Korona (Corona) Sonrasını Planlamak?

Prof. Dr. Zülküf GÜNELİ

Korona (Corona) Virüsünü artık duymayan kalmamıştır. Bu virüsün, insanların yaşam alışkanlıklarına, inançlarına, çalışma şekline, üretim tüketim ilişkilerine, şehir içi veya şehir dışı, yurtiçi veya yurtdışı yolculuklarına olan etkisi, şimdiye kadar, büyük küçük, hiçbir virüs tarafından, bu kadar etkili bir şekilde ortaya konulamamış idi.

Bu virüsten daha öldürücü olanları ortaya çıktığı zamanlarda, iletişim ve ulaşım imkanlarının belki de sınırlılığından, kitleleri korkutacak kadar etkili senaryolar da yazılamamış idi.

Günümüzde ise, İletişim ve ulaşım teknolojilerindeki büyük devinim, hemen kitleleri hareketlendirmeye başladı ve problemi dramatik bir konuma taşıyabildi.

Eğer yeniden bu Dünyamızı, barış, kardeşlik, paylaşımda eşitçi, hukukun üstünlüğünü benimsemenin ve uygulamanın kaçınılmazlığını, adaletin bir gün ve her gün, herkese gerekli olan, bir yönetim enstrümanı olduğunu, canlı ve cansız doğa ile barışık bir yaşam felsefesinin ve tarzını, hepimizin ve gelecek nesillerimizin, geleceği olduğunu kabul etmiş; Denetimli, yeminli, yetkin, liyakate göre seçilmiş kişilerin, yönetim mekanizmalarında yer almaya aday olabileceği, Yeni Demokratik Yönetim Sistemlerinin, tüm Dünya ülkelerince ve “Yeni Dünya Birleşmiş Milletler Topluluğunca” kabul edilip uygulanmaya geçilmesi durumunda, Dünyamızın çok uzun yıllar sonra (100 belki daha da fazla) doğal dengesini bulması ihtimal dahiline girebilir.

Aksi takdirde, Dünyamız, virüs salgınlarının dışında, başka şekillerde, kitlesel ölümlerin yaşanacağı bir vahşet arenasına dönüşmekten kurtulamayacaktır.

Günümüzden tam 50 yıl önce, 1970 yılında, ROMA’da oluşturulduğu için, adına ROMA KULÜBÜ denen, bir nevi Vakıf veya Dernek statüsündeki bu Kulüp, bilim adamları ve zengin aydın iş adamları tarafından oluşturulmuş idi.

Dünyamızın gidişinin çok parlak olmadığını, tam 50 yıl önce belgeye dökmek ve insanlara, ülke yönetimlerine, alarm verici duyurularda bulunmak istiyorlardı.

Bunun için, A.B.D.’de, Boston’daki Harvard Üniversitesi, Massachusetts Institute of Technology (MİT)’ den, bir grup bilim adamına, bir proje sunuyorlar ve diyorlar ki, bir yandan; bugünkü Dünyamızın, sahip olduğu, maden, akar sular, ormanlık alanlar, tarım yapmaya elverişli alanlar, petrol rezervleri, kurşun, çinko, demir, bakır, krom ve yaşam için gereksinim duyduğumuz, içtiğimiz suların, soluduğumuz havanın kalitesi, tüm maden ve minerallerin rezvleri; insanoğlunun üretim ve tüketim alışkanlıkları, nüfus artış hızı, kentleşme hızı, kişi başına düşen, tüketim alışkanlıklarındaki sapmalar da göz önüne alınarak, Dünyamızın geleceğinin nereye doğru gideceğinin, bir nevi “bilimsel falına” bakmaları için bir proje önerisinde bulunuyorlar.

 

Projeyi yüklenen MİT’li Bilim Kurulu Başkanının soy adından dolayı, 1970 Yılında yayınlanan rapora, “MEADOWS” Raporu adı veriliyor. Bu rapor daha sonra, “The Limits To Growth” (Büyümenin Sınırları) başlıklı bir kitap olarak ta yayınlanıyor.

Bu raporun yayınlanması, bilim dünyasında, çevre sorunlarına duyarlı ortamlarda, bazı ülke yöneticileri nezdinde, siyasi partiler ortamında olumlu ve olumsuz tepkilere yol açıyor.

Bu raporun yayınlanmasından sonradır ki, ilk defa 5-16 Haziran 1972 tarihinde İsveç’te, Stockholm’de Dünya Çevre Sorunları ile ilgili ilk önemli toplantı yapılıyor.

Çevre konusundaki çok taraflı (evrensel/bölgesel) belgeler

(Metinler) büyük bir çoğunlukla 1972 BM İnsan Çevresi Konferansından (Stockholm Konferansı) sonra kabul edilmiş olup günümüzdeki sayıları oldukça fazladır. Çok taraflılıktan kasıt bunların ya Birleşmiş Milletler (BM) ya da bölgesel düzeyde

(Özellikle kıtalar ölçeğinde) kabul edilen, dolayısıyla bir ya da birkaç devletin değil, çok sayıda devletin ortak iradesini ortaya koyan metinler olmasıdır.” (1)

Bu tarihten sonradır ki, tüm Dünya ülkeleri, Çevre Kanunlarını Meclislerinden geçiriyorlar. Bugün yürürlükteki Çevre Yasalarının büyük bir kısmı, 1972 Yılından sonra ortaya çıkmıştır, ama Dünyadaki, çevre sorunları ve ekolojik dengenin bozulmasını durdurmaya yetmemiştir.

Bu rapor, Dünya da ki, doğal felaketleri, açlık ve kitlesel ölümlerin, nereden kaynaklı ve ne şekilde ortaya çıkacağını, küresel ısınma tehdidi ve yeni bir ” Nuh Tufanı” gibi olayların yaşanabileceğini, hızla artan kentleşme ve dünya nüfusunun yol açacağı, insanın psikolojik sorunları ile, rasyonel davranışlarının, tahripkar davranışlara dönüşe bileceğini, birçok doğal, yaşamsal tüketim maddelerinin tamamen yok olacağını,  artık insanoğlunun gereksinimini karşılayamayacağı, öte yandan birçok alanda sorunların üstesinden gelinemeyecek boyutta artacağını haber veriyor idi.

Kıssaca bu Meadows Raporunda; insanoğlunun, temel ve yaşamsal olmayan birçok alandaki tüketim ve üretim alışkanlığının kesinlikle değişime gitmesi gerekliliği vurgulanıyordu. Yanlış üretim ve tüketim ilişkilerinin, önemli bir neden oluşturduğu, Küresel Isınma, insanoğlunun yakın gelecekte karşılaşabileceği, üzerinde yaşadığımız gezegen ölçeğinde, üstesinden gelinmesinin, binlerce yılda, çözülemeyeceği sorunlar doğuracağı vurgulanmaktadır. Bunun gibi, ekonomik ve sosyal alanda aşırı yüklenmelerin, ekolojik denge bozulmalarının (flora ve faunada, birçok tür kaybı gibi), yol açacağı, yaşamsal denge bozulmaları, geri kazanımı zor boyutlara ulaşabileceği vurgulanmakta idi.

Ve raporda deniyordu ki; eğer İnsanoğlu, aklını başına toplar da bu gidişi, olumlu bir yöne dönüştürmek ister ise, tabii ki tüm Dünya Ülkeleri, bu konuda, samimi ve birlikte hareket edecek olur ise; üretim-tüketim alışkanlıklarını, ülkeler ekonomik büyüme hedeflerini revize edebilmeleri durumunda ve buna 1970 li yıllarda karar verip başlamış olsa idiler, kötüye gidişin durdurulması ve dengeli yaşam ortamının, geri kazanımı için, gerekli fren sürenin tam 50 Yıl olacağı hesaplanmış idi. O tarihten bugüne kadar, frene basmak bir yana, hep gaza basıldı. İçerisinde bulunduğumuz 2020 yılı, 1970 yılına göre, tam 50 yıl sonrasına getirmiş oluyor bizi.

Fren yerine gaza basılmaya devam edildikçe bu Covid 19 Virüsü, yakın gelecekte başımıza, geleceklerin yanında çok küçük gibi kalmıyor mu, sizce de?

Covid 19 Virüsü sonrası, Dünya kesinlikle önceki gibi olmayacağa benziyor.

Ülkelerin Yönetim Biçimi, Siyasi Ekonomik Kalkınma Politikalarını, Dünya Sivil Toplum Örgütleri, hedeflerini ve ideolojilerini ciddi bir şekilde gözden geçirip, gelecek için, yeni ve güvenilir “Yol Haritası” hazırlaması kaçınılmaz olacaktır.

Eğer insanoğlu, 1970 yılından sonraki sürede yaptığı gibi davranmaya devam eder ise, yani frene basmak yerine, gaza basacak olur ise, çok geçmeden, yeni doğal felaketlerle yüz yüze gelmemiz, fazla gecikmeyecektir.

Veya Dünyamızı bu sefer belki de başka bir şekilde, kendi ellerimizle yaşanmaz bir hale getirecek olan, topyekûn bir Dünya Savaşını kaçınılmaz kılmış olacağız.

Kitlesel iletişim kaynaklarını, akıllıca kullanarak, insanoğlunun uzun vadeli yaşamsal savaşı kazanabilmesi için, vahşi kapitalist ekonomilerin insanı tüketici bir maymun gibi şartlandırması yerine, yaşadığımız ortam ve tabiatla, bizim gibi olmayan canlılarla, uyum içinde, daha mutlu olabileceğimizin mümkün olacağını vurgulayan bir eğitim formasyonu ile, olumlu hedeflere doğru yol alabileceğimizin mümkün olacağını düşünüyorum.

Bazı Komplo Teorisyenlerine göre; Dünyayı yöneten “Derin Güçler”, Dünya nüfusunun, çok fazla olması nedeni ile, insanların biyolojik ıslahı (Ojenizim) yolu ile elit bir nüfusa yaşam hakkı tanımak üzere, Dünya nüfusunda kademeli seçici bir azaltmaya gidileceğinden söz ediliyor.

İkinci Dünya Savaşından bu yana, 75 yıl geçmiş olmasına rağmen, yeryüzünde savaşların hiç eksilmediğini rahatlıkça görebiliyoruz. Bu yaşanan savaşlar, insanlara acı, ızdırap, sefalet, insan olma onurundan uzaklaşma getirmekten başka bir işe yaramadığı gerçeği de açıkça ortadadır. “Derin Dünya Güçleri’nin”, Uzakdoğu, Ortadoğu, Afrika, Asya, Doğu Avrupa gibi, coğrafik bölgelerde, çoğu konvansiyonel silahlarla yürüttüğü, yer yer, 40-50 yıla yayılan savaşlarla hedeflerine ulaşmakta zorluk çektiklerini de görüyoruz.

Perde gerisinde, Dünyayı istedikleri gibi kontrolleri altına alıp, istedikleri gibi şekillendirmenin başka yollarını arar iken, zararının kendilerine de ulaşabileceğini düşünemedikleri ve kontrol edemedikleri bu tür savaşlar yerine, laboratuvar ortamlarında geliştirilen, yeni savaş araçları üzerinde çalışmalar sonucu, “Acemi Büyücü” durumuna düşmüş olma ihtimali de yok değildir!

GELECEĞE YÖNELİK ÇÖZÜME GİDEN YOL BULUNABİLİR Mİ?

Ekonomik ve sosyal yaşam kalitesi yüksek ülkeler, insan olma onuruna yakışmayan ortamların, ortadan kaldırılmasına yönelik, insan onuruyla uyumlu politikalar geliştirerek, savaşlar yolu ile Dünya yeraltı veya yerüstü zenginliklerine sahiplenmenin ve insan nüfusunun artışını savaşlar yolu ile durdurmak yerine, eğitim öğretim, eşitlikçi ve paylaşımcı, adil ve hakkaniyetçiliğin, hüküm sürdüğü bir ortamda da insan nüfusunda artışın rasyonel boyutlara inebileceğini görmek ve anlamak mümkündür:

Ekonomik, Kültür ve Eğitim düzeyinin yüksek olduğu ülkelerde, yıllık nüfus artış hızının %0,6-0,7 civarında seyrettiğini görüyoruz. Bu oranlarda nüfus artışı olan ülkelerde, nüfusun yenilenebilmesi süresi 100 yılı geçerken, ekonomik, Kültür ve Eğitim düzeyi düşük ülkelerde, nüfus artış hızı %3 ve üstü civarında seyretmektedir. Bu gibi ülkelerde nüfusun iki katına çıkması için gerekli süre ise 20 yıl civarında olmaktadır.

Yukarıda verdiğim bilgiler ışığında, “gelişmiş” denen ülkeler, gelişmekte olan ülkelerin de kendi seviyelerine ulaşmalarında destek olur iseler, savaşlara gerek kalmadan, nüfusları hızla artan ülkelerin nüfusları da bir süre sonra, “gelişmiş ülke” nüfusları gibi, kontrollü bir şekilde dengeye alınabilecektir.

Öte yandan, ekonomik gücü ve sosyal yaşam kalitesi artacak olan, gelişmekte olan (bir zamanlar 3. Dünya Ülkeleri diye anılan bu ülkeler), sosyal yaşam kalitesi ve ekonomik gücü arttıkça satın alma gücü de artacağı için, “gelişmişliğini” tamamlayana kadarki sürede, “gelişmiş ülkelerin” üretimleri için de sağlam Pazar oluşturacaklardır.

Savaşlar için harcanan devasa bütçeler, Dünyamızdaki ekonomik ve sosyal adaletsizlik farkını, ortadan kaldırmaya yönelik hedeflere kaydırılacak olursa ve bunun planlaması, “Yeni Dünya Birleşmiş Milletleri Meclisi” nde alınacak kararlarla yapılırsa, Dünyamızı tehdit edecek olan her tür felaketin üstesinden gelinmesi de imkân dahiline girecektir.

Eğitim, Kültür ve Ekonomik düzeyi yükselerek eşit düzeye yaklaşmış olan global bir Dünyada, insanlar arasında, canlı ve cansız doğa arasındaki iletişim ve yarış ta bir dengeye ulaşacağı için, Dünyamız Felaket Senaryolarına konu olmaktan uzaklaşacaktır veya Felaket Senaryolarına karşı durmaya hazırlıklı konumda olacaktır.

İleri bilişim teknolojisinin ve 4. Sanayi Devriminin, insan topluluklarını, biri bibine yaklaştırmak için kullanılması, bu hedef için başarıyı daha da hızlandıracaktır.

Giderek bir “Dünya Köyü” konumuna indirgenmek durumunda olan Dünyamızda, biri birine düşman Milletlerin varlığı gereksizliğini kabul ettirecek noktaya gelecektir.

Biri birine düşman Milletler yerine, biri birine destek veren “Kardeş Milletler Topluluğusöz sahibi konumuna gelebilmelidir.

Ama bu yukarıda söylediklerimin gerçekleşebileceği bir Dünya, henüz maalesef mevcut değil.

Gerekliliğinin kaçınılmazlığı, bir virüs tarafından hatırlatılan, özlenen ve ulaşılması aslında çokta zor olmayan bu İdeal Dünya Ortamını, Kardeş Milletler Topluluğu’ nu oluşturmak ve yakalamak, insanoğlunun kendi iradesini kontrol edebileceği bir yöntemi elde etmekten geçiyor.

Günümüzde, Dünyada yaygın ve geçerli olan Ekonomik ve Sosyal Kalkınma Planlarını, Üretim ve Tüketim Alışkanlıklarını köklü bir şekilde değiştirebilmek iradesi, inanın 50 yıl sigara tiryakisi olmuş birinin, ancak, sigarayı terk etmesi kadar zor bir irade mekanizması kontrolünü gerektirmektedir, daha fazlası değildir.

Karşıda “Parıldayan Yıldız”; doğal dengesini bulmuş, yaşam sevinci dolu, çevresi ile uyumlu, yaşam mutluluğu sunan “Yeni bir Dünya” ise eğer, ne yapılması gerektiğini anlamak ve kabullenmek zor olmasa gerek.

 

 

 

 

 

__________________________________________________________________

(1) Prof. Dr. Nükhet Yılmaz Turgut Çevre Hukuku Profesörü.

Çevreyi Koruyucu Uluslararası Sözleşmelerin Yadsınamaz Önemi

About Post Author