Canan Öner Erol ile “Muhayyer Muhabbetler”

Yaptığı birbirinden başarılı röportajlarla tanıdığım Canan Öner Erol ile bu sefer de ben röportaj yapmak istedim. Köşe yazılarından oluşan ilk kitabı “Ben değilsem kim? Şimdi değilse ne zaman?” ve Sekiz kadın, sekiz röportaj, 8 Mart teması ile çıkan “Muhayyer Muhabbetler’i konuştuk. Yeni bir kitap çalışması var mı diye sormayı da unutmadık tabii… “Popüler olmak ile başarılı olmak arasında ince bir çizgi vardır. Çoğu zaman bu ikisi birbirine karıştırılır” diyen; başarılı, cesaretli, azimli ve nazik bu güzel kadını gelin hep birlikte dinleyelim…

Röportaj: Yağmur Tanyıldız

Hoş geldiniz Canan Hanım. Nasılsınız? Sizi biraz tanıyabilir miyiz?

Merhaba sevgili Yağmur. Hoş buldum. Bugün burada seninle olmaktan dolayı çok mutluyum. Ben 1978 yılında İstanbul’da bilhassa geçmiş yıllarda tarihi dokusu bozulmamış, kentin tarihi semtlerinden Koca Mustafa Paşa ve Fındıkzade semtlerinde yetişmiş, ilk gençlik yıllarını ve çocukluğunu buralarda geçirmiş biriyim. Liseyi İstanbul’da bitirdim. Ardından Eskişehir Anadolu Üniversitesinde Halkla İlişkiler lisans eğitimimi tamamladım. Ve bir de Sinema TV ve senaryo yazım Teknikleri eğitimlerini ekledim bunlara. Halkla İlişkiler Uzmanı olarak yönetici pozisyonunda bilinen çeşitli gıda ve tekstil şirketlerinde kariyerime devam ettim. Mesleğimle ilgili çok sayıda makale yazdım sektörel ve ulusal yayınlanan dergilerde. Gazetecilik, köşe yazarlığı, röportajlar, iletişim uzmanlığı ve en sonunda tüm bu birikimler yazarlık penceresini de açtı yaşamımda. Ve ülkemizin tüm seçkin kitapevleri raflarında yazdığım iki kitabımda yer aldı. Fakat tüm bu iş güç arasında yaptığım ve en önemsediğim şey anne olmak oldu. 11 yaşında Rüzgar isimli bir de oğlum var…

Yazmaya nasıl başladınız? Sizi teşvik eden biri ya da bir olay olmuş muydu?

Aslında bu soruyu sorman çok mutlu etti beni. Ben oldukça utangaç ve içine kapanık denilebilecek bir çocuktum ve bu ilk gençlik yıllarımda da böyle devam etti. Çok fazla yaşıtım da yoktu çevremde. Anneannem ve dedem büyüttü beni. Annem yoğun bir iş temposu içerisindeydi. Bir gün Ortaokul ikinci sınıf sıralarında sanırım Türkçe öğretmenimiz bizden bir kompozisyon yazmamızı istedi ve herkese kısa kısa bölümler okuttu. Sıra bana geldi ve kompozisyonu okudum. Tamamını ve sonra bir daha okuttu öğretmenimiz. Sonraki yıllar da bu sık sık başıma geldi. Bir kez daha okumalar… Ta ki Sinema TV‘den Senaryo yazım teknikleri hocam usta edebiyatçı Rıfat Ilgaz’ın kızı Defne Ilgaz’la tanışıncaya kadar… Ben yine sessiz sessiz yazıyor ama bir köşede bekliyorum. Defne hanım bir Snopsis senaryo yazmamızı istemişti. Yazdım, hazırladım ve verdim ona. Okumuş tabi. Ertesi gün geldi ve bu senaryoyu okumamı istedi. Okudum. Bana Savaş ve Barış kitabını okuyup, okumadığımı sordu. Hala utanırım ama bu önemli eseri okumadığım için hayır dedim. Sonra diploma alınca ne yapacaksın diye sordu ve ben evleneceğimi söyledim ona. İnsanlar aşıkken vuslatı düşler Yağmurcuğum. Çok gençtim üstelik… Bana hayatım boyu unutmayacağım şu sözleri söyledi; “Genlerinde yazarlık kudreti bulunan anne ve babası bu konuda çok yetenekli biri olarak konuşuyorum. Bu yazdığın şeyi ben yazabilir miydim bilmiyorum. Lütfen yazmayı bırakma çünkü sen bir gün balkonunda çiçeklerini sularken bir yerlerde birileri senin yazdıklarını okuyacak. Savaş ve Barış’ı oku lütfen, bu yazdığın öykü ile benzer şeyleri sorguladım, hissettim.”

İlk kitabınızdan bahsedebilir miyiz biraz?

“Ben değilsem kim? Şimdi değilse ne zaman?” Köşe yazılarımdan derlediğim bir kitaptı. İlk baskısının geliri ile Epidermolozis Bülloza yani Kelebek hastası Çocuklar için bağışladım. Kadın sorunları, toplumsal şiddet, genital kadın simülasyonu (kadın sünneti), Çocuk gelin meselesi, Kamuoyunda infial yaratan ve geri çekilen tecavüz yasası da denen yasa tasarısı, anaç kadınlar, ikinci bahar, politika, güncel politik olaylar gibi çok kapsamlı konularda yazdığım bir kitaptı. Kitabın adı Talmut da geçen ve başlamak ve harekete geçmek üstüne söylenmiş çok sevdiğim bir sözdü…

Peki Muhayyer Muhabbetler? Sekiz kadın, sekiz röportaj, 8 Mart teması çok dikkat çekti. Siz neler söyleyeceksiniz? Mutlu musunuz?

Sonuçtan çok mutluyum. Harika bir tecrübe oldu benim içinde. Aklımda olan çok istediğim bir projeydi zaten. İlk kitap köşe yazılarımdan derlenmiş ve ses getirmişti. İkinci adım ise sevilen ve güncel röportajlarımdan olmalıydı. Tam röportaj kitaplarının çok popüler olduğu, okurun talep ettiği döneme denk geldi. Yayınevim de bu konu da destek verdi ve üç ay kadar sonra hazırlıklar tamamlandı ve Muhayyer Muhabbetler yola çıktı… Benim röportajlarım hep samimi ve sohbet havasında geçerdi, okuyucuya da bu yansıdı… Sevgili Yağmur ben Haldun Taner’in şu sözünü çok severim “Yeteneği ağzı sımsıkı bağlanmış bir çuvala saklasalar ve bir denizin dibine atsalar da o oradan bir çıkış yolunu mutlaka bulur…” Benim entelektüel birikimim, ses kayıt cihazım ve çabam dışında bir desteğim yoktu… Marifet yoktan var etmek ve bir işi oldurmaktır… Emeğimin en güzel ödülü de 8 Mart Kadınlar gününde kitabımın doğuşu oldu.

Kitapta yer alan sekiz muhteşem kadını sayabilir misiniz? Sizde en çok iz bırakan hangi röportaj oldu?

Cemiyet, sanat, siyaset, gazetecilik, kişisel gelişim, tarih, psikoloji alanında sekiz başarılı kadın vardı kitabımda. Tiyatro sanatçısı Ayla Algan, Siyasetçi ve gazeteci Şule Perinçek. Psikolog yazar İlkim Öz, Cemiyet ve magazin dünyasının tanınmış ismi Oya Germen. Tiyatro sanatçısı Defne Yalnız. Beyaz Saray iletişim koordinatörü BBC yorumcusu Laura Schwartz ilk aklıma gelen isimler oldu… Bende iz bırakan kişiler başta Ayla Algan ve Şule Perinçek, entelektüel birikimleriyle… Oya Germen samimiyeti ve kendine olan özeniyle, Laura Schwartz kariyer yolculuğu ve sıcak esprili iletişim diliyle…. Ve Defne Yalnız sert, mükemmeliyetçi bir hoca fakat realist bir yaşam rehberi oldu benim için…

Bundan sonraki planlarınız ve projeleriniz neler? Yeni bir kitap hazırlığı var mı?

Evet yeni bir kitap hazırlığı var. İlk romanımı yazıyorum. Beden dili etkili iletişim ve hitabet konusunda eğitimlerim sürüyor, dijital platformda yer alacak bir sağlık ve yaşam stili dergisi projem var. Kadınlar ile ilgili tüm meselelerde etkin bir şekilde söz sahibi olmak en büyük amacım. Bu bir ideal şimdilik. Fakat bir sonraki seçimlerde Milletvekilliği adaylığım olacak muhtemelen… Yazarlık ise her zaman baki olan…

Kadınlara çok değer veren ve onlar için çalışmalar yapan biri olduğunuzu biliyorum. Hatta bu Muhayyer Muhabbetlerden de anlaşılıyor. Ülkemizde her geçen gün kadına şiddet ve öldürülen kadın sayısı artıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?

Aile içi şiddet kadına şiddet toplumsal yaramız fakat şiddet deyince yalnızca kadınlar değil sorunumuz. Çocuğa, hayvana, kadına, erkeğe, bireyin bireye, güçlünün güçsüze uyguladığı fiziksel psikolojik her türlü şiddet aynı kategoride. Hoyratça bir çiçeği dalından koparmak bile bir nevi şiddettir. Bu böyle… Mutlu, dengeli, üreten, aydın sayılabilecek bir kadınım. Alman uyruklu bir eşim var. Şiddet meselesinde çok duyarlı ve bilinçli bir insan. Ama benim yaşamımda da gençlik yıllarımda, geçmişimde bu konuda zaman içinde tamir ettiğim ve çok zor kabullenişe ve affedişe geçtiğim yaralarım oldu. Belki de bu nedenle aile ve kadın meselesi benim için çok hassas… İnsanlar ne söylediğinizi unutur ama ne hissettirdiğinizi asla unutmaz Yağmur… Belki de bu günkü beni, duruşumu gücümü o yıllar yarattı… Şiddet bir eğitim ve vicdan meselesidir. Dayak cennetten çıkmıyor! Annenin vurduğu yer de gül bitmiyor! Kocamdır kıskandı, erkektir neticede gibi kültürümüzde yer etmiş bu sözleri kanıksayarak şiddeti normalize edemeyiz…

Bu keyifli sohbet için çok teşekkür ederim. Son olarak ne söylemek istersiniz?

Rica ederim, ben teşekkür ederim sana. Çok genç, çok başarılı ve çok derin, özel bir genç kadınsın. Dilerim her şey gönlünce olur…

 

 

 

 

 

About Post Author