostuna iyiliğine bir şeyler anlatmaya çalışıp ta anlatamamak…
Karşıdakinden bir yansıma veya bir his almadan konuşabilmek.
Halden anlamayana veya anlamak istemeyene derdini anlatabilmek…
Uyum sağlayamamak… Ayak uyduramamak…
Garip ve anlamsız kalmak…
Bu durumun örneklerine yaşamda özellikle insan ilişkilerinde çokça rastlamak, mümkündür.
Hani içinden neler gelir geçer?…Yüzlerce cümle ile saatlerce konuşsan da bir kelimesini bile aktaramazsın ya…
Sen de “Düdüğe üfürürsün” geçer …
Ama bazen de birine sadece bir işaret, bir hareket, bir jest veya mimikle saatlerce anlatamadığın bir duyguyu bir meseleyi şıp diye anlatıverirsin gider…
Çok lafa gerek yok…
Büyük usta halkımız yüzyılların birikimiyle Zurnacı Ustamızın ağzından meramını nükteli bir şekilde ne güzel anlatmış değil mi? 12.05.2019